Neo-atatürkçülük veya işte meydan-ı cehalet!
Atatürkçülüğü cilâlama, parlatma, yağlayıp ballayıp millete yutturma ameliyesi son hızla devam ediyor.
Baştan söyleyelim: Atatürk başka, atatürkçülük başka!
Atatürk, atatürkçülük diye bir ideoloji icat etmemiştir. Onu kültleştirip gemisini yürütmek isteyenler yapmıştır bunu.
Atatürk bir dönem lideridir. Birinci Dünya Harbi sonrası şartlarda reel politiği gözeterek, pragmatist hareket ederek, emperyalizmin Osmanlı sonrası dünyası projesi ile uyumlu bir geri çekilmeyi ve küçülmeyi kabul ederek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Devlet kurucusu değil, cumhuriyetin kurucusudur. Devletimiz Merv yakınlarında Dandanakan’da Selçukoğullarının Gaznelileri mağlub etmesiyle (1040) kuruluşunu ilan etmiş, 30 yıl sonra Malazgirt zaferiyle Anadolu coğrafyasında varlığını kabul ettirmiş, Osmanlı ile güçlü bir hamle yaparak geniş coğrafyalarda hükümran olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi bütün mazlum halkların, tahsisen de müslüman toplumların baskıya, zulme, sömürüye maruz kalmasının önündeki engelin kaldırılması anlamına gelmektedir.
Osmanlı sonuna kadar teslim olmadı!
Filistine Yahudi göçüne sonuna kadar direndi!
Sekiz asırlık merkez topraklarına savaşarak çekildi. Bu savaşarak çekilişte bir çok kahraman çıkardı. Bunlardan biri de Mustafa Kemal idi. Onun Çanakkale’den sonra Filistin’i, Şam ve Haleb’i müdafaa etmeden çekilmesi eleştirilebilir.
Mustafa Kemal, Abdülhamid Harbiyesinde yetişti. Ne öğrendiyse orada öğrendi. Bu Harbiye, sabah namazıyla ve “padişahım çok yaşa!” alkışı ile başlardı. Bu mektebin talebeleri beş vakit namazla mükellef tutulurdu. Atatürk konuşmalarında dikkati çeken dinî bilgileri de, fransızcayı da Abdülhamid mektebinde öğrendi. Elbette sonradan çok övülecek askerlik ilmini de!
Abdülhamid harbiyesi Atatürk’ü yetiştirdi, fakat Atatürkün harbiyesi bir lider yetiştiremedi! Atatürkçüler bunun üzerinde neden durmuyorlar?
Atatürk’ün döneminde yaşayıp, onun üzerinden bir iktidar merkezleşmesi için kültleştirme ameliyesine girişen birinci nesil kemalistler Batı emperyalizminin dünya hakimiyetine karşı söylenecek bir söz olmadığını biliyorlardı. Birinci Dünya Savaşı’nda mağlubiyeti görmüşler, Milli Mücadele’de emperyalizmin maşası Yunanlılara karşı zafer kazanırken arka plandaki güçlerle uzlaşmayı ne şart altında olursa olsun zaruri addetmişlerdi. Yani mağlubiyet ideolojisini içselleştirmişlerdi. İkinci nesil kemalistler (artık kendilerine “atatürkçü” diyorlardı) mağlubiyetten ders almış ve hatta ideoloji çıkarmış birinci neslin kabullerini esas alarak yollarına devam etmişlerdi. Üçüncü nesil, ki bunlara “neo-kemlist” diyebiliriz, siyasi iktidarın kaybedildiği bir devirde yetiştiler ve gerçek anlamda bir kopuş yaşadılar. Atatürk’ün otoritesinin en yüksek seviyede olduğu, totaliterliğin tavan yaptığı dönemi yücelterek kendilerine bir zemin oluşturmaya çalıştılar. Atatürk dönemi (hâşâ) bir nevi asrı saadetti! O her ne yapmışta iyi yapmıştı, her bakımdan büyüktü ve bu büyüklük birgün tekrar görülecekti!
Bunlar birinci neslin acı tecrübesinden, ikinci neslin bilgisinden yoksundu. Asıl kaynaklara inecek birikime sahip değillerdi, Atatürk’ün dilini bir yabancı dil gibi görüyorlar ve onun bugünün diline aktarılmış yalan yanlış görüşlerini çoğaltarak, yetmediği yerde benzetmeler yoluyla ilaveler yaparak bir yeni kemalizm oluşturuyorlardı.
Birikimleri yetersiz, bigilenmek için donanımları noksan. O zaman en hakiki mürşiti değil de masalları, efsaneleri mürşit edindiler. Neo kemalizm atatürkçülüğün masallaştığı, efsaneleştiği bir dönemi işaret ediyor.
10 kasımdan birkaç gün sonra malum gazetelerden birinde bugüne kadar kimbilir kaç defa kullanılmış, fersudeleşmiş bir başlık dikkati çekiyordu: İşte Atatürk!
Yazıyı neo-atatürkçü bir “meydan”cı kaleme almıştı.
Yazıyı sabırla okuduktan sonra atatürkçü olmak için Atatürk’ü, onun fikirlerini ve uygulamalarını bilmeye asla ihtiyaç olmadığın düşünmeden kendimi alamadım.
Bilinenler ilk mektepten itibaren okullarda talim edilen inkılap tarihi ve atatürkçülük derslerinin mek parmak ötesine geçmiyordu. Bu neslin bir kısmı Ak parti iktidarı döneminde doğmuştu. Şimdi üniversite çağına geldiler. Bir kısmı da ak parti iktidarı döneminde okumaya başladılar, artık iş güç sahibi olmuş durumdalar.
Ak parti iktidarından önce öğretim sistemi aynı inkılap tarihi derslerini vermeye devam ediyor, fakat atatürkçülük eleştirisi güçlü şekilde her vasatta görülüyor, Atatürk’ün hayatı ile ilgili gerçekler günlük yayın organlarından başlayarak kamuoyuna bir şekilde mal ediliyordu. Bu resmi ideoloji muhlifi tavır, Ak Parti iktiktidarı ile ortadan kalktı.
Eğitim sistemi resmi ideolojiyi meşrulaştırma hususunda hiçbir devirde bu kadar etkili olmamıştı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.