Asıl Kurtuluş Savaşı Milli Eğitimde Ve Okullarda Verilecektir!
“İlimlere bakış açımız nedir?” diye sormuştuk son yazımızda. Hemen söyleyelim; bizde ilimler öteden beri ikiye ayırılır; dini ilimler, dünyevi ilimler.
Şöyle de bir tasnif vardı: ilm-i edyan, ilm-i ebdan. Yani din ve beden, yani tıp ilimleri.
Ancak daha sonra bu tasnifte Batılılaşmanın getirdiği bir zihin kayması oluşmuştur. O da din ilimleri deyince, sadece inanç, ibadet ve ahlaka dair ilimler akla gelir. Bir de bunların tarihi, metodolojisi, anlayış farklılıkları. Oysa bu seküler bir bakış açısıdır. Laik ve pozitivist eğitimin verdiği çarpık bir anlayıştır. Bir zihniyet tahribidir.
Çünkü bizde din, dünyayı da düzenler. Bu açıdan zaten laikçiler onu reddederler. Bu reddedişte haklıdırlar da. Çünkü İslam da onların bu laiklik anlayışını kabul etmez. Yani İslam, kişinin inanç esaslarını, ibadet esaslarını ve ahlak esaslarını belirlediği kadar, dünya düzenlerini de belirler. Yani evlenme, boşanma, nafaka gibi medeni kanunları da düzenler. İktisat, ticaret, sanat, zanaat ve sanayi gibi iş alanlarının yasalarını da temel esaslarıyla belirler. Devletin idaresi, yargısı, eğitimi ile ilgili yasalar da koyar ortaya. Yer yer ayrıntıya girse de, genellikle bunların ana esaslarını belirler. Hayat ile uyum sağlamasını ve yeri geldikçe zamanla değişimini ve gelişimini İslam hukukçularına bırakır. Onları tespit edecek usul ve metot da belirlenmiştir.
Böylece bu hukukun çağa ayak uyduramaması gibi bir sorunu yoktur.
İslam, kendi kanunlarının uygulanmasını iman şartı olarak ortaya koyar. Bu kanunları bırakarak doğudan veya batıdan başka kanunları almayı, ya da onun dışında başka kanunları ülke içinde insanların yapmasını, “cahiliye”, yani “küfür” ve “şirk” olarak kabul eder.
Dinin bu gerçeğini Batıcılar da bilir aslında. Bu yüzden halka zulüm ederken itiraz eden Batılılara dönerek derler ki: “İslam, sizdeki Hıristiyanlık gibi reform geçirmemiştir. İçinde hala dünyaya kendince düzen verecek kanunlar içermektedir. Biz laikliği tam uygularsak, bu Batıcı sistem çöker. O yüzden bizim özel şartlarımızı görmeniz ve irtica ile mücadele ederken ona göre toleranslı davranmanız gerekir”.
İslam, yabancılardan kanun almayı yasakladığı gibi, Müslüman da olsalar, Kur’an ve sünnete aykırı kanun koyma işlemlerini kabul etmez. Dinde reform yapmayı da kabul etmez. Din, Allah Teâlâ’ya teslimiyettir. İster teslim olursun, istersen olmazsın. Zorlama yok. Ama teslim oldun ise, artık ona aykırı inanç ve kanun koyamazsın.
O yüzden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “İslam’ın güncellenmesi gerek” deyince, Müslümanların yüreği ağzına geldi. Acaba seksen senedir Batıcı laik sistemin söylemini mi tekrarlıyor?” diye korktular. Ahmet Akgündüz Hocanın çıkışı bu yüzdendi. Çok geçmedi, sözcüsü açıklama yaptı da yürekler yerine oturdu.
Biz Recep Tayyip Erdoğan’ı tanıdığımız kadarıyla, niyetinin öyle olmadığını biliyorduk. Ama zamanlaması, Nurettin Yıldız Hocaya saldırıların arkasından olduğu için yanlıştı. Zira dini sulandıran hocalar, ilah,yatçılar yok değildi. Yıllardır kafamızı ütülediler. Milleti yersiz tartışmaların içine attılar. Tefrika saçtılar. O zaman susan ağızlar, Nurettin Hocaya boşalınca, kabak onun başında patlayınca, bu haksız görünen vaziyet bizim içimize sinmedi. Bunu da açıkça yazdık.
Her neyse, o tartışma bitti. Nurettin Hoca ve sevenleri ile muhabbette buluşmak, artık Reisin mahatetine kalmış. Biz konumuza devam edelim.
Bu açık itiraftan da anlaşıldığı gibi, laik ve seküler bir hayat tarzı İslam dünyasında asla olamaz. Baskının, zulmün, cebir ve şiddetin olmadığı normal bir hukuk düzeninde “laik, yani din dışı kanun koyma”, İslam’a göre küfürdür, “insanı tanrı yerine koyma sapıklığıdır”.
Aman dikkat: Eğer laikliğe “din ve vicdan özgürlüğü” bakımından bakılırsa, bu özgürlük İslam açısından da güzel görülmüştür ve güvence altına alınmıştır. Çünkü, “dinde zorlama yoktur” ilkesiyle laikliğe hiç de gerek bırakmayacak şekilde teori ve pratikte güzellikler yaşatmıştır.
O kadar ki, Batı dünyası şu anda bile, İslam’ın geçmişinde yaşattığı o örnek din ve vicdan özgürlüğü seviyesine henüz çıkamamıştır.
Gel gör ki, bizim Batıcı, laik, pozitivist Milli Eğitimimiz bu gerçekleri hiç öğretmemiştir. Bunun üstünü örtmüş ve gizlemiştir. Aksine, İslam’ın bu güzel uygulamalarını unutturarak, onu “gericilik”, “tutuculuk” ve “irtica” ile suçlamış ve idama mahkum etmiştir.
Bugünkü kişilik bozukluğunun altında yatan en büyük etkenlerden birisi de işte bu Batıcı eğitim sistemidir. Onun bütün çabası, ilim, sanat, kültür, medeniyet değil, sadece Batı taklitçiliğini ve bu çarpık laiklik anlayışını korumaktır.
Evet, bu Batıcı sistem ve çarpık anlayış sayesinde ülke gençleri bir düşünce ve idealde birleşemiyor, değişik inançlar için birbirini kırıyor, anarşi ve terör marifetmiş gibi savunuluyor, vatana ihanetler aydınlar arasında moda olmuş gidiyor.
Halk da bu ihanete şaşkın şaşkın bakıyor. Elleri böğründe çaresiz, manzarayı hayretle seyrediyor.
En eğitimliler, vatana ve millete en çok zarar veren hainler haline gelebiliyorsa, hayret ve şaşkınlığa düşmemek mümkün müdür?
Hazır olunuz; asıl kurtuluş savaşı Milli Eğitimde ve okullarda verilecektir!