Paşa’nın gitmediği yere, öğretmen gider mi... Gider!
Bu konu, niye bu kadar abartıldı ve gündemi niye bu kadar meşgul etti anlayamadım... Merak ediyorum; Uğur Dündar imzalı bu haberler; "askerler Aktütün'de teröristlerle çarpışırken, Antalya'da golf oynamayı sürdürdüğü" için ağır eleştirilere maruz kalan Org. Aydoğan Babaoğlu'nu kurtarma amaçlı mıdır, yoksa başkaca bir maksadı var mıdır?..
Türkiye'de "öğretmensiz okul" sadece Aktütün'de mi var... Türkiye'de öyle okular var ki; birçoğu, sadece "öğretmensiz" değil, o okullarda "öğrenci" de yok... Öğrencilerin kimi "tarla"da, kimi "davar" peşinde... Böyle olmaya mecburlar... Yoksa, "aç" kalacaklar!.. Zaman oluyor ki, "tercih" yamak zorunda kalıyorlar... Ya "okul"a gidip okuyacaklar ama "aç" kalacaklar, ya da "tarla"ya gidip karınlarını doyuracaklar ama "cahil" kalacaklar... Sadece "Doğu"nun veya "Güneydoğu"nun sorunu değil bu... Aynı sorun, meselâ Çukurova'da ve hatta Ege'de de yaşanıyor... Çukurova'da "pamuk" zamanı, ya da Ege'de "tütün" zamanı, "çocukların okula gittiğini" gördünüz mü siz?.. Bırakın oraları, "İstanbul'un göbeğindeki okullarda öğretmen açığı" olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz?..
Hayır, bunları "onayladığımı" söylemek istemiyorum... Sadece bir "durum tespiti" yapıyorum... Doğu'da da, Güneydoğu'da da, Çukurova ve Ege'de ve hatta İstanbul'da da böyle bir "gerçek" yaşanıyor!..
"Bu gerçeği değiştirmek" ne tek başına Milli Eğitim'in meselesi, ne de "Asker"in!.. Bu, yıllardır halledilemeyen bir sorun!..
Evet, Türkiye'nin sorunu!..
Öyle bir sorun ki; içinde "ekonomi" de var, "siyaset" de var, "güvenlik" de!..
Kalkıp da, bu sorunu, sırf "Hükümet'e vurabilmek" veya "Golfçü komutan üzerindeki şimşekleri çekebilmek" için "Aktütün'e indirgemeye" kalkarsanız, "işin ucu"nun nereye gittiğini hatırlatırlar adama ve sorarlar:
"Hükümet'in acze düştüğünü iddia ederek PKK'nın ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında mısınız?"
KOMUTAN GİDEBİLDİ Mİ ORAYA?
Lâfı eğip-bükmeden söyleyelim:
"Uğur Dündar'ın Star TV ekranlarını kullanarak yaptığı budur!.. Beşinci sınıf öğrencisi Çiçek Aysal'ı ekranlara çıkararak, onun öğretmen yokluğundan şikâyet etmesini sağlamak, sadece ve sadece PKK'nın ekmeğine yağ sürer... Çünkü o görüntüleri izleyenler; PKK'nın herkesi sindirdiğini, öğretmenlerin de korktukları için Aktütün'e gidemediğini düşünecektir!..
Uğur Dündar, bu haberi yapmakla Milli Eğitim üzerinden Hükümet'e vurmuş ya da Org. Aydoğan Babaoğlu'nu gündemden düşürmek istemiş olabilir, ama PKK'yı yücelttiğinin farkında mıdır acaba?!?"
Hemen söyleyeyim:
1992'den bu yana "tam 5 defa" saldırıya uğrayan ve "toplam 81 askerin şehit olduğu" Aktütün köyüne bir "öğretmen"in gitmek istemeyişini anlayışla karşılarım!..
Çünkü, işin içine "sıkıntı, yalnızlık, soğuk, buz ve kar"ın da ötesinde "can korkusu" girmiştir!.. "Can derdi"ne düşen bir öğretmenin de Aktütün'e gitmek istememesini normal karşılarım!..
Evet, mutlaka gitmeli ve çocukları okutmalıdır ama, eğer gitmezse de diyecek pek fazla sözüm olmaz!..
Öyle ya;
"Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu'nun bile gitmediği" bir köye, "öğretmen" niye gitsin?..
