Faruk Çakır

Faruk Çakır

En doğrusu ‘netice’ye bakmak

En doğrusu ‘netice’ye bakmak

Terörle mücadele bir yönüyle de ‘sinir harbi’dir. Bu bakımdan, bu mücadeleyi yürütenlerin ‘sinir’lerine hakim olması çok önemli. Kızgınlıkla atılan adımların, ekseriyetle zararla neticelendiği bilinen bir gerçektir.

Aktütün ya da Bayraktepe baskınıyla ilgili tartışmalar farklı mecralarda sürüyor. “Yetkililer” özetle, “İstihbarat zaafı yok, terörle mücadelede ne gerekiyorsa yapılıyor” diyorlar.

Terörle mücadele ‘zaaf’ kaldırmaz, tabii ki öyle olmalı. Ancak yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmeye yetmiyor. Elbette Türkiye’de yaşayan milyonlar gibi biz de ‘terör uzmanı’ değiliz. Dolayısı ile yapılan ‘teknik’ açıklamaları tam anlamıyla kavramamız kolay değil. Teröristlere ait olduğu ifade edilen görüntüleri de, telsiz konuşmalarını da hakkıyla tahlil edemeyiz.

Peki ne yaparız? “Netice”ye bakarız. Eğer çeyrek asrı aşan bir mücadele var ve hâlâ terörün kökü kazınamamışsa eksiklik var diye kanaat getiririz. Bunu da ‘şu ya da bu ismi eleştirmek’ için değil; iyi niyetle, ‘kalıcı çare bulunsun, terör önlensin, insanlar ölmesin’ diye yapmaya çalışırız. Çünkü söz ile, ‘terör önlendi, kökü kazındı, onlar bir iki çapulcu sürüsü’ diyerek terör önlenmiyor.

Devam eden tartışmalar üzerine öyle yorumlar yapılıyor ki, ‘soru soranlar terör örgütüne destek veriyor’ anlamı çıkıyor. Mesela, başbakanın açıklamalarına tepki göstermeyi; “(Başbakan’a) PKK’ya yakın durun, demek istiyorlar” şeklinde yorumlayanlar bile var. (Bkz. Fikret Bila, Milliyet, 18 Ekim 2008). Oysa, başbakanın konuşması üzerine tepki gösterenlerden hiç kimse böyle bir talepte bulunmadı, bulunması da eşyanın tabiatına aykırı. O halde tartışmaları bu derece yanlış yorumlamanın ve yansıtmanın maksadı ne olabilir?

Geçmişte, “Teröristlerin her hareketini izliyoruz” şeklinde açıklamalar yapılmıştı. Aktütün saldırısı sonrası da “istihbarat zaafı yok” denildi. Türkiye’yi idare edenler öyle diyorsa, bu beyanların gerçek olmasını arzu ederiz. Ancak bir haber, yeni soru işaretlerinin oluşmasına sebep oluyor. Bu habere göre, İsrail’den kiralanan insansız hava aracı “Heron,” 13 Temmuz’da ‘motor arızası’ sebebiyle düşmüş. (Milliyet, 18 Ekim 2008)

Aynı haberde şu bilgiler de var: “Heron’un düşmesi nedeniyle, sınır ötesinin ancak ABD’nin sağladığı bilgilerle takip edildiği, üç adet Aerostar insansız hava aracının ise, menzilinin ‘Heron’a kıyasla kısa olması nedeniyle sadece yurt içinde kullanılabildiği bildirildi. Heron 52 saat süreyle havada kalabilirken, Aerostar 12 saat uçabiliyor. Bu nedenle istihbarat katkısı yurtiçiyle sınırlı kalıyor. (...) İsrail’den bir yıl için kullanıcı personeliyle birlikte 10 milyon dolara kiralanan Heron, (...) motor arızası nedeniyle düştü. (...) Türk Silahlı Kuvvetleri 2005’de 183 milyon dolarlık bir proje kapsamında İsrail’e 10 adet Heron siparişi verdi. İsrail, Ekim 2007’de gerçekleşmesi öngörülen teslimatı birkaç kez erteledi. (...) İsrail’in iki adet Heron’u yılbaşından önce teslim etmesi bekleniyor. Genelkurmay Başkanlığı, düşen Heron’un yerine acilen bir Heron daha kiralamak istedi, ancak İsrail’den olumsuz yanıt aldı.”

Acaba, terörle mücadelede etkili olduğu anlaşılan “Heron”un teslimindeki gecikme tesadüf müdür?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi