Yolumuz Muş’tur; yolumuz yokuştur
Hesapça 23 Mayıs sabahı Muş yolunda olacaktık, Üniversite’nin düzenlediği 15 Temmuz Sempozyumu için. Araya Cumhurbaşkanlığında 8. Uluslararası Dil Kurultayı açılışı girdi, özür beyan edip seyahati bir gün erteledik.
Külliye’nin yolunu tutmadan önce TYB’nin internet sayfasında birden fazla Âkif Emre resmi dikkatimi çekti. Aynı gün iki yazı seçilemeyeceğine göre, başka bir şey, bir ödül filan söz konusu olmalıydı. Asla zihnimden geçmeyen ihtimâl: Âkif Emre’yi kaybetmiştik!
Bu andan itibaren dilimiz açısından günümüzün en önemli hadisesinin tefekkür nesrimizin değerli bir ustasını yitirmemiz olduğunu düşündüm. Âkif Emre ile bir kere bile yüzyüze geldiğimizi hatırlamıyorum. Bir kaç defa telefonla görüşmüştük; sözlüğümüzün yeni baskılarından biri dolayısıyla aramıştı. Kayserili bir hemşehrisi, memleketinden bazı kelimeler, sözler derleyip bir defterde toplamıştı. Fakat İstanbul’daydı, bir türlü bir temas sağlanamamıştı.
Gazeteler, bir yönüyle düşünce tüketimi veya israfı aracı. Fikir, gazetelerde ne ölçüde ifade edilebilir? Âkif Emre’nin son haddine kadar bunu yaptığını söyleyebiliriz. Siyaset dahil, hiç bir cazibe unsurunun iğvasına kapılmayan nadir kalemlerdendi, Âkif Bey. “İslâmcı” iktidar döneminde yalama olmayan “islâmcı” yazarlardan biriydi. Onun son yazısını okumak dahi, basın ve düşünce dünyamızın kaybının büyüklüğünü anlamak için yeterlidir. Rahmetler olsun!
Zihnim bu kaybın hissiyatı ile meşgûlken, Külliye’nin 4 numaralı kapısına gelmiştik. Cümle kapısı hayli kalabalıktı, bu manzara benim için caydırıcı idi. Fakat bizi tanıyan bir kaç ilgili, farklı bir girişe sevkettiler. Baktım “VİP” levhası var. Yani “Very İmportant Person”. Türkçesi: Çok Mühim Kişi! (Böyle bir levhanın hoş durmayacağı ortada, onun yerine “teşrifat girişi” denilebilir.) Önemsenmiş olsanız da listeye bakılıyor. Davetlisiniz ama listede yoksunuz! Güzel bir dönme sebebi. Göz aşinalığı olan bazı ilgililer müdahale ediyor. “Kapıdan dönmesi rezalet olur!” denildiğini işitiyorum.
Uzun uğraşmalardan sonra içeri alınmamız sağlanıyor.
Evet, bu sene Türk Dili Yılı! Daha önce bir toplantı ile ilan edilmişti; basın ilgi göstermedi. Hatta devlet televizyonu dahi haber yapmadı! Şimdi en üst seviyede konu dile getirilecek. Türkiye’de her şeyi törenleştirmeye doğru bir gidiş var. Neyse, meselenin ehemmiyeti bir de Cumhurbaşkanımızın dilinden ifade edildi. Teşrifat sırasına göre yapılan konuşmalarda meselenin esasına, yani dil devriminin dilimizde meydana getirdiği tahribata, Cumhurbaşkanımızın hakkıyla yer verdiğini söyleyebiliriz.
Bu arada on tane de ödül dağıtıldı. Çoğu Türkiye’den. Batılı Türkiyatçılardan hiç bir isim olmaması dikkatimi çekti. Bir de Türkiye’den seçilenler arasında bazı olması gerekenlerin bulunmadığını düşündüm. Meselâ, Ahmet Bican Ercilasun. Acaba kabul etmedi mi? Buna mukabil, Dil Kurumu’nun ondan sonraki başkanı vardı. Kurum sözlüğünün son baskısına ismini koyan başkanın mükâfat değil, mücazatı hak ettiğini düşünüyorum! Şahsıyla bir meselem yok, konuşkan -girişken biridir. Fakat TDK sözlüklerinin en arızalı baskısı onun zamanında yapıldı ve hâlâ o nüsha çoğaltılıyor!
Zamanında sıcağı sıcağına bu baskı ile ilgili değerlendirmelerimizi yazdık, o sıralar çalıştığımız gazetede yayınlandı. Şimdi topluca okumak isteyenler Kelimelerin Seyir Defteri isimli kitabımıza bakabilirler. Burada o yazılardan bazılarının başlıklarını kaydetmekle yetiniyorum:
Dil Kurumu’nda doğru dürüst Türkçe bilen kalmadı mı?
Dil Kurumu’nun durumuna gülelim mi, ağlayalım mı?
Abanozlaştırıverdiklerimizden misiniz?
Aman aman şişmanım!
Dil bayramı dolayısıyla: Nâm-ı diğer “Turkish Lexicon”!
Bu “ödülzede”nin, TDK sözlüğüne iki büyük hasar açığını belirtmek istiyorum. Sözlüğü şişirmek için hiçbir lügatte madde başı olmayacak yardımcı fiillerle yapılmış sentetik kelimeler eklemesi, birincisi.
Buyurun: Abanozlaşıverme, abanozlaşıvermek, abanozlaştırabilme, abanozlaştırabilmek, abanozlaştırıverme, abanozlaştırıvermek, abanozlaştırma, abanozlaştırmak…
İkincisi ne mi?
Soruyu biz soralım: Şu kelimeler hangi sözlükte olabilir? “Change, chat, check-in, check-out, check-point, check-up, chip-card…”
“Bunu bilmeyecek ne var, ingilizce sözlükte diyeceksiniz.” Bir dilin sözlüğüne yabancı kelimeler okunuşu ile girer, imlasıyla değil. İngilizler Türkçeden geçen kelimeleri senin yazdığın gibi mi yazıyorlar?
Cumhurbaşkanlığı’ndaki açılışta, maşaallah siyasetin, bürokrasinin ve akademinin kaymak tabakası vardı. Bunların sahada bir şey yapması mümkün değil. Onlar tören için geldiler. İlmiye bürokrasisinden bir şeyler beklenebilir. Fakat bunlar, asıl fikirlerini söylemezler. Hâllerinden memnundurlar, bir davaları yoktur. Üst kademeleri müthiş şeyler yapılıyormuş gibi yanıltırlar. Hani üç yüz binlik, altı yüz binlik söz varlığı tatavaları var ya… (Bunu da yazdık, yine de yazacağız, bir ara)
Biz Muş’tayız, hani yolu yokuş olan şehir. Bu şehrin yokuşunda susanmıyor; fakat Dil Yılı yokuşu hararet yapacağa benzer!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.