Adamın beklentisi neydi?
Altmışına merdiven dayamış bir adam. Baktığınızda, medeni, muhafazakâr, saygın ve özgüveni yüksek bir intiba bırakıyor. Kendisini dinlemek için sabırsızlıkla bekleyen kişiler, gözlerini dikmiş adama bakıyorlar. Adam sakin, emin adımlarla geçiyor ve kendisi için ayrılan yere oturuyor. Bir süre sessiz vaziyette bekliyor. Sonra insanlara dönüyor ve tanıdık birini arar gibi etrafa şöyle bir göz atıyor.
Adam sabırsızlanıyor, süratle konuşma sırasının kendisine gelmesini bekliyor. Sonra nasıl olduysa mikrofonu alıyor ve uzun süredir kavuşmayı beklediği bir yakını gibi sarılıyor mikrofona. Adam beden diliyle, ifadeleriyle insanları adeta eziyor. Sonra konuşmasına devam ediyor.
Hangi okullarda okuduğunu
Hangi başarıları elde ettiğini
Hangi kurumlarda çalıştığını
Hangi meşhur kişilerle yakınlık kurduğunu
Hangi kişileri ıslah ettiğini
Hangi kişilere el uzattığını en ufak ayrıntılara kadar anlatıyor.
Adam kendini yelkenlere meydan okuyan bir Donkişot gibi hissediyor ve attıkça atıyor. Kendisini dinleyen kişiler ise okula yeni başlamış bir çocuk edasıyla adamın gözlerinin içine hayran hayran bakıyorlar. Az sonra dinleyenlerden biri çıkıyor ve adama övgüler yağdırmaya başlıyor. Adamın göğsü kabarıyor, başarı öykülerini bir kez daha özetliyor, adam muzaffer bir komutan edasıyla başını biraz daha kaldırıyor, beyazlamış sakallarını sıvazlıyor sonra etrafına bakıyor ve kibirli bir gülücük atıyor.
Adam yorgun vaziyette ilerleyen bir geminin kaptanı gibi hareket ediyor. Ortamda bulunan kişiler ise adamın esaretine tereddütsüz tabi oluyorlar. Altmış kişi bir kişiye dönüşüyor. İnsanlar kendilerini adamın gözlerinde görmeye başlıyorlar… Dinleyenler sözde başarıdan başarıya koşmuş, çözülmedik problem, halledilmedik sorun bırakmamış, girdiği her ortamda adından söz ettirmiş bir kişinin benliğinde kaybolup gidiyorlar.
İnsanlar ilk etapta dünyayı yen keşfetmiş bir kişiyi tanımışçasına adamı pür dikkat dinleseler de bir süre sonra sıkılmaya başlıyorlar. Vakit epey geçiyor, insanlar başlarını sağa sola çevirerek sıkıldıklarını belli etmeye başlıyorlar. Fakat adamın ne enerjisinden ne de konuşma şevkinden bir şey eksiliyor… Konuşma bittiğinde adam Roma’yı fethetmiş bir asker gibi kalkıyor ve ağarmış sakallarını yeniden sıvazlayarak ortamı terk ediyor.
Adam giderken derin düşünceler dalıyor. Kendisini her fırsatta eleştiren babayı, sevgisini hiç belli etmeyen anneyi düşünüyor. Ve hayatı boyunca açlığını çektiği sevgi ve ilginin bir şekilde kendisine ulaştığını düşünüyor sonra rahatlıyor. Adam aslında sevilmek ve değerli olduğunu hissetmek istiyor. Fakat bunu nasıl ifade edebilir ki?
Konuşma sonrası, geride kalanlar ise yarı uykulu vaziyette başlarını tutarak ortamı terk ediyorlar. Geride sadece adamı sabırla dinleyen ve gereksiz ifadelerini sindirmeye çalışan o soluk ve sessiz duvarlar kalıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.