Kimse ayranım ekşi demiyor
Yaşadığımız şehirde, hayatımızın büyük bir kısmı dışarıda geçiyor. İşe gidiyoruz, alış veriş yapıyoruz, arkadaş ziyaretine çıkıyoruz… Bir ayağımız hep dışarıda oluyor. Bu durum bizi dış dünyaya daha da yakınlaştırıyor. Burada yaşanan olumlu ya da olumsuz olayların içine bir şekilde giriyoruz.
Geçtiğimiz hafta iş çıkışı iki genç kızın kavgalarına şahit oldum. İki kadın kalabalığı yarıp karşıya geçtiler ve saç başa kavga eden genç kızları ayırmaya çalıştılar fakat muvaffak olamadılar. Her iki tarafta birbirlerinin saçlarını kavramış, yerden yere vuruyorlardı. Genç kızlar oldukça öfkeliydiler, birbirlerine kin ve nefret kusuyor ve fırsat buldukça vurmaya devam ediyorlardı.
İki genç kız, yaşamlarının en verimli çağında enerjilerini şiddete yönlendiriyor ve etrafa negatif enerji saçıyorlardı. Belli ki sevginin sokağından dahi geçmemişler, şefkatle hiç tanışmamışlardı. Kadınlardan biri ileri doğru atıldı ve “ne olur yapmayın sorun nedir” dedi. Kızlardan iri yarı olanı kadını ittirdi ve “benim erkek arkadaşıma göz koydu onu asla affetmeyeceğim, dünyayı dar edeceğim ona” deyip arkadaşının saçlarını tekrar kavradı ve onu yere yatırıp vurmaya başladı. Kendini savunmaya çalışan genç kız ise bir yandan arkadaşına vuruyor diğer yandan ondan kurtulmanın yollarını arıyordu.
Bilirsiniz halkımız kavga seyretmeyi sever… O gün de öyle oldu. Çok geçmeden etrafımızda bir insan seli oluştu. Fakat insanlar kavgaya hiç müdahale etmiyor, sadece seyredip kendi aralarında yorumlar yapıyorlardı. Derken bir genç geldi ve kızlardan birinin ellerinden kuvvetle tuttu ve diğerinden acilen ortamı terk etmesini istedi. Gencin yardımıyla kavga sonlanmış oldu. Fakat öfkesini alamayan genç kız, ellerini havaya kaldırarak giden arkadaşının ardından tehditler savurmaya devam etti.
Bir saatlik kargaşanın ardından ortam sakinleşmişti. İnsanlar kendi aralarında yaptıkları konuşmalarını sürdürüyor ve çocukları için endişelendiklerini dile getiriyorlardı. Onlara göre zaman kötüydü, eğitim sistemi yetersizdi, sosyal medya ise şiddeti körüklüyordu… Ama kimse ayranım ekşi demiyor hataya kendilerini dahil etmiyorlardı. Oysa bu çocukların tutum ve davranışlarının şekillendiği ortam aile ortamıydı. Anne baba ise ilk eğitmen ve onların ilk kılavuzlarıydı. Ailede çocuğun gönlüne, sevgi, şefkat, adalet, vicdani duyarlılık, iffet, haya gibi değerler ekilmiş olsaydı, onun Yaratıcısıyla kendisiyle ve yaşadığı toplumla ilişkilerinin merkezinde sevgi olacaktı. Fakat anne babalar nedense çocuğun eğitimini sadece eğitimcilere bırakıp işin içinden çıkıyorlardı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.