D. Mehmet Doğan: Cahitsiz Bursa!
Bizim için Bursa biraz da Cahit’le farklı bir Bursa olmuştu...
Bursa ile tanışıklığımız 1970’lerin başına kadar gidiyor. Daha bereketli ovada sanayi istilası başlamamış, yeşilin bütün tonları bir bir sayılıyor. Tabiatla tarih içiçe. Şehir yürüyerek gezilebiliyor, tarihî eserler tabiî halleriyle görülebiliyor. Otobüsten inince Ulucami görünüyor ve bir mıknatıs gibi kendine çekiyor gelenleri. Taç kapısından girince şadırvanı, açık kubbesi huzuru ses ve ışığa dönüştürüyor. O büyük mekânı, şadırvandan dökülen su sesi cennet bahçesine dönüştürüyor...
Bursa’yı Bursa yapan Yeşili, Emir Sultanı, Yıldırımı, Tophanede Osman Gazi ve Orhan Bey türbesini, Muradiye’yi, Hüdavendigâr’ı İstanbul’dan gelerek ziyaret edip gece Ankara yoluna düşmek...Bursa’da biriken zamanı derinden hissetmek, Osmanlı ikliminin saf ve berraklığını duymak. Şehrin mûsıkîsini sessizliğinde bulmak... Izgaracısında köfte yemek, şehir suyunu menba suyu gibi içmek... Ve sonra bir yerden ayrılmanın hüznünü tabiî bir libas gibi giymek...
Bursa’nın Cahit Çollak’la tanışıklığı sanırım 1980’lerde...Ondan birkaç sene önce Ankara’ya gelen Fatih Gökdağ’a göre, 1987’de. 80 darbesinden sonra herkes bir taraflara savrulmuş...Fatih Ankara’ya gelmiş, Cahid Bursa’yı mekân tutmuş.
Mustafa Kara, Yüksek İslâm’a hoca olarak gelmiş; en önce gelen o Bursa’ya. Beşir Ayvazoğlu’nun 80 sonrası bir süre Bursalılığı var. Aşk Estetiği’ni, Eve Dönen Adam’ı ve Gülname’yi Bursa’da yazdı Beşir.
Bursa hep özlediğimiz, sık gidip geldiğimiz şehirlerden. 1977’de Ulucami belgeselinden sonra her yıl neredeyse Bursa’ya yolumuz düşüyor. Yazarlar Birliği’nin ilk şubelerinden biri Bursa’da açılıyor.
Bursa yolculuklarımızın en hüzünlüsü geçen sene başında...Cahid’in ânî vefatı haberini alır almaz sorgusuz sualsiz yola düşüyoruz...Kış kışlığını işliyor, fakat cemaat de cemaatliğinden vaz geçmiyor. İşte Emir Sultandayız. Sonra kabristan...Karın erimemekteki ısrarı, sele yol açıp cemaati yormamak için olmalı.
Giden Cahid, ya bizden kalan ne bu dünyada?
Hatıralarımız bizde saklı. Acaba?
Yıl 1992, Cahid’in ilk şiir şölenimizdeki heyecanı; hayır telaşlı sükuneti...Bütün hazırlıklarda onun eli. Belediye ile ilişkileri o yürütüyor. Akşama doğru hanımla Bursa’ya ulaşınca, bizi teleferikle şölenin icra edileceği Uludağ’daki otele o götürüyor. Şehrin gece manzarasını kamerayı kaydırır gibi yükselerek seyretmek...Normalde havaî hat (teleferik) geceleri çalışmazmış. Cahid’e mahsus bir sefer bu...Yetkilileri ikna etmiş.
Yıl 1992, Türkçenin ilk şiir şöleni...
“Allah adın zikredelim evvela” çığlığı ile başlayan şölen...
Türkiler tam kadro orada, Balkanlar, Kafkaslar, kuzey ülkeleri...Her lehçeden, şiveden şiir. Dört bucaktan Anadolu’nun renkleri. Uludağ’ın zirvesinden türkçenin binlerce yıllık tarihini teneffüs ediyoruz...Orhon kitabeleri taşa hakk edilirken uçsuz bucaksız bozkırda yankılanan çekiç sesleri asırlar sonra şiir halinde yonga yonga üstümüze dökülüyor...
Heyecanın rakımla ilgisi yok, Koza Hanı Koza Han olalı bu kadar ipek yüklü şiir kervanı görmemiş...Cahid, bu şölendeki gayretlerinden ötürü bir yıl sonra yapılan Aşkabat/Türkmenistan şöleninde de var. (Bu iki faaliyette de Cahid’in hiçbir resim karesine girmemeyi başardığını arşivi tarayınca fark edeyorum!)
Ulucamiin kıble tarafındaki kitapçılar çarşısı ne zaman vardı, ne zaman yok oldu? Yoksa hiç gerçek olmamış mıydı?
Temmuz aylarında hep Topçu hocayı anma telaşı...Hüdavendigâr’da dostlarla buluşma, hocayı yad etme. Cahid ev sahibi. Bu arada kitapçılar çarşısı kapanıyor. Başka mekânlar ve Emir Hanı...
Cahid’in resmini Emir Hanı’ndaki haliyle zihimde sabitlemek istiyorum. Emir Hanı’nın nasıl bir buluşma mekânı olduğunu unutmak ne mümkün? Ulu Camii minarelerinin gölgesinde, huzur ve sükunun demlendiği yer. Bursa’ya gidişlerimizde her defasında uğradığımız ilk adres orası. Fakat hayat akıyor, bu sefer Tahtakale’de başka bir eski iş merkezinin zemininde bir oda...Bir kitapçı dükkânı mı, yoksa yayınevi mi? Yoksa dostlukların geçit resmi yaptığı yer mi?
Buranın son durak olduğunu kim bilebilir?
Cahid’in tükenmez hazineleri: Sabır, tevekkül ve iyimserlik...Her zaman ve her yerde...
Bursa bu hazinelerden yoksun artık. İşte Cahitsiz Bursa!
*
Bir sene sonra yine Bursa’dayız. Bilâl Kemikli Hoca’nın tavzifi ile Cem Sultan Sempozyumu’ndayız. “Şiir ve iktidar” gibi müşkil bir mevzuda konuşacağız. Ördekli Kültür Merkezi’nde kadim dostlarımızla buluşuyoruz. Aziz akranım 47’lilerden Metin Önal Mengüşoğlu ve tabiî Mustafa Kara... Salondaki hüzünlü hava Bursa’nın 18 günlük mahzun Sultanı Cem’den mi, geçen yıl âhirete uğurladığımız Cahid’den mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.