ANSIZIN ŞEHİRCİLİK ŞÛRÂSI
Belki de uzun bir hazırlık döneminden sonra yapılıyordur, fakat bizim (yani vatandaşın) haberdar oluşumuz, toplantının açılışı günüdür. Bir duyuru yapılmış mıdır? Katılanlar ve dâvetliler kimlerdir? Bir bilgiye sahip değiliz. Tabiî “bu devlet işidir, vatandaşın haberdar olması gerekmez!” denilebilir.
Devlet öyle bir konuyu gündeme getiriyor ki -hem de danışmak maksadıyla- haberinin çok önceden dalga dalga yayılması gerekirdi. Konu basın yayın organlarında günlerce önceden konuşulmalı, tartışılmalıydı.
“Şehircilik Şûrâsı” şehirlerimizde kimlik meselesinin en üst seviyeye yükseldiği bir dönemde yapılıyor. Şehirlerimizi hızla kaybediyoruz. Kimliksiz, ruhsuz şehirler, zamanımızın en hâkim gerçeği. “Bu kimliksizlikte, ruhsuzlukta en çok kimin payı var?” denilirse, “son 20 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin” diyebiliriz. Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor.
Şehircilik Şûrâsı geç de olsa yapılıyor. Bundan memnuniyet duymalıyız. Bu niyetle “Bu şûrânın katılımcıları kimlerdir?” diye merak ettim. Katılımcılar listesine ulaşamadım. Komisyonlar ve temel fikirleri araştırdım. Denilebilir ki asıl bakış açısı, 1. komisyonun konusu. “Şehirlerimizde kimlik, planlama ve tasarım” komisyonu... Amaç şuymuş: “Şehirlerin yaşam ve mekân kalitesi yüksek, kimlikli ve yaşanabilir kılınması amacıyla insan odaklı, güvenli, yöresel mimari ve geleneksel değerlere uygun yaşam alanlarının oluşturulması yönünde kentsel tasarımı da içeren imar planlama sürecinin etkin hâle getirilmesine yönelik tavsiye kararlarının üretilmesidir.”
“Hayat” gibi “kadîm” ve güzel bir kelime varken, 1960’larda uydurulmuş bir “sözcük”ü baş tacı etmek, bir cümlede iki “yaşam” kullanmak neyin nesi? Hadi buna fazla takılmayalım. Ya kent/kentsel? Şûrâ, “şehircilik” şûrâsı; kentin- kentsel’in bu metinde işi ne? Önce şuna karar verelim: Şehir mi, kent mi?
Eğer “kent”se Şûrâ’nın adını yeniden koyalım: Kentçilik Şûrâsı!
Şehirliden, şehirlilikten, hemşehrilikten vaz geçelim. Kentçi, kentçilik, kentleşme, kentli, kentlilik, kentdaş, kentsoylu... diyelim!
Bizim bin yıllık şehirlerimiz vardı; bunlar, son yarım yüzyılda kentleştirildi. Soğdcadan alınan kent kelimesi, batı Türkçesinde köy karşılığı kullanılır. Azerbaycan’da hâlâ kent denildiğinde köy anlaşılır.
Modern zamanlarda şehirleşmeyi başaramadığımız için şehirlerimizi kentleştirdik.
Medeniyet dille olur. Tek parti uydurukçasından ödünç alınan kelimelerle medeniyet oluşturamazsınız. Bir yanda yaşam, kent, kentsel, kırsal, yöresel; öte yandan sosyal yaşam, kentsel estetik, şehir silueti, kad3im değerlerin adaptasyonu...
Eğer bir medeniyet iddiası varsa şehircilik şûrâsının bir anlamı olabilir. Değilse boşa emek harcamaya ne gerek var? Türkiye şehirlerini vahşi kapitalizme, sakat modernizme kurban vermeye devam ediyor. Osmanlı medeniyetinin beşiği Bursa’da Ulu Câmii’nin yüz- yüzelli metre yakınına devasa bloklar dikiliyor. Formül şu: En yüksek rant, en başarılı kentçilik!
Sakın bu, “kentsel dönüşüm”ün formülü olmasın?
Peki, ne yapılmalıydı? İsim doğru konulmalıydı: Şehir ıslahı. Şehirlerimizin tahrib olan bölgelerini, gecekondulaşan kesimlerini ıslah ederek şehri yeniden kurmak. İşte bu “şehir ıslahı”dır. Bugünlerde yapılan ise gerçekten “kentsel dönüşüm”dür!
Şehircilik Şûrâsı, yalnızca bürokrasiye, mühendislere emanet edilemeyecek kadar ciddi bir iştir. Bakanlığın bürokratları ile üç beş akademi bürokrasisi elemanı bir araya gelerek Türkiye’nin şehirlerine nizam veremez.
Türkiye Yazarlar Birliği, üç tane “Şehir Tarihi Yazarları Kongresi” yaptı. Türkiye’de şehir üzerine, şehircilik üzerine düşünen, medeniyet konusunda kafa yoran çok sayıda ilgiliyi-bilgiliyi bir araya getirdi. Bu kongrelere, bakanlığın en alt seviyesinden bile katılımı sağlanamadı.
Bu Şûrâ’da iddia edildiği gibi “vizyon” var mı, bilmiyoruz. Fakat bir ufuk eksikliği olduğu kesin.
Ufuksuzluk, bütün metinlerde kendini gösteriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.