Türkiye'nin yeni hamlesi
Başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemi lehte-aleyhte çok konuşuldu. Esastan konuşuldu; usûlden konuşuldu. “Bu sistem değişikliği değil, rejim değişikliği” diyenler oldu. Hukukî bir metinden söz ediliyor; fakat biliyoruz ki Anayasa’lar aynı zamanda siyasî metinlerdir. Sırf hukukta kalarak anayasa metinlerini tam manasıyla değerlendirmek ne ölçüde yararlı olur?
Biz bu konuyu metinler üzerinden değil, dünyanın içinde bulunduğu durum üzerinden, dünyadaki kendi varlığımız üzerinden konuşmaktan yanayız.
Dünyadaki çığırından çıkma temayülündeki gelişmeleri görmeyen, Türkiye’deki değişme kararlılığını doğru anlayamaz. İçinde bulunduğumuz günlerde, “Avrupa demokraside, insan haklarında daha ileriye gidiyor.” diyebilen beri gelsin! “Avrupa değerleri” olduğu iddia edilen ve bir zaman çok önemsenen hususların Avrupa’da çok da değer taşımadığı son zamanlarda her fırsatta karşımıza çıkıyor.
Avrupa ülkelerinde şöyle veya böyle otoriterleşme eğilimleri yükseliyor; bu bir. Buna paralel ırkçı/nasyonalist, İslâmofobik temayüller revaç buluyor. Bazı ülkelerde meclislerin terkibi değişiyor, bazı ülkelerde hükümetlerin. Böyle olmayan ülkelerde Avrupa’nın ırkçı/ İslâm karşıtı tavırları, iktidar organlarınca dışa vuruluyor.
Amerika’nın dünya sisteminde oynadığı rol, artık tartışmalı. Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek için birçok unsuru harekete geçiren ABD, bölgede İran nüfuzunun artmasını sağlamakla kalmadı, Rusya’nın da denkleme dâhil olmasına zemin hazırladı. Bu durum belirsizlikleri büyüttü ve ciddi çatışma unsurları ortaya çıkardı. Bugün Suriye meselesi Rusya olmaksızın çözülemez hâle geldi. Ya Amerika olmadan? Neredeyse diyeceğiz ki, “Amerika olmadan da çözülebilir!”
Bu belki erken verilmiş bir hüküm olur. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması her ne kadar halk oylaması sonucu olarak görünse de, bir devlet kararı olarak okunmalı. Avrupa dışında kalmayı seçen İngiltere son dönemlerde görülmediği kadar ABD siyaseti dışında bir tavır geliştiriyor gibi görünüyor. Bu ABD’nin tavırsızlığı karşısında geliştirilmiş bir tutum olabilir. Fakat bölgemizdeki gelişmeler dikkate alınırsa, bu tutumun kalıcılaşma ihtimâli yüksek görünüyor.
Türkiye, son yıllarda, bir asırdır maruz kalmadığı kadar ciddi tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya. Bir taraftan ABD’nin Irak müdahalesi sonrası bu ülkenin içinde bulunduğu durum, diğer taraftan Suriye meselesinin ortaya çıkardığı ciddi meseleler Türkiye’yi bazı kritik konularda karar vermeye zorluyor. Bu şartlar altında Türkiye’nin daha güçlü yönetimlere ve geleceğe yönelik kararlı tutumlar geliştirmeye ihtiyacı var.
Belki dikkatten kaçırıyoruz, içeride terörle mücadele ederken, dışarıda adı konulmamış bir savaşı sürdürüyoruz. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın bugünkü sınırlarımız dışında kısa vadeli bir müdahale olduğunu sanmak hata olur.
Türkiye, bütün dünyada hızla gelişen yeni tavır geliştirme ve otoriterleşme eğilimlerini doğru okuyup ona göre yönünü tayin etmek zorunda. Ne Avrupa eski Avrupa, ne ABD eski ABD… Bulunduğumuz coğrafyada güçlü bir devlet olmaktan başka çaremiz yok. Devletimizin bir beka meselesi ile karşı karşıya olduğu ortada. Etnikçi terörle Türkiye’nin yönünü değiştirmeye çalışanların, iki yıldır sürdürülen kararlı mücadele ile etkisizleştirildiği bir dönemdeyiz. Şimdi demokratik görünümlü yollarla aynı şeyi dayatmayacakları ne malûm?
Ülkemizin birliğini, beraberliğini, toprak bütünlüğünü garantiye almak yetmez; civar ülkelerden gelecek tehditlere karşı da her zamankinden daha fazla teyakkuz hâlinde bulunmalıyız.
Halk oylamasına sunulan sistem değişikliğinin yazılmamış, yazıldıysa da ifşa edilmemiş gerekçesini anlamak zorundayız. Kararımızı asıl etkilemesi gereken budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.