Mâturîdî Ve Mezhebini Yeniden Okumak
Ebu Hanîfe’yi ve Mâturîdî’yi bilmeyen nice gençlerimiz var. Maalesef ne Hanefilik, ne de Mâturîdîlik hakkında bilgileri var. Aslında bu cehaletlerinden dolayı öncelikle onları kınamıyorum. Kınanacak birisi varsa, onlara dinlerini, imanlarını, mezhepleri okullarda öğretmeyen Batıcı sistem ve onun Pozitivizmi “Milli” diye yutturmaya çalışan sözde Milli Eğitim Bakanlığıdır. Ayıpladığım, bu ülkede siyaset ve idarecilik yapmalarına rağmen, bu vatanın dinine, tarihine, medeniyetine yabancı kalmış siyasiler ve bürokratlardır.
* * *
Burada hikayesini yazdım, adam “bizim çocuk ‘selefi’ olmuş, her şeye şirk diyor, bize de müşrik diyor hocam, bu selefilik nedir, biz ne yapacağız?” diyor.
“Sor bakalım, Ebu Hanife ve mezhebinin nesini beğenmemiş de ondan ayrılıp selefi olmuş?” dedim. Aldığım cevap ibretlik:
“Kurban olsun, adını bile bilmez”.
İşte cehaletin boyutu…
Daha bunlar mümin kalanlar. Bir de dini çirkin ve çağ dışı görenler var. “Allah bu asrın ihtiyacını bilmez. Laiklikten ve Batıyı taklitten başka çare yoktur” diyenler, dinden imandan çıkmışlar var. “Yarattıysa yarattı. Gökte otursun, bizim hayatımıza karışmasın. Ben hayat tarzıma kimseyi karıştırmam” diyenler var. Belki de böyle demekle kafir olduklarından haberleri bile yok…
O yüzden başlık önemli. Mâturîdî ve mezhebini yeniden okumak lazım. İslam inancını, amentümüzü, iman esaslarını yeniden okutmak lazım.
* * *
Kahramanmaraş IV. Kitap Ve Kültür Fuarında Prof. Dr. Ahmet Ak ile karşılaştım. Biraz sohbet ettik. Bana bir kitabını imzaladı sağolsun; “Büyük Türk Alimi Mâturîdî Ve Mâturîdîlik”. Fuar bitince hemen okudum ve sıcağı sıcağına aklımda olanları yazmak için bu masaya oturdum.
Kitabı “Ensar” basmış. İkinci baskı. Orta boy, 241 sayfa. Titiz bir çalışma olduğu belli. Akademik bir dil ve usulde yazılmış kitap aslında 221. Sayfada bitiyor. O sayfadaki son dipnot rakamı 757. Her sayfaya en az üç dipnot düşüyor. Arkasında ise sonuç bölümü, geniş bir bibliyografya ve indeks var. Kitapta her baskı için önsöz yazılmış.
Bir giriş ile üç bölüm üstünde bir planla sunulmuş eser. İçindekiler başlığı eser hakkında iyi bir fikir veriyor ve okurken zihni tazelemede ve bütünlüğü korumada iyi bir işlev görüyor. Okuduğumda mutluluk duydum ve yazarına dua ettim. Dinim ve insanım adına bir kere daha teşekkürlerimi sunarım.
Kitabın yazarı Kahramanmaraş’lıdır ve şu anda şehrimizin İlahiyat Fakültesinde hocadır. Son zamanlarda her türlü fikirlerin seviyesizce ilgi gördüğü, yer yer batıl inanç ve fikirlerin cirit attığı, Batı hukukunun şeriat ile özdeşleştirecek kadar seviyesizlerin içerisinde barınabildiği ilahiyatlarda böyle ilmi disipline riayet edenlerin oluşu içimize su serpmektedir doğrusu.
