Bir günlüğüne Frankfurt
Bu yıl Türkiye'nin onur konuğu olarak katıldığı Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'nın 60. yıl dönümü idi.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu münasebetle Frankfurt'ta sıkı bir organizasyon gerçekleştirdi. Söylendiğine göre Türkiye'den 300 dolayında bir yazar topluluğu davet edilmiş.
Organizasyonun çeşitli veçheleri vardı. Yayıncılarla, sanatçılarla, müzik ve sinema dünyası ile ilgili çeşitli etkinliler gerçekleştirildi.
Ben yalnızca olayın edebiyat veçhesiyle ilgilenme fırsatını yakalayabildim. Bütün programları izlememize zaten zamanımız da yetmiyordu. Kaldı ki, yalnızca edebiyatla ilgili etkinliklerin bile tümünü izleyemedim. Daha doğrusu yalnızca kendi katılacağım programa yetişebildim. Programdan sonra da birkaç saat içinde yalnızca fuarın yabancı yayıncılara ayrılmış bölümünü kısmen gezebildim.
Konunun kendimle ilgili yönünü şöyle özetleyebilirim: 15 Ekim Çarşamba günü saat 20 sularında kalacağımız Intercontinental Hotel'e vardık. Otele geldiğimizde, başka bir mekânda Kutsi Erguner'in bir konseri olduğunu işittik, ancak konsere yetişmemiz fizik olarak imkân dışı kalmıştı.
Fakat o akşam Cihan Aktaş, Ali Haydar Haksal, Asım Gültekin, Mehmet Ali Akyurt, Ebubekir Eroğlu, Mesut Uçakan, Necip Evlice ve belki daha birkaç arkadaşla lobide koyu bir sohbet ortamına daldık.
Bu arada Haluk Şahin, Mehmet Altan, Refik Durbaş, Etyen Mahcupyan, Mario Levi, Celil Oker, Hilmi Yavuz, Oral Çalışlar, Abdurrahman Dilipak, İhsan Işık, Mustafa Şerif Onaran, Rüştü Asyalı, Nazlı Eray, Adalet Ağaoğlu, Doğan Hızlan ile karşılaşıp ayaküstü sohbetlerimiz oldu.
15–19 Ekim tarihleri arasında “Okuma ve Tartışma Programları” çerçevesinde zengin içerikli bir etkinlikler manzumesi bulunuyordu. Bu program bünyesinde bize 16 Ekim günü 12.30–13.30 saati tahsis edilmiş bulunuyordu. Konuşma konum: “Türkiye nin Modernleşme Sıkıntısı” başlığını taşıyordu.
Konuşmamı sanırım 15–20 dakikada tamamladım. Ancak o kadar çok soruya muhatap oldum ki, salon yöneticisi, bizden sonraki programdan vakit çalmakta olduğumuzu bildirerek programı kapatmak zorunda olduğunu söyledi. Böylece bizim konuşmamız salonun dışında devam etti ve biz aynı salonda gerçekleştirilmiş olan öteki konuşmaları izleme fırsatını kaçırdık.
Fuarın diğer bölümlerini gezmeye çalıştık. Türk edebiyatının son 150 yılına damgasını vurmuş edebiyatçıların resimlerinden oluşturulmuş resim sergisini gezdik. Ebubekir Eroğlu ve Ali Haydar Haksal ile kendi resimlerimizin önünde birlikte fotoğraflarımızı çektirdik. Resim sergisinde Erdem Bayazıt'ın, Akif İnan'ın, Alaeddin Özdenören'in fotoğraflarını göremedim. Bu yazar ve şairlerin eksikliği başka arkadaşlar tarafından da vurgulandı. Cahit Zarifoğlu'nun ve Nuri Pakdil'in resimlerini gördük. İkinci Yenicilerin resimleri tepe üstü konulmuştu. Kompozisyonu düzenleyen arkadaşın bu düzenlemeyle bir iletide bulunmak istediği belliydi. Bazı arkadaşlar Sezai Karakoç'un resmini böyle tepe taklak görmekten hoşlanmayacağını söyledi. Ama öyle konuşlandırılmış olan resim bir onunki değildi, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar.. hepsi öyleydi…
Fuar alanından ayrılıp otele döndüğümüzde vakit bir hayli gecikmişti.
Gecenin kalanını aralarında Yasin Aktay'ın da bulunduğu bir gurup dostun katılımıyla gerçekleşen sohbetle tamamladık. O arada Sayın Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın, bizim gündüzki konuşma programımızla ilgili tebrikine muhatap oldum. Nevzat Yalçıntaş hocamızla ancak uzaktan selamlaşabildik.
Benim için bir kenti görmek oranın çarşı pazarını görmeye denktir. Frankfurt'taki ikinci ve son günümde bir tercih yapmam gerekiyordu. Türkiye'ye döneceğim 17 Ekim'de geriye sadece yarım günüm kalmıştı. Bu vaktimi ya fuara ayıracaktım ya çarşı pazara… Çarşı pazarı tercih etmek zorunda kaldım. Hayır, alışveriş için değil, oradaki insanları görmek için…
Frankfurt'un çarşısı bana mağmum insanların gezindiği bir yer izlenimini verdi. Orada da kendi yöntemine göre dilenen insanlar görülebiliyordu. Evsiz ayyaşların ortalıkta gezindiği… Bir ayyaş, bir ağacın kaidesine oturmuş elindeki köpek maması konservesini parmağıyla yalıyordu…
Beni gezdiren sevgili Fikret Tosun bir Alman dergisinde Sultanahmet meydanında simit satan yaşlı bir Türkün resmini göstermişti. Almanlar bizim böyle resimlerimizi görmekten hoşlanıyor, demişti. Ben, gözüme çarpan enstantanelerin resmini çekmeyi aklımdan geçirdim, ama o kişilerden izin istemeyi merhamet duyguma sığıştıramadığım için resim çekmekten içtinap ettim.
Not: “Okuma ve Tartışma Programları”nda yer alan etkinliklerin listesi bile tam 8 sayfa tutuyor. Orada çok ilginç konuların tartışma gündemine taşındığını gördüm. Ne ki izleme imkânını yakalayamadık. Organizasyona katkısı olan başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere ilgili kişi ve kuruluşların tebriki hak ettiğini teslim etmemiz gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.