Hayat ve bereket
Fidan dikecek toprağım yok. Olmasını çok isterdim. Buna rağmen her bahar fidanlıklara giderim. Meyve fidanı seçenleri, alanları imrenerek seyrederim. Kimi kirazdan yana tercihini kullanıyor, kimi elma veya armuttan. Evlerine, bahçelerine sevinçle dönüyorlar. Ayrıca uzun yıllar beklemek de gerekmiyor. Birkaç yıl sonra fidanlar meyveye duruyor. Ne güzel.
Fidan dikme, ağaç budama programları seyrediyorum. Özenle ve sevgiyle yapılan işleri severim. Bağım bahçem olmamasına rağmen bu bilgiler ne işime yarıyor? Baharda dağlara gittiğimizde, ormanları gezdiğimizde, gözümün tuttuğu ahlat, alıç, döngel, çördük, kiren gibi ağaçların genç olanlarını buduyorum. Issız yerlerde böyle ağaçlarım var. Yıllar sonra tekrar karşılaştığımız oluyor. Bakıyorum, büyümüş.
Aşı tekniklerini henüz denemedim. Fakat kalem aşısını tecrübe etmek isterim.
Belediyelerin ağaç budama işlerini özellikle takip ediyorum. Gerekli malzemeler: Motorlu testere ve vinç. Hürmet ve merhamet duygusunun tamamen uzağında. Ağacın dilinden ve halinden zerre anlamayan. Çiçeğe durmuş ağaçları bile rahatlıkla buduyorlar. Cennette yanmak gibi bir şey bu. Öyle sert budama yapıyorlar ki, bazı ağaçlar bir daha kendine gelemiyor, kuruyup gidiyor. Sanki ekin biçiyorlar. Geriye koca bir gövde kalıyor. Nasıldı o dize? Budanan oğullar gibiyiz sessiz ve narin.
***
Fidanlıklarda sayısız şahitliğim oluyor. Belli ki adamın bir fidanlık yeri var. Avuç içi kadar toprağı. Dikeceği o tek fidanı bir türlü seçemiyor, karar veremiyor. Onu bırakıyor, diğerini alıyor. Tereddüt içinde. Nihayet bir tane seçiyor. Sadece aklı değil, gönlü de orada kaldı. 'Vişne mi alsaydım yoksa?'
Meyve fidanı almak için gelenlerin yaş ortalaması altmış civarında. Belki daha da fazla. Bazıları torununu da getiriyor. Gençler ve orta yaşlılar neden ilgilenmiyor, anlamıyorum. Fidan dikmek ile namaza başlamak birbirine nasıl da benziyor. Sürekli ileri yaşlara ertelenen.
Meyve fidanı dikmek, aynı zamanda bir hatıra bırakmaktır. Hayırla anılmak, dua almak. İnsandan geriye kalan bir eserdir o. Meyvesinden kuşlar, hatta karıncalar bile nasiplenir. Meyve ağaçlarının olduğu yere hakiki hayat gelir. Hem çiçektir, hem ağaç. Dikkat ederseniz, meyve vermeyen ağaçlar çoğunlukla çiçek açmaz. Çınar, kavak, dişbudak, gürgen, meşe, çam gibi. İşin bir güzelliği de budur.
Bahar başladı. Baharı karşılamak için ilk olarak Hasdal Mezarlığı'na gidiyoruz. Çünkü orada çok sayıda meyve ağacı var. Erikten kayısıya kadar. Önce erikler çiçek açıyor.
Sokak, bahçesi ve ağaçlarıyla birlikte hayatımızdan çekildi, çekiliyor. Yıkıcı yapılaşma, önce sokağı elimizden aldı. Çocuklarımız hayata dokunmadan büyüyor. Toprağın uzağındayız. Saksılarda yaşıyoruz. Bahçeli evler, kuru bir semt adı artık. Bu büyük şehirlerde, toprak deyince aklımıza sadece mezar yerinin geleceği günlere doğru gidiyoruz. Abartıyor olabilir miyim?
'Dikili bir ağacım olsun' dileği, ağacın dışında her şeyi kapsıyor görünüyor.
***
Yolculuklarımız sırasında kasaba ve köylerden geçerken hep bahçeli evleri seyrediyorum. Direksiyondaki arkadaşa 'biraz yavaş gidelim' diyorum. Bakımlı bir bahçe gördüğüm zaman neşeleniyorum. Demek ki sahibi özenli biri. Onunla arkadaşlık edilir.
Küçük yerlerde sizi ilk olarak meyve ağaçları karşılar. Baharda çiçekleri, yazda meyveleri, sonbaharda rengarenk yapraklarıyla. Sanki karşılama komitesi.
Babam, kış gelince meyve bahçelerine getirirdi beni. “Bil bakalım bu ne ağacı” diye sorardı. Bilirsem sevinir, hatta para falan verirdi. Ağacın yaprağı, çiçeği, meyvesi yok. Çıplak dallar ve kara bir gövde. Maharet ağaçları gövdesinden tanımaktı. Yaprağı veya meyvesi varken herkes tanırdı. Bunların esaslı bir hayat dersi olduğunu sonradan anladım. Çiçek açarken, meyve verirken, serinlik sağlarken, yani iyi günlerinde seni herkes tanır, yanında olurdu. Asıl imtihan, zor dönemlerdi. Kış gelince. Bakalım o zaman seni kaç kişi tanıyacak? Dostluğun ölçüsü de zaten bu değil midir?
Bir fidanın tutması, sözün tutulması gibi kıymetlidir.
Evet, dünyayı bir ağaç gölgesi olarak görenlerdeniz. Altında biraz soluklanıp gideceğiz. Bu yüzden sadece gölgeye değil, ağaca da dikkat kesilmek gerekiyor. Hayır, dünyaya düşkünlüğü kastetmiyorum. Bizim için yaratılan bir şeyden bahsediyorum.
***
İstanbul için söyleyeyim. Bahar gelince belediyeler lale soğanı dağıtıyor. Parkların bir kısmı laleyle süsleniyor. Yeşil alanlara çalı formunda bitkiler dikiliyor. Bu toprağın yabancısı olan ithal bitkiler. Bazıları gerçekten garip.
Park ve bahçe işlerinin maliyeti hakkında hem fikrimiz, hem bilgimiz var. Lale gibi çiçekler olmasın değil, mutlaka olsun.
Önerimiz ve isteğimiz şudur: Meyve fidanlarının maliyeti çok düştü. Belediyeler meyve fidanı dağıtabilir veya daha fazla dikebilir.
Meyve ağaçları hayat ve bereket demektir. Yaşanacak canlılığı hep birlikte göreceğiz. Şehirde yeni kuşlara şahitlik edeceğiz. Evlatlarımız dalından meyve yemenin güzelliğini tadacak. Serinlik gelecek. Hizmet için, dua almak için daha iyi bir fırsat mı olur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.