Yürekler yanarken vicdanlar isyan eder!
Yazacak ne kaldı ki?..
Yirmibeş yıldan beri yazılması gereken her şeyi yazdık!
Ordumuzu her gün öve öve göklere çıkardık...
Teröristleri her gün yerin dibine batırdık...
Terörist unsurlara yardım eden babamızın oğlu bile olsa hesap sorduk.
Bağırdık, çığırdık, ağladık, inledik; kısacası her şeyi yaptık...
Ama işte yine karakol baskını...
Yine 17 şehit...
Yine yürek yakan şehit cenazeleri...
Yine, bayrağa sarılı yüreğini (evlâdını) tabuttan alıp toprağa verdikten sonra, kameralara bakıp “vatan sağolsun” diyebilecek kadar vatan sevdalısı Anadolu anneleri...
O acı ile kıvranırken bile başının açılmamasına, saçlarının namahreme gözükmemesine özen gösteren kadınlarımız...
Ve ekranlarda görmeye alıştığımız emekli askerler resmigeçidi...
Her depremden sonra ekrana gelen, bu yüzden deprem gözleyen “deprem profesörleri” gibi, arz-ı endam eyleyip ahkâm kesen emekli albaylar ve generaller...
Öyle olsaymış da böyle olsaymış...
Böyle olsaymış, bu kadar şehit verilmezmiş...
“Bu denli aklınız vardı, strateji bilginiz vardı da muvazzafken niye bu terörü önlemediniz” diye sormak geliyor yazarın içinden.
Zaten her yazarın kafasında sorular git gide çetrefilleşiyor...
Defalarca basılmasına rağmen, o karakol o tepeden bugüne kadar neden kaldırılmamış?
Ardından başka sorular...
Soru bir: Savunmaya uygun olmayan yere karakol kurdurup beş baskında (bu beşincisi imiş, inşallah sonuncusu olur) onlarca evladımızın şehâdetine sebep olanları şimdi ne yapacağız?
Soru iki: Askeriyeden daha önce gelen açıklamalar PKK’nın sıkı bir şekilde gözetlendiği, taze istihbarat alındığı yolundaydı...
Yeni gözetleme ve dinleme teknolojisi sayesinde PKK inlerinin BBG evine döndüğü şeklinde bir ifade de kullanılmış, bu ifade ile içimiz rahatlamıştı...
“Artık eskisi kadar şehit vermeyeceğiz” diye düşünmüştük.
a) BBG evi ne oldu?..
b) Asker kaynayan bir bölgeye, ağır silahlarla donatılmış 400 civarında terörist güpegündüz sızıp karakol basabildiğine göre, bu ülkenin herhangi bir noktasını “güvenli” saymak mümkün müdür?
Soru üç: Sürekli “laikliği koruma”ya kafa patlatanlar, biraz da sınırlarımızı koruma konusuna kafa patlatsalar nasıl olur?
Soru dört: Bu devletin en gözde, yanlışlarına en göz yumulan, en eleştirilmeyen, en toz kondurulmayan kurumu TSK’dır...
Öyle olduğu ve yirmibeş yıldır terörle mücadele ettiği için hiçbir hükümet TSK’nin taleplerini göz ardı etmemiştir, edemez.
Millet TSK’den gelen talepleri askıya alan hiçbir hükümeti affetmez...
Bu yüzden “gak” deyince et, “guk” deyince süt misali, her talebi karşılanır...
Millet fakir olmasına rağmen ordusunun tüm taleplerini karşılamaya özen gösterir...
Bu yüzden devletin diğer kurumlarının tahsisatları gecikse de önemli değildir; yeter ki ordumuz daha donanımlı olsun!
“Termal kamera” mı ihtiyaçtır, anında verilir...
“Gece görüş sistemi” mi gereklidir, hemen temin edilir...
“Araziye daha uygun elbise” mi lâzımdır, başüstüne!
“Dağlık araziye yol” mu yapılmalıdır, yapılır!
Terörist unsurların yola mayın döşeyememeleri için asfalta mı gereksinim duyulmuştur, dağ-bayır asfaltlanır!
İstanbul’un lüks mevkilerinde bile bazı sokaklar çamurdan geçilemezken, sırf güvenlik nedeniyle Güneydoğu’nun sarp dağlarına asfalt dökülmüş, milletin “gık”ı çıkmamıştır.
Bu millet tarihinin hiçbir döneminde ordusuna ne hesap sormuş, ne hesap sorulmasını hoş görmüştür.
Bu kadar paranın nereye kullanıldığını dahi merak etmemiştir.
Güvenmiştir, güvenmeyenleri sorgulamıştır.
Hep “Ordum görevini yapıyor, ama siyasetçiler işi tavsatıyor” diye düşünmüş, bu tarz propagandaların etkisine gönüllü girmiştir.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri kriz dönemlerinde bile ordunun her istediğini vermeye çalışmış, bölge halkını kazanma adına da elektrik ve su parasını “helâl” ettikten başka, bir de aileleri maaşa bağlamıştır...
Ordumuzun elinde hamdolsun helikopterin, uçağın, silâhın en âlâsı, her şeyin en güzeli vardır.
Ama terör de sürmektedir...
Ama çocuklarımız yirmibeş yıldan beri ölmektedir...
Ama ocaklar yirmibeş yıldan beri sönmektedir.
Sanırım artık farklı boyutlarda düşünce üretmemiz gerekiyor. Zira alışageldiğimiz yaklaşımlar sorunu çözmüyor, terörün kökünü kazıyamıyor.
Yıllardır o tepede baskınlar yiyip duran, şehitler verip duran o karakolun yerinin değiştirilmesi bile yeni yeni düşünülüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.