Kürt Meselesinde yeni dönem, yeni strateji
Hafta başında gerçekleştirilen son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında çerçevesi netleşen teröre karşı ‘yeni’ bakış açısı ve düzenlemeler her ne kadar cılız bir umut ışığını beraberinde taşıyor olsa da yaraya neşter atmak ve esaslı ve cesur bir tedavi sürecini başlatmak şöyle dursun, bu haliyle geçici bir pansumandan öte bir mânâ ifade etmiyor. Defalarca yazıldı, çizildi, güneşin altında söylenmedik lâf kalmadı, işin özü çok açık: Silahlı kuvvetlerin operasyonlarından çok daha fazlası, ‘silahsız kuvvetler’le yapılmazsa, her operasyon, yaranın daha da derinleşmesine, sorunun daha da dal–budak salmasına hizmet eder.
Yapılan veya düşünülen düzenlemelere göre yeni bir terörle mücadele birimi kuruluyor ve bu kurum İçişleri Bakanlığı’na bağlanıyor. Kurumlar arasında operasyonel ve istihbarî koordinasyon sağlayacak olan bu kurumun çalışma şekli ile ilgili detayları çalışacaklarını İçişleri Bakanı ifade ediyor.
Ayrıca Aktütün hadisesi sonrasında birbiri ardınca toplanan Terörle Mücadele Zirvelerinden ve son MGK toplantısından çıkan ortak kanaatle, tüm valilerin ve kurumların da desteği ile sayıları 5000-6000’i bulan teröristlerin dağdan indirilmeleri ve örgüte yeni eleman katılımını önlemek için etkin tedbirler almak öncelikli hedef kabul edildi.
Tüm bu düzenlemeler, şu anki duruma göre ileri adımlar. Hatta bu gaye doğrultusunda ‘genel af’ gibi seçenekler de devreye konulursa oldukça ileri adımlar atılabilir.
Peki bütün bunlarla mesele bitecek mi?
Terörü bitirince Kürt Meselesi kendiliğinden çözülecek mi?
Elbette ve kesinlikle hayır!
Çünkü, Kürt Meselesi, Ortadoğu’da küresel ve bölgesel dengelerin odak noktasındadır ve her türlü istismara açıktır. Onun için küresel ve bölgesel dengeleri gözeten aktif ve dinamik bir dış politika ile meselenin diplomatik boyutu kontrol altında tutulmalıdır. (Barzani yönetimi ile görüşme iradesi, ABD ile yapılan işbirliği anlaşmaları bu yaklaşımın ön adımları olarak kabul edilebilir ama yeterli değildir.)
Çünkü, Kürt Meselesi, ne sadece PKK ve teröre bağlı bir siyasi güvenlik problemi ve ne de ekonomik eksenli bir Güneydoğu meselesidir. Meselenin uzun dönemli ve kalıcı çözümü için, kültürel, ekonomik, siyasi, diplomatik boyutları birlikte değerlendirilmeli ve açılımlar buna göre yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, hiçbir düzenleme tek başına yeterli ve kalıcı sonuç vermez.
Tüm bunların odağında ise, bugüne kadar, Kürt kökenli insanlarda ve özellikle bölge halkında sağlam bir vatandaşlık bilincinin veya samîmî bir âidiyet hissinin tesis ve tespit edilemeyişi ve bu bilinç ve hissin büyük oranda tahrip edilmesi bulunmaktadır.
Herhangi bir siyasi sistem, bir sosyo-ekonomik ve kültürel çerçeve milletin bütün fertlerini kapsayan bir bilinç, bir şuur ve bir âidiyet hissi oluşturamıyorsa, alınacak tedbirlerin sonuç vermemesi kaçınılmazdır. Kendi içinde kimlik zaafları yaşayan, devlet–toplum ilişkileri sarsılmış toplumları/kesimleri bünyesinde barındıran Türkiye’nin yakın gelecekte bugünkünden daha büyük risklerle karşılaşması kuvvetle muhtemeldir.
Ayrıca, kimlik zaaflarını aşamamış, sağlıklı bir vatandaşlık bilincinin hukukî, siyasî ve duygusal alt yapısını inşâ edememiş toplumlar, unsurlar, fertler dış istismara sonuna kadar açıktır.
Toplumun bütün kesimlerini, coğrafyanın her karış bölgesini kucaklayan bir hukuki alt yapı (tam bir toplumsal sözleşme olabilecek bir anayasa bunun temelidir) ve bu kucaklamanın kamu vicdanında yer ettiğinin alâmeti olan kuvvetli bir vatandaşlık bilincinin siyasî sahaya aksetmesi ile Türkiye artık başka bir ülke olabilir.
Sivil ve askeri bürokrasi bu anlayışla yeniden tanzim edilmeli, eski alışkanlıklarda ısrar edenler şiddetle tedîp edilmeli. Tüm bunları yapacak olan meclis ve hükümet de cesaret ve dirayetle, izzet ve şerefle üzerine düşen tarihi vazifeyi ifâ etmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.