AYM'nin tepesine 'Babayasa Mahkemesi' kurmak şart oldu
Siyasal konularda ileriyi göremeyenler, Anayasa Mahkemesi'nin sadece " laikliği " koruduğunu sanıyor. Keşke öyle olsa, keşke bu kadarla kalsa! Aslında yapılan bambaşka: Anayasa değiştirme yetkisi ortadan kaldırıldı!
Toplum değiştikçe Anayasa'nın da değişmesi zorunlu hale gelir. Bunu kim yapar? Elbette Meclis .
Meclis'ten başka hiçbir kurum Anayasa'yı değiştiremez. (Darbeciler bile göstermelik de olsa Anayasa'yı Meclis'ten geçirmişlerdir.)
Anayasa Mahkemesi ise şöyle diyor: " Benim uygun bulmadığım Anayasa değişiklikleri yapılamaz. "
Bu iddiasını da Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine dayandırıyor. Bu maddelerle ilgili Anayasa değişikliklerine izin vermezmiş.
Mesela Anayasa'nın değiştirilemez 2'nci maddesinde aynen şöyle denmekte:
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. "
Diyelim ki Kürt meselesinde bir açılım sağlamak için Anayasa'nın 42'nci maddesindeki şu ibareyi değiştirmek istiyoruz:
"Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.
"Meclis bu maddeyi değiştirdiği an, Anayasa Mahkemesi, " Bu yapılan 2'nci maddedeki, ' Atatürk milliyetçiliği ' ilkesine aykırı olduğu için iptal ediyorum " diyebilecek.
Bir başka örnek:
59'uncu maddedeki " Devlet başarılı sporcuyu korur " ibaresini değiştirmek istediğimizi varsayalım.
Anayasa Mahkemesi, " 2'nci maddede geçen ' adalet ' ilkesine aykırı olduğu için bu değişikliği veto ediyorum " diyebilecek.
Bugün öyle bir durumdayız ki 11 Anayasa Mahkemesi üyesinden 6'sının " HAYIR " dediği herhangi bir Anayasa değişikliği yapılamaz.
İşin inanılmaz yanı ise şu: Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir yetkisi bulunmuyor. 148'inci madde apaçık:
"(AYM) Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. " (Yani "esastan" denetleyemez, " içerik " hakkında hüküm veremez.)
Bazı miyoplar, AYM'nin kırmızı çizgilerinden, laiklik konusunda titizlenmesinden filan söz ediyor.
Tam bir aymazlık bu: Çünkü konu o değil.
Mesele şu: AYM bir yandan yetkisini aşarken, diğer yandan başka bir kurumun (Meclis'in) yetkisine müdahale ediyor.
Yani çifte suç işliyor.
Ancak bu suçların karşılığında bir yaptırım bulunmuyor. Yani AYM'nin 9 üyesini, Anayasa'nın 148'inci maddesini çiğnedikleri için yargılamak mümkün değil.
Suç işlediklerini biliyoruz. Ama yasaya dayanmayan bir suç olamayacağı için onları yargılayamıyoruz.
Böylece onlar " veto ağaları " oluyor: Yasa yapma yetkileri yok. Ancak " yasa yaptırmama " yetkileri sonsuz.
Daha da vahimi: Bu yetkiyi Anayasa'dan almıyor, kendi kendilerine veriyorlar.
Anayasa Mahkemesi, "367" ile " 10'uncu ve 42'nci maddeler " konusundaki kararlarıyla; " aklını, mantığını, hukuk nosyonunu, adalet kavrayışını ve vicdanını yitirmiş " bir kurum olduğunu gösterdi.
Ölçülü biçili, hesaplı kitaplı " AKP'yi kapatmama kararıyla " da " siyasal etkilere açık " bir yapıda olduğunu ortaya koydu.
AYM'nin daha da üst bir yargı kurumu, bir " Yüksek Mahkeme " ile denetlenmesi gerekiyor.