Bir "komutan" ki; sırtında "üniforma"sı, belinde "silah"ı ve etrafında "etten duvar" oluşturacak askerler olacağı halde Aktütün'e gitmiyor, gitmeyi düşünmüyor ve dahası, "Aktütün'e ben mi gitseydim" diyorsa, böyle bir lâfı edebiliyorsa; hiçbir silahı ve güvencesi olmayan "öğretmen" nasıl gitsin Aktütün'e?..
Hele de o Aktütün'de;
"16 yılda 81 asker şehit olmuşsa!"
HABER, BUNUN NERESİNDE?
İşte bunları düşündüğüm için, Uğur Dündar'ın "tahrik" amaçlı haberlerini pek önemsemedim... Ancak, "Aktütütn'deki öğretmen yokluğu"(!)nun bir "memleket meselesi" haline dönüştürüldüğünü görünce, mecburen ilgilendim konuyla...
Nedir?.. Ne oluyor?..
Efendim; "Her yerde Hükümet aleyhtarı bir haber" arayan ve "hemen her olayda Hükümet'e vurmak için açık arayan" Doğan Haber Ajansı muhabirleri, Aktütün'deki saldırı sonrası, köye gitmiş ve orada 11 yaşındaki Çiçek Aysal adlı 5. sınıf öğrencisi bir çocuğu bulup, onu konuşturmuş...
Çocuk diyesiymiş ki;
"Köydeki kızlar okumak istiyor... Ben doktor olmak istiyorum... Bir arkadaşım da öğretmen olacak... Silah sesi olmasın; okulumuz, öğretmenimiz olsun, daha güzel evlerimiz olsun!"
En başta dedim ya;
Bu sözlerin neresi önemli?..
Bir çocuğun, hele de Doğu'daki bir çocuğun bunları söylemesinden tabii ne olabilir?.. Hangi çocuk, öğretmen veya doktor olmak istemez?.. Hangi çocuk; kavga, gürültü ve çatışma ister?..
Evet, evet; "haber" bunun neresinde?!?..
ÇOCUĞA 50 YTL VERİLDİ Mİ?
Ama madem ki "memleket meselesi"ne dönüştürüldü, o halde birkaç kelâm edelim...
Efendim, Çiçek Aysal adlı öğrenci, şu anda "5. sınıf öğrencisi" olduğuna göre; bu demektir ki, Aktütün köyünde hem "okul" vardır, hem de "öğretmen!"
Öyle ya; "okul ve öğretmen" olmasaydı, Çiçek Aysal "nerede" okuyacak ve "beşinci sınıf"a nasıl gelecekti?..
Bu, böyle olduğuna göre, bu işin içinde bir "bit yeniği" olmalı?.. Sakın, bu çocuğa "para" filan verilip de, bu şekilde konuşması sağlanmış olmasın?!?..
Bu düşünce kurdu, Ankara Büromuz muhabirlerinden Hasan Tosun'un beynini de kemirmiş olmalı ki; olayla ilgili küçük bir araştırma yapmış...
Hele sıkı durun;
Uğur Dündar ve ekibinin haberine konu olan 11 yaşındaki öğrencinin, aksi yönde açıklamalarda bulunması için parayla razı edildiği ortaya çıkmış... Uğur Dündar ve ekibinin "öğretmensiz okulunu anlattı" diye ekranlara taşıdığı İlköğretim 5. sınıf öğrencisi Çiçek Aysal'a "Öğretmenimiz yok" demesi için 50 YTL verilmiş, iyi mi?..
Aktütün Köyü'nden olan Çiçek Aysal'ın yakınları da "para olayı"nı doğrulamış... Meselâ; Çiçek Aysal'ın amcası İmran Aysal şöyle konuşmuş:
"Köyümüzün okulunda öğretmen sıkıntısı yok. Okul, jandarma tarafından 2005'te yapıldı. Bu tarihten bu yana hizmet veriyor.
Okulumuzun öğretmeni olmadığı yönündeki iddialar doğru değil. İki öğretmen görev yapıyor.
Yeğenime 'Öğretmenimiz yok' açıklamasından sonra 50 milyon vermişler. Bu yönde açıklamalarda bulunan diğer öğrenciye de yine 50 milyon vermişler.
Bunu bana yeğenim söyledi.
Ancak niçin verdiklerini söylememişler.
Para verenleri de tanımıyoruz. Muhtemelen televizyoncular verdi bu paraları, bu yönde açıklamalarda bulunmaları için."
Bu parayı kim verdi, bilmiyorum...
