Tabii siz bilirsiniz!
Bakın, bu işler böyledir. "Dipsiz Kuyu" boşuna dipleri tarayıp durmuyor.
Boşuna, "Güçsüzün dostu güzsüzdür"...
"Güçlüler tepişse de eninde sonunda hakimiyet ve tahakküm sistemini üleşir" demeye getirmiyor.
Bunun "Devletin bekası" ile ilgisi tali.
Bunun "Rejime sahip çıkış" la ilgisi tali.
Esas olan şu:
Muktedirler muktedirlerin kurdu değil, nihai müttefikidir.
Yani, siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal olarak "hakim tepeler"de bulunanlar, belki en sert muharebeleri yaparlar birbirleriyle, ama esas savaşları "alttakiler"e dairdir.
"Dair" ne kelime, "alttakiler" sairdir.
Buyruk, kuyruk
Oysa, birçok açıdan "cumhuriyet"...
Çok açıdan da "demokrasi"...
"Alttakilerin üsttekiler karşısında güçlü kılınabilmesi, en azından korunabilmesi, en azından kendilerini savunabilecek imkanlara sahip olabilmesi" varsayımıdır.
Ama bizim yuttuğumuz hap başka şey:
Biz gününe göre...
"Cumhuriyet"i, "Büyük askerler" karşısında hazırola geçmek...
"Demokrasi"yi de "Büyük iktidarlar" arkasında kuyruk olmak diye anladık.
Öyle anlattılar zaten.
O yüzden de...
Memleketin her etnik kökenden, her mezhepten, inancı güçlü yahut zayıf, sivil veya asker, işçi veya köylü, memur veya maraba tüm "alttakiler"i, ya onun arkasında ya şunun berisinde, tabii ki, patron, ağa, şeyh, cemaat lideri, örgüt şefi, amir, çete lideri gibi bilumum kanuni yahut "kanun-siz" şefin bagajında toplandılar.
Oysa ne onlarınki "cumhuriyet" idi...
Ne bunlarınki "demokrasi".
Ne ki insan yedikçe yemek istiyor.
Palavraya karnı bir türlü tok olmuyor.
Bakın, dikkatli bakın...
Ne "demokrat" Başbakan eleştiriden, sorgulanmaktan hoşlanıyor.
Ne de "cumhuriyetçi" Genelkurmay Başkanı.
Durmayın devam edin:
"Özgür basın" deyiveren medya patronu da eleştiriden, sorgulanmaktan hoşlanmaz.
Bize meslek dersleri veren kimi "özgür gazeteci"nin cemaat hocası da.
"Susturmayın" filan diyen TÜSİAD Başkanı bize "müesseselerinde ne kadar özgür olabileceğimizi" de anlatmalı...
"Demokrasi raporları" hazırlayan sivil toplum örgütleri de; patronların, hukuksuz ve angaryaya dayalı, örgütlenmeyi yasaklamış, işten atmakla tehdit eden "işadamı ve kadını" zihniyetinin demokrasinin neresine girdiğini izah etmeli!
Esas kantar
Bu köşede "ana fikir" hep şu oldu:
"Cumhuriyetçi"yi öyle laiklikle filan değil, esas "imtiyazsız, egemen zümresiz" bir ideale inancıyla sorgulayacaksınız.
"Altındakiler"e karşı hakkaniyetli olup olmadığıyla, onların insan hukukunu tanıyıp tanımamakla, "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" idealinin ve adalet duygusunun varlığıyla yokluğuyla sorgulayacaksınız.
"Hot zot"unun, tahakkümünün, sorgusuz sualsiz dokunulmazlık ısrarının, mutlak otorite ve imtiyaz alışkanlığının "cumhuriyet fikri" ile alakasız olduğunu bileceksiniz.
"Demokrat"ı da biraz öyle, biraz böyle yapacaksınız.
Sokakta "al ananı da" mı diyor, muhtıra yiyince araziye mi uyuyor, dünyanın ve ülkenin güçlüleriyle atışıp atışıp aynı hizaya mı geliyor, "bir kısım medyanın susturulması"nda hep alesta mı bekliyor, muhalefet için "muhatabım değil" mi diyor, iktidarın (ve devletin) sorgulanmazlığını mı şiar edinmiş, ona bakacaksınız esas.
Elbet, her "güçlü"ye "güçsüzler" den bir ordu gerekir.
Ya gerçek anlamında ya mecazi.
Ya hakiki askerlerdir, sorgusuz sualsiz... Ya partililerdir, seçmenlerdir, çalışanlarıdır, cemaattir, ahalidir, katiplerdir, korolardır; itirazsız, itaatkâr.
Sırf, zaten sesi bastırılan, kalbi kıstırılanlar değil...
Sözde "fikri hür, vicdanı hür" olanlar da; sözde "kalemini kır ama..." cemiyeti de.
Dikkat buyurun:
Genelkurmay Başkanı gazetecileri azarlayınca, bir süre önce "Başbakan medyayı susturmak, eleştiriyi sindirmek, diktatörlük istiyor" diyen bir kısım gazeteci nasıl hizaya geçti.
Dikkat buyurun...
Başbakan da aynı azarı sivilleştirince, Genelkurmay'ı eleştirmekte olan bir kısım gazeteci nasıl kıvranmaya, kıvırmaya, kıvrılmaya başladı.
Ama hikâye şu:
Siz, kendine saygısı olan, başkasından da kişiliğine, kimliğine, varlığına, hukukuna saygı görmek ve aynısını yapmak isteyenlerseniz...
Görmek, duymak, bilmek, konuşmak isteyen; ülkesinin ve çocuğunun geleceğinden umutlu olmayı hayal eden; insan yerine konmayı özleyen; haksızlık ve yanlış yapanın, onbinlerce canı, milyonların sorumluluğunu taşıyanların hesap vermesine inananlarsanız...
Israrla hakikati ve hakkaniyeti talep edeceksiniz!
Cumhuriyet de esas odur, demokrasi de esas budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.