Bir komşum, Rahmetli Erbakan Hocamızla ilgili düşüncelerini şöyle ifade etmişti: “Rahmetli hocanız nezaket sahibi bir kişiydi. Konuşurken muhatabına değer verirdi, karşı tarafı incitmez, sözü eğip bükmez, ustaca bir üslupla dile getirirdi. O bir dehaydı, kıymetinin bilinmediğini düşünüyorum…” Hocamızla taban tabana zıt bir ideolojiye sahip olan bir kişinin bu ifadeleri bana, dava adamlarının insanlar üzerinde bıraktığı müspet tesiri düşündürdü. Şemsi Tebrizi hazretlerinin dediği gibi “testi içinde ne varsa onu sızdırır” 

 

Hatırlayacağınız üzere bir gazeteci rahmetli hocamıza nasıl anılmak isterdiniz diye sorduğunda “malıyla ve canıyla cihad eden bir Müslüman olarak anılmak isterim” demiş ve yaşamı boyunca yürüdüğü o kutlu davaya vurgu yapmıştı. Ve nitekim öyle de oldu, sadece kendisine yakın olanlar değil olmayanlar da onu hep hayırla yâd ettiler ve kendisiyle ilgili olumlu düşüncelerini ifade ettiler. Nitekim Hocamız, hangi zihniyete sahip olursa olsun insanlarla ilişkilerinde nezakete önem verirdi. Muhatabını saygı ile dinler ve kendi düşüncelerini uygun bir üslupla ifade ederdi. 

 

Hocamız Müslümanların baskı ve zorbaların hegemonyası altında kimliklerini korumaya çalıştıkları bir dönemde arkadaşları ile birlikte yola çıkmış ve onlara öncülük ederek seslerini duyurmalarına yardımcı olmuştur. Müslümanların inanç ve değerleri ekseninde şekillenen Milli Görüş ise bizlere nasıl bakmamız ve nasıl düşünmemiz gerektiği konusunda formüller sunmuş ve Müslümanları ahlak ve maneviyat ekseninde birleştirmiştir. 

 

Geçmiş dönemde ağır baskılara maruz kalan dindar kesim, hocamızın öncülüğünde bir araya gelmiş, siyasi ve sosyal anlamda bir kimlik kazanmıştır. Müslümanlar Hak batıl mücadelesinde saflarını netleştirip kendi özlerine dönmüşler ve siyasi arenada haklarını aramaya başlamışlardır. Bugün muhafazakâr dindar kesim siyasi ve sosyal anlamda etkin bir noktada yer alıyorlarsa bunda hocamızın büyük payı vardır. Bu bir gerçek…