Ama "50 YTL"nin, hele hele Aktütün'deki bir çocuk için "iyi para" olduğunu düşünüyorum.
HÜSEYİN ÇELİK, NİYE İSİM VERMEDİ?..
Şunu da düşünüyorum:
"İddia edildiği gibi, Aktütün İlköğretim Okulu'nda gerçekten öğretmen yok mu?"
Biliyorsunuz; bu iddiaya Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı şöyle olmuştu:
"Okul çevresinde medya terörü estirilmiş... Okulda öğretmen olmadığıyla ilgili haberler yalan. Aktütün'deki çocukları konu mankeni gibi kullanan, küçücük çocuklara makyaj yaparak onları televizyonlara çıkaran insanlar, yayıncılık yaptıklarını mı sanıyorlar?
Çocukları okulun penceresinden sokarak, binbir türlü şekle sokarak, onları konu mankeni gibi kullanmak hangi sorumlu yayıncılık anlayışına sığar?"
Tamam, "Bakan'ın tepkisi" yerinde ama, bir "gazeteci" olarak kendisinden beklerdim ki; sayın Hüseyin Çelik, geçsin "kamera"ların karşısına ve "öğretmenlerin resimleri"ni gösterip; "Aktütün'de olmadığı söylenen öğretmenler işte bunlar" desin!..
Sonra da, "öğretmenlerin isimleri"ni açıklayıp, deseydi ki;
"Öğretmenlerimiz Cevdet Arıcı ve Kadir Sönmez; zor şartlara ve teröristlerin saldırılarına rağmen görev ifa etmektedirler... Öğretmenlerimiz Cevdet Arıcı ve Kadir Sönmez'i, bu fedakârlıklarından dolayı kutluyorum!"
Sayın Bakan bunu deseydi var ya; sadece Uğur Dündar'ı değil, "Aktütün'e ben mi gidecektim?" deyip "golf oynamaya" devam eden zatı da mosmor ederdi!..
OKUL DA ORADA, ÖĞRETMENLER DE!
Uzun lâfın kısası efendim;
Uğur Dündar'ın Star TV'den, Ertuğrul Özkök'ün de Hürriyet'in manşetinden verdikleri ve bana göre "Golfçü Paşa'yı kurtarma" amaçlı haber "palavra"dır, "düzmece"dir, "senaryo"dur, "asparagas"tır!..
Çünkü efendim;
Aktütün İlköğretim Okulu öğretmenleri Cevdet Arıcı ve Kadir Sönmez, bayramdan hemen sonra, yani "8 Ekim'den bu yana, görevlerinin başındadır"lar!..
Daha ne diyeyim;
Aksini iddia eden Uğur Dündar olsun!..
Atatürk, golf bilir miydi?
İngiliz The Guardian gazetesi, "Vakit ve Taraf gazetelerinin fotoğraf ve haberleri komutanı sıkıştırıyor" demiş ama; "askerlerimiz Şemdinli'de PKK ile çatışırken, Antaya'da golf oynamayı sürdüren" ve üstelik; "Sizleri mutlu etmek için Aktütün'e ben mi gitseydim?" diyen Org. Aydoğan Babaoğlu'nu "sıkıştıran" sadece biz değiliz...
Komutan, şu anda "asker postalı yalamaya teşne olmayan herkes" tarafından sıkşıtırılıyor, ya "özür" dilemesi ya da "istifa" etmesi isteniyor...
Soru şu: Komutan, Aktütün'e gitmeli miydi?..
Evet gitmeliydi... Çünkü "yıkmak ve yerine Cumhuriyeti kurmak"la övündükleri Osmanlı'da; sadece "komutan"lar değil, "Padişah"lar bile askerin önünde savaşırdı!..
Ki, nihayetinde bir "Osmanlı Paşası" olan Atatürk de aynısını yapmış, "cephelerde askerlerle birlikte" olmuştur... Ki, o Atatürk; bir "örgüt"le değil, "yedi düvel"le savaşmıştı!..
Düşünüyorum da, eğer Atatürk de; "Ne yani, cepheye gidip de ben mi savaşsaydım" deseydi, acaba "İstiklal Savaşı" kazanılabilir miydi?..
Sahi, Atatürk "golf" oynamayı bilir miydi?.. Düşmana "golf topu" mu attı, yoksa "havan topu" mu?.. Atatürk "golf" bilmiyorsa, "Atatürkçülerin golf sevdası" nereden geliyor acaba?!?