* * *
Kitap akademik bir dil ve üslup ile yazılmış demiştik ya, daha başında bunun örneklerini görüyoruz. Yazar “Giriş” kısmında (sanırım unutulduğundandır, maalesef “Giriş” başlığı “İçindekiler”de yazılmamış) izlenecek metodu, kaynaklarını ve dönemin mevzu açısından tarihini belirtmiş. Bu kaynakların kitap boyunca dipnotlar halinde verildiğini de söylersek, sıradan okuyucular için ne kadar sıkıcı olduğunu bilmem ifadeye gerek var mıdır? Ama neylersiniz ki, bu gerekli bir işlemdir. O yüzden akademik eserlerin sıradan okuyucular için zorluğu ortada.
Kitabın ilk bölümü İmam Mâturîdî’nin hayatı anlatılmaya çalışılmış. İsmi, künyesi, ailesi, doğumu, vefatı yanında hocaları ve talebelerinin tanıtılmış, tahsili ve ilmi hayatı kaynaklara dayalı olarak yazılmış. Bu arada metodu, dersleri ve temel görüşleri sunulmuş. Sayfa 99.da “İmamet / Siyaset Anlayışı” başlığının okunmasını bugün için faydalı gördüm.
II. Bölüm, Mâturîdîliğin arka planı, daha doğrusu Hanefilikten Maturidiliğe geçişin süreci işlenmiş. Son bölümde ise Mâturîdî kaynaklarda İmam Mâturîdî’nin nasıl sunulduğu incelenmiş. Bütün bunlar böyle bir çalışma için gereklidir elbette. Ama halk için bu bölümde faydalı olacak iki husus akıllarda kalacaktır diye düşünüyorum. Birincisi, o kelamda imam olduğu kadar fıkıhta ve usulü fıkıhta da büyük bir imamdır. Kelamcı yanı bunu örtmemelidir. İkincisi ise daha da önemlidir. O aynı zamanda ilk ciddi dirayet tefsirini yazmayı başarmış büyük bir müfessirdir. Kendisinden asırlar sonra gelen müfessir Zemahşeri’yi bu konuda çok etkilemiş ve ilminden istifade ettirmiştir.
Bence bu mesele çok önemlidir. Zira yakın zamanlara kadar bu büyük tefsir yazma olarak kütüphanelerde bulunuyordu. Yazarımız bu tefsirin basım macerasını da veriyor. Şimdi ise haklı olarak bu tefsir ilim adamlarının ellerinde dolaşıyor. Hatta internet dünyasında, bilgisayar ortamında en çok bulunanlar arasında sayılır.
Bu konu elbette bizi memnun etmektedir. Hatta şunu söyleyebilirim; gördüğüm kadarıyla zamanımız ilim adamı iki büyük müfessiri sanki yeniden keşfetmiştir ve onlara gereken ilgiyi göstermektedir. Bunlardan birisi Mâturîdî’nin “Te’vîlatü’l Kur’an”ıdır. Diğeri de Tahir b. Âşur’un “et-Tahrîr vet-Tenvîr” isimli muazzam tefsiridir.
* * *
Buradan Ahmet Ak Beye bir teklifim var:
Lütfen bu eserinizin bir özetini çıkarınız. Şöyle halkın, özellikle gençliğin anlayıp yararlanacağı bir şekilde kısaca hayatını, ilmî gücünü ve itikadi – kelamî görüşlerini sade bir dille yazınız.
Zamanımızda buna çok ihtiyacımız var. Bu sizin çok zamanınızı da almaz diye düşünüyorum. Belki halkımıza çok faydalı olacağından, sevabınız o nispette daha fazla olacaktır. Bilirsiniz, dinimizde en sevaplı iş, kullara Rabbimizi doğru tanıtmak ve sevdirmektir. Buna imkanınız varken, fırsatı fevt etmek olacak iş değildir.
Umut ediyorum, inşallah diyorum, o eseri yakında görürüz. Hatta bu vesile ile dua ederiz, Rabbimiz sağlık ve afiyet versin, daha nice güzel eserlere imza atarsınız inşallah.