Sıra Allah’ın “Görülmesinde” mi?
Bir önceki yazımızda şöyle demiştik: “Tartıştığınız konular hayata bir ilke, bir kanun ve fayda getiren konular da değil. Mesela işte şunlar: Hz. İsa inecek mi? Mehdi gelecek mi? Kabir azabı var mıdır? Tasavvuf ve tarikat var mıdır? Vesile ne demektir? Abdestte ayaklar yıkanır mı? Abdestsiz Kur’an’a dokunulur, cünüpken okunur mu? Hayızlı kadın oruç tutar mı? Peygamber hüküm koyabilir mi? Peygamberimizin hissi mucizesi var mıdır? Kader var mıdır? Mezhep ne demektir? Peygamberin mezhebi var mıydı? Vs.vs.
Müslümanların can alıcı sorunları bunlar mıdır? Korkarım yarın “ahirette Allah görülür mü?” diye tartışacaksınız. Yani geçmişte başta mutezile olmak üzere bid’at ehlinin ortaya koyup tartıştığı ve ehli sünnetin cevabını verip işini bitirdiği sorular. Millet nasıl olsa bilmiyor ya, ısıt ısıt koy önlerine, yesinler diye? Derdiniz nedir kardeşim?”
Şu cümleye dikkat çekeyim: “Korkarım yarın “ahirette Allah görülür mü?” diye tartışacaksınız.”
Evet, yarın Hilal Tv. de Bayraktar Bayraklı ile birisini bu konuyu tartışırken görürseniz şaşırmayın. Benim kerametime de saymayın. Çok yakında bu olacak inşallah.
“Rü’yetullah” yani Allah'ın görülmesi aklen caizdir; çünkü O'nun, var olması İtibariyle görülmesi mümkündür. Bir varlığın görülebilir olmasının yegâne şartı var olmaktır.
Ancak dinî kaynaklar O'nun dünyada değil, âhirette görüleceğini bildirmiştir. Konuyla ilgili ayetler ve hadisler vardır. Detaylı bilgi isteyenler, DİA “Rü’yetullah” maddesine bakabilirler.( cilt: 35; sayfa: 311.)
Hz. Mûsâ, Tûr dağında yüce Allah ile olağanüstü buluşma sırasında, vasıtasız vahiy ile yüce Allah'ın kelâmını aldı. Onunla konuşma “kelimullah” şerefine erdirildi. Bu konuşma lütfuna memnuniyetinden dolayı içinde “Allah'ı müşahede etmeyi”, yani O'nu beden gözüyle görme isteği uyandı ve bunu diledi. Bu olayı şu ayetten öğreniyoruz:
“Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.) (7/A'râf-143)
Allah Teâlâ'nın, kullarına âhirette yüce zâtini göstereceği sahih hadislerle sabit olmakla birlikte Hz. Mûsâ bunun dünyada da mümkün olduğunu zannederek böyle bir dilekte bulundu. Fakat Allah, "Beni asla göremezsin" buyurarak bunun (dünyada) imkânsız olduğuna işaret buyurdu.
Âyette, itikadı mezhepler arasındaki önemli tartışmalara sebep olan kelâm (Allah'ın konuşması) ve rü'yetullah (Allah'ın beden gözüyle görülmesi) söz konusu edilmiş; Allah'ın Musa'ya konuştuğu; Musa'nın O'nu görmek istemesi üzerine bunun asla mümkün olmadığı belirtilmiştir. Buna göre Allah bu dünyada konuşur ve O'nun seçkin kulları (peygamberler) bu konuşmayı işitebilir; fakat Allah asla görülmez. Ancak ahirette mü’minlere kendini gösterecektir.
İslâm âlimleri hem kelâm sıfatını hem de rü'yet konusunu uzun uzun tartışmışlardır. Selef diye anılan ilk kelâmcılar ve onları takip eden sonraki Selefîler Allah'ın, -insanların kullandıklarına benzemeyen- harflerle ve sesle konuştuğunu ileri sürerken diğer kelâmcılar O'nun harfler ve sesler gibi konuşma araçlarına muhtaç olmadan konuştuğunu savunmuşlardır.
Öte yandan, bütün İslâm bilginleri Allah'ın dünyada görülmesinin mümkün olmadığını kabul ederler. Sünnî âlimler, bir şeyin görülebilir olmasını onun var olma şartına bağlayarak varlığında şüphe bulunmayan Allah'ın âhirette görülmesinin aklen mümkün olduğunu ve mümin kullarına görüneceğini kabul ederler. Mu'tezile âlimleri ise aksini savunurlar. Onlara göre Allah ne dünyada, ne de ahirette görülmez.
Bayraktar Bayraklı yarın “sünni” bir alim gibi Hilal Tv.ye çıkıp, aynen mutezili alimler gibi “Allah ne dünyada, ne de ahirette asla görülmez” derse şaşmayın.
Bayraktar Bayraklı kendisi ve tefsiri için “orijinal” diye övünür. Youtube’den bazı konuşmalarını dinledim, muhatabının bu konuda iyi bak, iyi dinle” diye dikkatini de çekiyordu gülerek. Biz de gülüyorduk dinlerken tabi. Biraz sonra eminim siz de güleceksiniz.
“Rü’yetullah” ile ilgili ayete yaptığı tefsirde aynen şunları söylüyor:
“Rabbim! Bana (kendini) göster, seni göreyim dedi" .
Rabbi kendisine konuşunca, böyle bir isteğe cesaret bulmuştu….
"Beni asla göremezsin. Ama şu dağa bak! Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni göreceksin. Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti!"
Bu âyete rağmen hâlâ İslâmiyet üzerine yazılmış kitapların bazılarında rü'yetullah konusu işlenmektedir. Mahşerde Allah'ın görülebileceği anlatılmaktadır. Halbuki yüce Allah Hz. Musa'ya kendisini göremeyeceğini söylerken, "Beni bu dünyada asla göremezsin, ama âhirette göreceksin" diyebilirdi.
Hz. Musa'nın Allah'ı görme isteğine karşılık aldığı cevabın Kur'ân'da yer almasının sebebi, bu yanlış inancı ortadan kaldırmak amacına yöneliktir. Hz. Mûsâ gibi bir peygamberin Allah'ı görememesine rağmen, Müslümanlara âhiretteki hayatın arkasına sığınarak Allah'ı göreceklerini söylemek, imanî bir tehlike arzetmektedir.” (Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları: 7/291-294.)
Keşke o “imani tehlike” neymiş, onu da açıklasaydı. Meyse, işte bu konuda son sözü:
“Bu âyetten çıkarılacak neticeler şunlardır: Rü'yetullah (Allah'ın görülmesi) ne dünyada ne de âhirette mümkündür, çünkü Allah sübhândır. Böyle bir istekte bulunmak, tövbe edecek kadar önemli bir hatadır. Bazan peygamberler de tövbe edecek hata yaparlar.”(A.y.)
Gördünüz mü ne kadar orijinal!...
Bu ülkede kimi adamlar ehli sünnetin çürüttüğü ve çöpe attığı kimi bid’at veya batıl mezheplerin görüşlerini sanki kendilerininmiş gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar “orijinal” diyerek. Kokmuş yemekler bilenlerin midesini bulandırıyor. Ama aç kalan zavallılar, maalesef iştahla çöküp yiyorlar.
Ülkemin cahil bırakılmış zavallı insanlarına çok acıyorum. Maalesef kapanın elinde kalıyorlar.