Uykuyu kaybeden, günü kaybeder (2)
Modern hayat tarzının yol açtığı hastalıklardan korunmak ve daha sağlıklı toplumlar inşa edebilmek için uyku düzeni şarttır. Doç. Dr. İhsan Ömeroğlu, kaleme aldığı 'Tıptaki gelişmeler İslâm'a davet ediyor' başlıklı yazısında şu tesbitte bulunuyor: Uyku, insan vücudunun oksijen, su ve besinlerden sonra gelen en temel ihtiyaçlarındandır. Ana uyku için en uygun periyot, gecedir. İnsan vücudunda iradedışı çalışan bir otonom sinir sistemi mevcuttur. Bu sistem iki ayrı bölümden oluşur. Aydınlıkta aktif olan sempatik sistem; beden ve zihin çalışmaları için gerekli alt yapının hazırlanmasına vesile olur (meselâ kan şekeri seviyesinin düzenlenmesi, kan basıncının ayarlanması, çalışan vücut bölümlerine daha fazla kan takviyesi yapılması gibi).
Karanlıkla birlikte bu sistem, yerini parasempatik sisteme bırakır. Bu sistem ise, vücudun dinlenmesinde, gün boyu boşalmış enerji depolarının doldurulmasında, biriken atıkların vücuttan uzaklaştırılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasında ve hasar görmüş hücrelerin tamiri için uygun ortamın hazırlanmasında vazife görür.
Bu dönemde kan şekeri, kan basıncı ve uyanıklık derecesi düşer ve vücut hücreleri yenilenir. Gece boyu aktif olan bu sisteme, beyinden salgılanan ve kendine hayatî vazifeler verilen melatonin hormonu da eşlik eder. Geceleri uzun zaman aydınlıkta kalınması, uyku düzeninin bozulmasına bağlı hastalıkların oluşmasına yol açar. Melatonin daima karanlıkta sentezlenir, kana salınır ve hücrelerin içine girerek vazifesini icra eder. Eğer kişiler aydınlıkta uyur veya geceleri uzun süre aydınlığa maruz kalırsa, melatonin az salgılanır ve vazifelerini sağlıklı şekilde icra edemez.
Geceleri yeterli süre uyunmaması, bilhassa yüksek tansiyon ve şişmanlıkla yakından ilgilidir.
ABD’de yapılan toplum tarama çalışmaları, geceleri televizyon seyretme süresi ile uzun süre aydınlığa maruz kalmanın kronik hastalıklarla doğrudan bağlantılı olduğunu göstermiştir. (Sızıntı dergisi/İhsan Ömeroğlu Ağustos 2008 Sayı: 355 Yıl: 8)
Tıp ilminde gündeme gelen Epifiz, geçen yüzyılda körelmiş ve atıl bir salgı bezi olarak adlandırıldı. Evrimci teorinin dayanaklarından biri olarak sunuldu. Fakat, Descartes tarafından bedenle ruh arasındaki geçiş noktası olarak nitelenen epifizin, şimdilerde, hormonların kontrol merkezi olduğu anlaşıldı. İnsanın yaşadığı mistik hazlar, cezbeler, trans hali, letâifin çalışması, olağandışı bilinç sıçramaları ve psişik akım atlamalarında başat rol oynadığı anlaşıldı. Özellikle meditasyon ve yoga, tütsüler ve üzerlik bitkisi, mistik danslar ve müzikler, buhur ve ayin maksatlı içecekler arasındaki ortak nokta, bütün bu farklı unsurların epifiz bezini ya uyarması, ya da bu bezin salgıladığı hormonlara benzer sonuçlar uyandırmasıdır. İşte bu nedenle, mistik tecrübeler yaşamak için Müslüman olma şartı yoktur.
Ve yine bu nedenle, mistik tecrübe ve manevi hazlar sadece ruhun nefisteki yansıması değildir. Bedenin nefisteki yansımalarıyla da benzer haz ve cezbeler yaşanabilir. Mesela epifizin salgıladığı melatonin, pinolin, dimetiltriptamin gibi hormonlar insana mistik zevk ve metafizik hazlar verirler. Eskiden bazı evlerin duvarlarını süsleyen üzerlik bitkisinde (Peganum Harmala) bulunan harmin ve harmalin maddesi, epifizin salgıladığı pinolinle aynı yapıya sahiptir. Epifiz bezinin düzenli faaliyette bulunması, sıkıntı, bunaltı, bunama, stres, kanser, yaşlanma, hipertansiyon ve bir dolu psikolojik rahatsızlığa karşı doğal bir koruma sağlamaktadır. Uzmanların dediğine göre, insana “uykum geldi” dedirten şey, epifiz bezinin faaliyetidir.
Epifiz bezleri salgıladığı hormon ile eşey bezlerinin vaktinden önce gelişmesini engeller. Uyku ve uyanıklık periyodunu ayarlar. İlahi bir program gereği epifiz “gece” harekete geçer. Bazılarının uyku hormonu dediği “melatonin” salgılar. Göz kapaklarınızı size rağmen aşağı doğru çeken, işte bu hormondur. Fakat epifiz bezi çalışırken, aynı zamanda pinolin ve dimetiltriptamin gibi moleküller de salgılar.
Bunlar, bedene sen dur deyip, onu misal âlemine ve ruhani âleme açar.
Gece namazının önemi ve hikmeti de, işte tam bu noktada ortaya çıkar. Aynı bez, bir taraftan uykuyu bir taraftan bedenin metafizik âlemle ilişkisini zorlaştıran unsurları engelleyen kimyasalları salgılar. Ve bu bez en aktif haline gece saat 3 civarında ulaşır.
(DEVAMEDECEK)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.