Afrin’de verilen “tam bağımsızlık” savaşı!
Şu sıralar Lozancılardan tıs çıkmıyor. Lozan fetişizmi, hatta putçuluğu Türkiye’nin değişmezlerinden. Lozan da andlaşmalardan bir andlaşmadır, bizim en zayıf zamanımızda yapılmıştır.
“Aslında savaşa kazandık, düşmanı yendik, neden zayıf olalım ki”, denilebilir.
Siz demeseniz bile, ben diyorum!
Emperyalizmin maşası Yunan’ı efendilerinin tahmin ettiği gibi kesin mağlubiyete uğrattık. Efendileri bunu öngörmüştü: İtilaf devletleri temsilcileri 19 Nisan 1920’de Türkiye ile yapılacak anlaşmanın esaslarını kararlaştırmak üzere San Remo’da toplandılar. Askerî uzmanlar Sevr’in Türkiye’ye dayatılabilmesi için 27 tümen askere ihtiyaç olduğu sonucuna vardı.
Peki, Türkiye’yi işgale kalkışan Yunanistan’ın bütün askerî gücü ne kadardı? Tahmin edin bakalım? 40 tümen mi, 50 tümen mi?
Sadece 14 tümen!
Bütün Yunan askeri gücü bu... Yunanistan’ın bütün silahlı kuvvetlerini Anadoluya yığsak, sonuç almak mümkün değil.
Yunanlılar bu oyuna neden geldi?
Onlar sandılar ki, İngilizler onları hep himaye ve vikaye edecek. Zora geldiğinde askeriyle destekleyecek...
Buradaki İngiliz oyununu kavrayamadılar.
İngilizlerin emeli Yunan’ın Anadolu’yu ele geçirmesi değildi; bunun imkânsızlığının farkındaydılar. Onların asıl hedefi Osmanlı Devleti’ni ve hilafetini yıkmaktı.
Bunu dış güçler yapamazdı. Ancak Osmanlı içinde yeni bir iktidar merkezleşmesi sağlanabilirse, bu yolda yürünebilirdi. Yunanlılar, İstanbul merkezi dışında Anadolu’da bir iktidar merkezleşmesinin oluşumu için kullanıldılar. Ankara’daki yönetim, İstanbul işgalcilerin kontrolü altındayken Yunan ordusunu perişan etti.
Türk ordusuna göre, Yunan ordusu hayli amatör kalıyordu. 22 Ağustos 1922’de “Küçük Asya Orduları Komutanlığı”na tayin edilen Trikopis tuğgeneraldi. Yunan gazeteleri tümgeneralliğe terfi ettirildiğini yazmalarına rağmen Yunan resmî gazetesinde yayınlanan metinde bu terfi yer almamaktadır. (Trikopis ancak 1927'de tümgeneral olabilir.)
Trikopis, bu tayinden haberdar olmadığını hatıratında şöyle ifade ediyor: "Malûm olduğu üzere Türk ordusunda telsiz vardı ve taarruz esnasında dışarıdan haber alıyorlardı."
En yüksek rütbeli Yunan generali tuğgeneraldi (Trikopis), buna karşılık, M. Kemal Paşa mareşal, Fevzi Paşa orgeneral, İsmet Paşa tümgeneraldi. Türk ordusunda büyük taaruzda görevi başında başka tecrübeli tüm ve tuğgeneraller de vardı. Kısacası, Yunan ordusunun bu anlamda da hiç şansı yoktu!
Büyük Taarruz, Yunanlıların büyük bozgunu ile neticelendi...İşte kritik an bu idi. Mustafa Kemal Paşa “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” emrini verdi. (O zaman “Ege” diye bir deniz yoktu! Bizim “Akdeniz adaları denizi” dediğimiz Ege de Akdeniz’in bir parçası idi.)
Tamam, ordularımız Akdeniz’e ulaştı...Yunan kuvvetlerini denize döktü...Ya sonraki hedefler?
Asıl düşman İngilizdi... Fransızlarla Ankara anlaşması yapılmıştı, İtalyanlar durumdan memnun değildi. Şimdi İngilizlerle savaşmak gerekiyordu. İzmir’den kat kat önemli olan İstanbul’un kurtarılması gerekiyordu...Bu yapılmadıkça barış anlaşması lafta kalırdı. İngilizlerle savaş göze alınamadı. Ülkenin en büyük ve önemli şehrinde işgal kuvvetleri varken barış masasına oturuldu...Masaya oturmuşsunuz, bey koz rakibin elinde!
Lozan anlaşması bu şartlarda imzalandı. İşgal kuvvetleri İstanbul’un başkent yapılamayacağını garantiye almadan, Osmanlı başkentini terk etmedi. Onlar istanbul’dan çıkarken, Ankara’nın yeni Türkiye’nin makarr-ı idaresi (idare merkezi) olduğu kararlaştırıldı.
Bir yıl önce Saltanat ilga edilmişti, bu Osmanlı Devleti’nin sonuydu zaten. Dünya sisteminden Osmanlı devleti tasfiye edilmişti, yerine yeni bir devlet kurulduğu hususunda uluslararası bir mutabakat yoktu...
Lozan’da bu sağlanmaya çalışıldı...
Neyin pahasına?
Bunun cevabını bir sonraki yazıya bırakıyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.