Menemen Olayı'na ilişkin sorular
Bu yıl Menemen Olayı’nın herhangi bir ansiklopedide yıldönümü tatile rastladığından (bayramın dördüncü gününe) uzun uzun düşünecek zamanım oldu…
Düşünürken, kafama onlarca soru üşüştü. Hepsini yazmam mümkün değil, ama bazılarını sizinle paylaşabilirim…
1. Resmi söylemin, “84 yaşındaki Nakşibendî şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi ile oğlu Mehmet Ali Efendi tarafından planlanıp, Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli Laz İbrahim Hoca tarafından teşvik ve tahrik ve Derviş Mehmet’le adamları tarafından icra edilen menfur bir ‘irtica hareketi’ ”(Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Büyük Osm. Tarihi, 5. cilt) saydığı olaydan beklenen sonucu almak için birkaç eğitimsiz cahil nasıl yetecek, koskoca cumhuriyet nasıl yıkılacaktı?
2. “Cumhuriyet Hükûmeti’ni yıkmak, saltanat ve hilâfeti geri getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını sağlamak” amacıyla ayaklandıkları iddia edilen şahısların orduları, silahları ve külliyetli miktar paraları olması gerekmez miydi?
Elbette gerekirdi. Peki bunlar neredeydi?..
3. İddiaya göre, Menemen Olayı’nda önemli etkinliği bulunan Laz İbrahim Hoca, olaydan önce Şeyh Esat Efendi tarafından Manisa'ya sözde “Baş Halife” olarak atanmış, Manisa ve çevresinde günlerce çalışmış, Atatürk ilke ve inkılâpları aleyhine konuşmalar yapmış…
Peki ama ajan kaynayan bir dönemde neden defteri dürülmemiş de abuk-sabukluklarına izin verilmiş?
4. “İsyancı başı Mehmed”in (iddianamede böyle tanımlanıyor) esrar içtiği onu yakından tanıyan şahitlerin ifadesiyle sabitken, neden resmi söylem “derviş” olduğunda ısrar edip duruyor?..
Kâh “mehdi”, kâh “Peygamber” olduğunu söyleyen bu adam belli ki sadece esrarkeş değil, aynı zamanda da ruh hastası…
Esrarkeş bir ruh hastasının üzerine “hilafeti ve şeriatı getirmek” gibi ağır bir misyon yüklemek inandırıcı olabilir mi? (“Derviş Mehmed” denilen adamın dengesiz olduğu o kadar açık ki, Menemen'in 70.000 Müslüman tarafından kuşatıldığını, askerin kendisine silâh atamayacağını, çünkü efsunlu olduğunu, vücuduna top ve tüfek mermisi işlemediğini söylüyor.) (Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Osm. Tarihi, 5. cilt muhtelif sayfalar)
5. Menemen Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Fahri Bey, bir müfreze ile “Mehmet ve yardakçıları”nı kuşatıyor, ancak Mehmed’in, “Ben Mehdiyim. Şeriatı ilân ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” demesi üzerine geri çekiliyor…
En küçük kıpırtının ateşle bastırıldığı bir dönemin yüzbaşısı acaba neden ateş açtırmıyor?
Ara soru: Bu konuda farklı bir emir almış olabilir mi acaba?
6. Daha sonra kargaşayı bastırmakla görevlendirilen 43’üncü Piyade Alayından Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile emrindeki 26 asker, neden asilerin üzerine öldürücü olmayan manevra mermisi doldurulmuş tüfeklerle gidiyorlar?
Bu kadar ciddiye alınmış bir “isyan”ı bastırmakla görevli olarak gönderilen askeri birliğin tüfeğinde manevra mermisi mi olmalıdır?
7. Resmi söylemin “Derviş” ilân ettiği “Deli Mehmed”, Şamdan Mehmed’le birlikte Kubilay’ı alçakça şehit ediyorlar…
Ancak bu alçakça cinayetten sonra Yüzbaşı Ragıp ile Yüzbaşı Abdülbahri Bey komutasında makineli tüfek takviyeli ve tam teçhizatlı bir birlik olay mahalline gönderiliyor ve her şey kısa süre içinde süt liman oluyor.
Demek ki, aynı birlik, kargaşa başlar başlamaz gönderilseydi kimse ölmeyecek, dolayısıyla “Menemen İrticai Olayı” da gerçekleşmeyecekti?
Yoksa ayak sürçmelerle, böyle bir olayın gerçekleşmesine mi çanak tutulmuştur?
8. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp yerine bir “şeriat devleti” kurmak için ayaklandıkları iddia edilen bir avuç esrarkeşin eğitilmiş askerleri, subayları, silah depoları, topları, tüfekleri, eğitim alanları, komutanları, vesaireleri var mıydı?
9. Başkent dururken, kuş uçmaz kervan geçmez küçücük bir Anadolu kasabasında, iki tüfek birkaç bıçakla, parasız ve ordusuz isyan etmek akılkârı mıdır?
•
Olaylardan bir hafta sonra 01 OCAK 1931 tarihinde Başbakan İsmet Paşa’nın TBMM’de yaptığı konuşmadan bir paragraf aktarıp, konuyu noktalayalım:
İsmet Paşa diyor ki: “...Kubilay olayı yüzlerce seneden beri dini siyasete alet eden bütün hareketlerin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu zavallılar lâikliğe karşı gelerek şeriat istemektedirler.”
Yalnız bu cümle bile, dürüst tarihçinin kafasında bazı istifhamlar uyandırmaya yeter.
Düşünün bakalım: “Laiklik”, “şeriat”, dini siyasete alet” ve “cumhuriyet düşmanları” gibi kelimeleri bir yerlerden hatırlıyor musunuz?
NOT: Bu konuda Vedat Sağlam’ın Nesil Yayınları’ndan çıkan (0212 551 32 25) “Ne Menem Menemen” isimli kitabı okunmaya değer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.