Melih Gökçek en büyük zararı dinî hassasiyetlerimize verdi
Hiç bir devirde dinî motifler, semboller bu kadar dünyeviliğin, laikliğin emrine verilmedi. Dinle ilgili bazı hususlar ticaretin, rantın konusu oldu. Dinî semboller ticarete, ranta, oyuna eğlenceye; kısacası dünyeviliğe âlet edildi.
Ankara’nın manevî merkezi Hacı Bayram semti göz göre göre çökertildi. İhmal edilen, bu bir zamanların en prestijli şehir parçası eskarkeşlerin, gazinocuların, pavyoncuların, kumarbazarın mekânı haline geldi. Bıçak kemiğe dayanınca “Mahzun Hacıbayram” yazısını yazdık. Konu belli yerlerde dillendirilince müstafi başkan bölgeyi ele almaya mecbur oldu. Bu mecburiyetten bile rant çıkardı. Eskiden Zincirli Camii geçer geçmez gördüğümüz Hacı Bayram camii ve türbesini araya yapılan ticarî mekânlardan ötürü, yanına varmadan göremez olduk!
Gökçek, bir şehir parçasını hayata döndürmekten çok ranta yönelik çalıştı ve dünyanın ilk velî (“Allah dostu” demektir) çarşısını yaptı: “Hacı Bayram-ı Veli Çarşısı!” Melih Gökçek neden böyle bir duruma maruz kaldığını çok düşünmesin: Hacı Bayram Veli’nin ruhunu incitmesi kâfidir!
Diyecek ki, “ben camiyi onardım, lüks tuvaletler yaptım. Hatta eşim türbenin kapısına demir şebeke yaptırdı ve isim ve soy adının baş harflerini bu kapının topuzlarına işleti!”
Hacı Bayram semtini olağan hayatına döndürse idi, ailelerin yaşadığı, hayatın aktığı yer haline getirse idi, daha doğru bir iş yapmış olurdu. Etrafını alışveriş merkezi yapacağına, eskiden olduğu gibi kitapçılar çarşısı olarak bıraksa idi, en iyisini yapardı. Eskiden cami cemaatini teşkil eden halkın oturduğu evleri bazı yandaş dernek ve vakfılara peşkeş çekti, hatta kendi kurdurduğu paravan kuruluşlara verdi. Bu peşkeş binalardan çoğu resmen dolu, fiilen boştur. Kapısını çalsanız, kimse açmaz; haftada bir uğrayan varsa, ne âla!
*Ankapark rezaleti
Bizi biz yapan değerlerin çeşitli şekillerde aşınmaya maruz bırakılması, gelecekte beklenmedik yıkıcı sonuçlara yol açabilir.
İddiaya göre Ankara’ya dünyanın en büyük oyun ve eğlence parkı yapılmaktadır. Ankapark’ın girişine bakıldığında ise tamamıyla dinî bir alana giriliyor hissi uyanmaktadır. Minareler, kubbeler, kümbetler, mimarî tarihimizin önemli yapılarının replikası kapılar... Bütünüyle dinî mimariye mahsus unsurların karması bir giriş tasarlanmıştır. Halkımıza dini, maneviyatı çağrıştıran bu yapıların bir oyun ve eğlence mekânının girişinden yer alması gerçek anlamda bir zihin karışıklığına yol açacaktır. (Bu konu ile ilgili olarak müstafi başkana tarafımızdan bir mektup yazılmış, bu hatalı uygulamadan dönmesi tavsiye edilmiş, fakat cevabı alınamamıştır).
*Türkiye’nin en büyük inanç merkezi rezaleti!
Melih Gökçek, büyük meblağlar harcayarak ve elbette bizim adımıza ağır borç altına girerek Ankapark’ı yaparken, devranın döndüğünü gördü ve Tayyip Bey’e yaranmak için Kuzey Ankara’da bir külliye inşaatına başladı.
Kendi bülteninde “Cumhuriyet tarihinin en görkemli inanç merkezi Ankara’ya kazandırılıyor” şeklinde tanıtılan “Kuzey Ankara Külliyesi’nin “inanç merkezi” olarak tanımlanması doğru mudur? Esasında yapılan cemaatten uzak, abartılı büyük bir camidir. Her ne kadar “külliye” denilmekte ise de, klasik külliyelerde bulunan mektep, medrese, imaret (aş evi), kütüphane, hamam, şifahane, kervansaray, sebil vs. yoktur.
Cami ibadethanedir, “inanç merkezi” değildir. “İnanç merkezi” iki şekilde tarif edilebilir. Birincisi ülkenin hâkim dinî dışında inanç sahiplerinin oluşturduğu merkezler olabilir. Diğer bir tarif ise ibadet dışında insanların ziyaret ettikleri, dua edip manevî bir heyecan hissettikleri yerlerdir inanç merkezleri...Bu mânada Eyüp Sultan bir inanç merkezidir, fakat Süleymaniye Camii, Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış olmasına rağmen, değildir!
Sözü edilen külliye asla bir “inanç merkezi” olamaz, bir ibadet mekânı etrafından bazı ticarî alanlar oluşturulmuş bir mimarî manzumedir. Burada cami bir rant merkezinin vesilesidir! (Bu konuyu ayrıntılı olarak ele aldığımız yazıya şu adresten ulaşılabilir: https://www.habervaktim.com/yazar/82377/ankara-koydu-masalini-melih-gokcekten-dinlemek.html)
Burada en önemli mesele şudur: Belediye imkânlarıyla halkın rızası alınmadan böyle bir ibadet yeri yapmak doğru mudur? “Bu cami helâl para ile mi yapılıyor?” sorusuna “evet” diyemiyorsak, “böyle bir camide namaz kılmak caiz midir?” sorusuna da olumlu cevap veremeyiz.
Cami yapmakta ölçü, Allah rızasını kazanmaktır! Müminlerin gönül rahatlığı ile, şüpheye düşmeden ibadet edeceği binalar yapmaktır.
Siyaset için, ticaret için, gösteriş için, şöhret için...yapılan camiler, gönlümüzü bulandıran “inanç merkezleri” yapmak ne halka hizmettir ne de Hakka hizmet!
Müzmin başkanın istifası, Ankara’da dinî mekânların istismarı, dinî sembollerin dünyevilik uğruna ayaklar altına alınmasının da önüne geçilmesinin yolunu açmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.