Sabır Mücahede Riyazet
Sabır, Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçma,, yasaklarından kaçma, başa gelen bela ve musibetlere katlanma, isyan ve sızlanmadan sakınma anlamındadır. Peygamberimizin ifadesiyle sabır dinin yarısıdır.
Tasavvufi hayat dahi, baştan sona sabrın meyvesidir. Çünkü nefis şehvetlere koşar, kulluktan hoşlanmaz, bela, musibet ve eziyetlere katlanmak istemez, sızlanır, şikayet eder. Bu nefis ile, şehevi isteklerine dini duygularla karşı koyup “büyük bir cihad” a girerek, onu “emmarelik”ten “mutmainlik”e, hatta “raziye” ve “marziyye” makamlarına çıkararak arındırmak gerekir. Buna “mücahede” de denir. Bu arada Allah kuluna heran imtihan edebilir; onun canına, yakınlarına, malına bir noksanlık verebilir. Bunla, “sevginin cilveleridir.” Kahır dahi, lütuf gibi hoş karşılanmalıdır.
Sabır yanlış anlaşılmamalıdır. Allah’a itaat etmek ve günahlardan sakınmak için sabır ne kadar farz ise, dine, şeriata, cana, mala, ırz ve namusa yapılan saldırılara, tehlikeli eziyet ve işkencelere sabır da o kadar haramdır.
Kur’an’da 103 yerde sabır kelimeleri geçer. Nitekim birçok ayetlerde sabır anlatılmış, karşılıklı sabır tavsiye etmek, sabır ile Allah’tan yardım istemek, bela ve musibetlere, sıkıntılara, hakaret ve saldırılara, hastalıklara ve savaşlara sabretmek tavsiye edilmiş, sabredenlerin takva sahipleri olduğu vurgulanmış, Allah’ın sabredenlerle beraber olup, onlara büyük mükafatlar vereceği vadedilmiştir.
Riyazet, yani az yeme, az uyuma, az konuşma, nefsin isteklerini asgariye indirme, onu sürekli meşru işlerle meşgul edip serbest bırakmama, ona zor gelen şeyleri yaptırma, sabır ve müşahede de başarılı olmak içindir. Bu yüzden “işin başı mücahede, devamı riyazet, sonu müşahededir” demişlerdir.
Dışarıdan bakılınca zor gibi görünen bu riyazet, bir mürşidin nezaretinde olursa, azimli mürid için kolaylaşır, giderek güzelleşir. Çünkü bir çok manevi gıdanın vesilesi olmuştur.
“And olsun ki biz sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele, o sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”