Ergenekon gerginliği
Yarın Ergenekon davasının ilk duruşması yapılacak. Bir elinde kılıç, diğerinde terazi, gözleri bağlı olan adalet işe koyulacak.
Adaletin tecellisi zaman alır. Hele Ergenekon gibi bir kervan yükü dosya ile yola koyulan bir davada herkesin sabırlı olması lâzım. Kolay değil; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün sinir ve sindirim sistemini temizliyor. Ortalığa saçılanlar nasıl bir belâ ile uğraştığımızı gösteriyor. Kontrgerilla'nın kurulduğu 1952 yılı başlangıç alınırsa, Türkiye son 56 yılının hesabını görüyor.
Elde ne var?
Elimizde, cesur savcıların ve işin peşini bırakmayan yetenekli polislerin eseri olan kalın bir iddianame ve ekleri var. Bir de bu iddianamede sanık olarak yer alan ve tutuklu bulunanlar. İddianame "Ergenekon terör örgütü"nün işlediği somut suçlar üzerine inşa edildi. İçinde yer alan bilgi ve belgeler derinliğini ve kapsamını kestirmekte zorlandığımız, her yere nüfûz etmiş devasa bir suç örgütünün varlığını gösteriyor. Sıralanan somut suçlar ve deliller devletin şemsiyesi altında suç işleyen bu terör örgütünü deşifre etmek ve kökünü kurutmak için yeterli. Şöyle bir benzetme yapmıştım: İri bir kayanın, yani devletin altına yuva yapmış haşerat, kaya yerinden oynadığı için orta yerde kaldı. Panik içinde sağa sola kaçıyor. Panik halinde ilişkide oldukları her yeri ayağa kaldırıyor. Kutunun kapağı açıldı. İçinde gördüklerimizi artık bize kimse unutturamaz. O zaman bu davanın sonunu mutlaka göreceğiz. Hiç kimse "acaba üstü örtülür mü?" endişesine kapılmamalı.
Israrlı bir fikri takiple peşinden gitmemiz ve mutlaka çözmemiz gereken iki problem var.
Birincisi, Ergenekon davasının yol açtığı sarsıntının önümüze koyduğu gündemleri eleştiri süzgecinden geçirmek. İddianame Ergenekon'un Türk kontrgerillası olduğunu, bu örgütün yoldan çıkarak bir kişisel çıkar şebekesine dönüştüğünü anlatıyor. Karşımızda sivil-asker uzantıları olan ve kolları her yere uzanan bir şebeke var. Canı yandıkça, başkalarının canını yakması ve doğrudan veya dolaylı ilişkide bulunduğu bütün önemli merkezleri harekete geçirmesi doğal. Tartıştığımız gündemlerin hemen hepsinde bir Ergenekon izi aramamız lâzım. Siyaset geriliyor. Asker-siyaset-medya ilişkisi gerginleşiyor. Ergenekoncuların oturdukları yerden bir kriz yönetimi sürdürdükleri ve her gündemden kendileri için bir sonuç devşirmeye çalıştıkları görülüyor. Gerginliğin her türü, Ergenekoncuların işine yarıyor. Ergenekon davasını sulandırmaya çalışanlardan başlayarak, siyasete gerginlik pompalayanları daha dikkatli gözden geçirmeliyiz.
İkincisi, bu dava ile ilgili hepimize düşen sorumlulukla ilgili. Detaylara kapılıp ana gövdeyi gözden kaçırmayalım. Ergenekon devlet içine yuvalanmış bir terör örgütü. Savcılık, işlenen suçları takip ederek önümüze bu örgütün şemasını ve nasıl iş yaptığını koydu. Mahkeme, delilleriyle ispatlanmış suçlara bakarak hükmünü icra edecek. Devlet içine böyle bir örgütün mevcudiyeti, sadece suç işlendiği zaman adalete düşen bir sorumluluğu mu getiriyor? Hani bu örgütün idarî soruşturması? Siyasî denetim neden devreye girmiyor? İddianame Ergenekoncuların Türk Silahlı Kuvvetleri adına iş yaptıklarını, sık sık tekrarladıklarını söylüyor. Koskoca Türk ordusunun itibarını ayağa düşürmeye kalkan bu örgütle ilgili, Türk Silahlı Kuvvetleri neden hâlâ bir soruşturma yürütmüyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bir soruşturma komisyonunun, bugüne kadar çoktan devreye girmesi ve Ergenekon terör örgütü hakkında siyasî denetim kanallarının çoktan harekete geçmesi gerekirdi. İtham altında bulunan devlet ve devletin güvenlik birimleri. Güvenliği sağlamakla görevli olanların, vatandaşın can güvenliğini tehdit eden bir örgüt kurdukları, yönettikleri ve suç işledikleri iddia ediliyor. Parlamento denetimi olmadan, bu illegal örgütlenmenin bütünüyle teşhir edilmesi ve istikbalde benzerlerinin önünün alınması mümkün mü? Yarın, tarihimizde çok önemli bir gün. Bu davayı sulandırarak içten içe çürütmeye çalışan Ergenekoncular bir tarafa; kamuoyu denetiminin etkili bir şekilde devrede olması en büyük güvencemiz.