Eskiyen hayatlar
Eşyaların eskisi tarihi bir miras olarak kabul edilir ve müzelerde itina ile saklanır. Yeryüzünde varlık göstermiş bütün topluluklar ve bu toplulukların kültürel mirasları bu vesile ile nesilden nesle aktarılır. Fakat ilginçtir eskiyen bir kilim, bir tabak, bir çadır, bir giysi değerli bir ürün olarak görülüp evlerin en nadide köşesinde ya da müzelerde saklanırken yaşlanan insanlar defolu bir eşya gibi görülüp terk ediliyor. Oysa tarihi tarih yapan da, kültürü kültür yapan da o insandır ve her insan okunmaya değer bir kitap mesabesindedir.
İslam medeniyetinde yaşlılara özel bir değer biçilir. Yaşlı bireyler evin başköşesinde tutulur ve ailenin tüm fertleri bu kişilerin bilgi ve tecrübelerinden faydalanırlar. Yaşlılar tarihi bir eser gibidir genç nesillerle bağ kurarak onların yolunu aydınlatmaya devam ederler. Fakat insanoğlu dededen kalma eski eserleri büyük paralar karşılığında satın alırken o eserlere anlam katan dedeye yaşamlarında bir yer veremiyorlar.
Resulullah yaşlıların bakımını üstlenen kişileri övmüş ve bu kişilerin ahiret yurdunda elde edecekleri büyük kazanca vurgu yapmıştır. Peki, bugün nasıl oluyor da İslam toplumları büyük ebeveynlerini bakım evlerine terk edebiliyorlar? Bunu anlamak mümkün değil…
Bugün İslam toplumları sekülerizm rüzgarından o kadar etkilendiler ki, kadının eşiyle ile çocuğun ebeveyni ile, komşunun komşu ile ilişkileri menfaatler doğrultusunda şekillendi. Yaşlı ebeveynler ise işe yaramayan atıl kişiler olarak algılanmaya başlandı. Oysa yaşlı ebeveynler sadece evlerimizin rahmet ve bereketi değildir, bunun yanında genç nesiller için de büyük bir değerdir. Onların tecrübelerini dinleyerek büyüyen çocuklar hem daha başarılı hem de yaşamın güçlüklerine karşı daha dirençlidirler… Yaşlıların bakımını üstlenen kişiler ise bu insanlarla yakınlık kurup, şefkat ve merhamet gibi değerlerin gelişmesine yardımcı olurlar.
Zayıf olan bakıma ihtiyacı olan her varlık insanda bir şefkat hissi uyandırır. Böyle durumlarda hayatımızı işgal eden bütün kargaşaları bir tarafa bırakır ve karşı tarafa el uzatırız. Onun ihtiyacını karşılar ve yükünü taşımasına yardımcı oluruz. Bu durum günümüzde sıklıkla şikâyet ettiğimiz kin, nefret ve öfke gibi olumsuz hasletlerin iyileşmesine yardımcı olur.
Düşen kişinin elinden tutmakla ne kaybederiz ki?
Bu neyi eksiltir bizden?
Bugün seküler kültürün taşıyıcılığını yapan Batı toplumları dahi insani değerlerin birey ve toplumların yaşam kalitelerini yükselttiğini ve bu değerler ekseninde yaşamanın fertlerin huzur ve mutluluk alanlarını geliştirdiğini söylüyorlar.Müslümanlar bir kişiye iyilik yaparken bunu sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yaparlar. Fakat yapılan iyiliğin fertlere kazandırdığı iç huzuru, sevgi, şefkat, adalet … gibi bazı değerler de vardır, bunu göz ardı edemeyiz. Bu değerler ne resmi kurum ve kuruluşlarda ne de okullarda kazanılır. İnsanların kendi aralarında oluşturdukları ilişkilerin süzgecinden geçerek kazanılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.