“Milletin en az yüzde 51’i Hıristiyan olacak!..”
Ki...
Başörtüsü serbest kalsın!..
Bunu ben demiyorum elbette...
Üniversitelerde başörtüsü serbestisini hedefleyen anayasal düzenlemelerin iptaline ilişkin
“Gerekçesiz karar”ı okudunuz mu?..
Beynini, o acayip metni satır satır inceleme “işkencesine” tabi tutmuş bir kardeşiniz olarak naçizane tavsiyem: Okumayın, kafayı yersiniz!..
Ağzınızdan olmadık laflar çıkar;
Benim önceki akşamdan bu yana yaptığım gibi;
“Ayıp” edersiniz!..
¥
Aman ne kılıııf, ne kılıf!..
Dokuz pardon sekiz ay boyunca kıvranıp durmaları bunun için miydi!..
Böylesine “evsafsız” bir kılıfı hazırlamak için Anayasa Mahkemesi üyesi olmaya, 8 güzelim ayı harcamaya ne gerek vardı.
Ver, “onlardan” herhangi birine;
Doğu Perinçek olur,
Hurşit Tolon ya da Şener Eruygur...
“Ver ellerine”;
Dikiversinler kılıfın böylesini!..
Zihniyete bak;
(Ülkeyi savaşa götürmeye yetkili bulunan) Meclis’in, “Başörtüsüne (hem de sadece üniversiteler için) serbestiyet getirme yetkisi yok”muş!..”
Kullanılan DİNSEL simgenin diğer öğrenciler üzerinde baskı aracına “DÖNÜŞME OLASILIĞI” varmış!..
(Benim de tam şu saniyede neler neler deme OLASILIĞIM var!..S.A.)
Göz gezdirmeye devam edelim:
“Meclis’in düzenlemeyi kahir ekseriyetle geçirmiş olması, o tasarrufunun geçersizliğine engel olamaz”mış!..
Anayasa’nın 24. maddesi, dince kutsal sayılan “ŞEYLERİN” siyasi çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla istismarına, kötüye kullanılmasına engel olduğundan, bu tür düzenlemeleri iptal etmek gerekirmiş!..
(CHP’li) komisyon üyelerinin, toplumdaki kaygıların giderilemediğinden, demokratik uzlaşma yollarının tıkandığından şikayetçi olmaları da, “iptal”in ne kadar gerekli olduğunu gösterirmiş!..
¥
Üzerinize afiyet;
Sıyırmama sebep olan bölümlerden biri de, bu yazının başlığında ifade edildiği gibi; “Milletin yüzde 51’i Hıristiyan olacak ki başörtüsü serbest kalsın”a götürdü beni...
Bu “sonucu” hâsıl eden bölümlerden birine göz atmak gerekirse...
Efendim; yasal düzenimizde Meclis’i yasal düzenlemeye zorlayıcı bir mekanizma yokmuş...
Meclis dediğin sonunda siyasi bir mekanizmaymış!..
Yani, yapısı milletin oyuyla değişirmiş...
Bu yapının, günün birinde başkalarının yani baş örtmeyenlerin özgürlüklerini ve kamu düzenini korumaya matuf yasal önlemler alınması iktiza edebilirmiş...
Böyle bir durumda Meclis’in takdir yetkisinden bahsetmek gerekirmiş...
¥
İsterseniz, “mişlerimizi, mışlarımızı” kendimize saklayıp, “gerekçe” ya da “kılıf” metninin ilgili bölümünü ‘orijinal laflarıyla’ yansıtalım:
“Yasa koyucunun (Meclis’in) temel siyasal karar mekanizması olduğu ve ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun belirli bir Din’e (İslam’a ...S.A.) mensup olduğu dikkate alındığında bu takdirin dinsel özgürlüklerin sınırlandırılmasında kullanılmasının güçlüğü ortadadır!..”
Göze alabiliyorsanız;
Bu bölümü bir kez daha okuyun...
Ve mantığını, zihniyetini kavramaya gayret edin...
Ülke insanının büyük çoğunluğu Müslüman ise
Bundan ne gibi bir zarar gelebilir?..
Meclis’in takdir hakkını kullanma yetkisi ancak “nüfusun büyük bir bölümünün Müslüman olmadığı” durumlarda mı söz konusu edilebilecek?..
Mesela Yüzde 51’lik kesim Müslümanlıktan vazgeçtiğinde, diyelim ki “Hıristiyan olduğunda” böyle bir sıkıntı olmayacak...
Öyle mi?..
Gerekçenin değişik bölümlerinde...
Ağırlıklı olarak da; “Türkiye’deki laiklik uygulamasının niçin batılı ülkelerdekinden farklı olduğunun” izah edildiği bölümlerde...
Hep bu mantık üzerinde duruluyor...
-Türkiye başka!..
-Niçin başka?..
-Dini başka olduğu için başka!.. Türkiye’dekilerin çoğu başka dinden de onun için başka!..
(Hani sanırsınız ki, bu gerekçeye imza atanların kendilerine tahsis ettiğimiz üstün özlük hakları sayesinde sefa sürdükleri ülke de “başka!..” bir ülke!..)
¥
“Din”in toplumsal barış önündeki bir “tehdit” olarak gösterilmeye çalışıldığı bölümlere de göz atmak ister misiniz...
Mesela;
“Çağdaş demokrasiler MUTLAK HAKİKAT iddialarını reddeder. DOGMALARA karşı akılcılıkla durur. (..) ...Din, (Türkiye için İSLAM S.A.) siyasal yapıya egemen olmaya başladığı anda toplumsal ve siyasal barışı korumak olanaksızlaşır!..”
Bu bölüm nasıl?..
Ben tek bir kelimesine katılmıyorum...
Ve bu bakış açısını, toplumsal barışımız için son derece “tehlikeli” buluyorum!..
Benim görüşüm bir yana...
Silivri’deki Ergenekoncuların bile “savunamayacakları” kadar çarpık bir vaziyet var ortada...
Bakar mısınız:
Konu “DİN” olduğunda, “dogma” yani “mutlak hakikat” karşıtlığına vurgu yapan zihniyet...
Gerekçe metninin “bin” yerinde,
“Değiştirilemez ilkeler”den bahsediyor!..
Ve başörtüsüne serbesti düzenlemesini de, (hiç alakalı olmadığı halde) “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilkeleri değiştirmeyi hedeflemesinden dolayı” iptal ettiğini belirtiyor!..
Değiştirilemez ilkelerin olduğu yerde “dogmatizm” vardır!..
Ve tabii; “dogmanın bir akredite olanı, bir de olmayanı vardır!..”
Demek oluyor ki ortada “dogma” karşıtlığı filan yok!..
Ya ne karşıtlığı var?..
İşte, orasına aklım ermez!..
Aklımın erdiği...
Başlıktaki mevzu;
“Yüzde 51’i Hıristiyan olsa bu memleketin, örtü serbest olacakmış” demek ki!..
Misyonerlere “başarı” mı dilesek ne yapsak!..