D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Gelibolu var Çanakkale’den içeri

Gelibolu var Çanakkale’den içeri

İyi ki Çanakkale’ye gitmek için vesilemiz eksik olmuyor!

İlk defa 1975’te İstanbul’dan gitmiştim Çanakkale’ye. Kıbrıs harekatı yılıydı, Kartal Maltepe Terminal Komutanlığı’nda yedek asteğmen olarak görevliydim. Kara yoluyla gelen mühimmatı Maltepe limanındaki askerî gemilere yükleyerek sevk ediyorduk. Sayımda bir ihtilaf çıktı; bunun üzerine varış yeri olan Çanakkale’de tekrar saymak üzere görevlendirildim.

İstanbul’la Çanakkale arasında tarifeli vapur işliyordu. İlk seyahatim gemiyle oldu. Başlangıçta vapur seyahati bana cazip gelmişti. Kısa süre sonra uzun ve sıkıcı bir yolculuk olduğunu anlamakta gecikmedim. Haritada küçük görünen Marmara denizinin gemiyle 9-10 saatte katedilmesi her halde başka şekilde görülemez.

Çanakkale’de vazifemi ifadan sonra, şehri şöyle bir gezeyim dedim. Kısa zamanda bir baştan bir başa dolaştım desem yeri var. Galiba merkez nüfusu 30 bin civarında idi. Meşhur Çanakkale türküsünde zikri geçen Aynalı Çarşı dahil her yeri görmüş olmalıyım. Şehrin dışına çıktığımı çok korunaklı İngiliz mezarlığına görünce anladım. Ondan ötesi yoktu!

Çanakkale’den çok karşısındaki minyatür görünümlü Kilitbahir etkilemişti beni. Küçük bir sahil köyü...Fâtih devri yapısı Kilitbahir (Deniz kilidi) kalesi, evler ve minyatür camiler. Adeta Matrakçı Nasuh’un hayat verdiği bir nakış resim seyrediyorum. Yukarı doğru evler seyreliyor, yeşilin hâkimiyeti başlıyor. Yeşillikler içinde tek kubbeli küçük bir camii...Cahidi Sultan camii imiş. Onun bir tekke olduğunu düşünmüştüm. Etrafında selviler uhrevî havayı pekiştiriyor...

(Bu arada Evliya Çelebi’nin Kilitbahir kalesini “iki denizin kalesi ve Haremeyn’in (yani Mekke ve Medine’nin) kapısı” olarak nitelediğini de hatırlatalım. Osmanlı ufku: İslâmı ve islâmın kaynaklandığı yerleri korumak!)

Küçük yaşlarda bazı şehirler zihin dünyamızda yer etmeye başlar. Ankara bizim şehrimiz, Osmanlı payitahtı İstanbul’la birlikte zihnimizde yerini alır önce. Belki de onlardan sonra ilk Çanakkale gelir. Çanakkale bizim için âdeta tarihî bir varoluş şifresi gibidir. Bu ismin zihnimizde uyandırdığı çağrışımlar bitmek tükenmek bilmez.

Çocukluğumuzda Çanakkale gazileri aramızdaydı...Bazıları Balkan harbinden itibaren, Milli Mücadele’nin sonuna kadar on yıl boyunca savaşmıştı. Hayli yaşlı idiler, buna rağmen hatıraları hayatlarından epey uzundu. Zaferi değil, savaşı anlatırlardı. Sonuç olarak zafer malumumuzdu, onların anlattıkları bu malumu ister istemez ilam ederdi. Hem düşman çekilip gitmiş ve böylece galibiyetimizi ikrar etmişti!

Biz yer adı olarak Çanakkale üzerinden savaşı anlatırken yabancılar Gelibolu’yu tercih ediyorlar. Bunun sırf muharebelerin asıl cereyan sahasının Gelibolu sınırları içinde kalmasına mı yormalı?

Çanakkale nisbeten yeni bir adlandırma. Mesela savaş devam ederken Çanakkale sancağı yok, Biga sancağı var, merkezi Kale-i Sultaniye…Kale-i Sultaniye, işte Kilitbahir’in karşısındaki kale, diğer adı Çimenlik kalesi...Şehir bu kalenin etrafında teşekkül etmiştir. 

Çanakkale, Biga ve bilhassa Gelibolu’ya göre daha yeni bir merkez. Gelibolu uzun süre Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz adaları) eyaletinin merkezi olmuştu. 1867’de Çanakkale (Kale-i Sultaniye) Cezayir-i Bahr-i Sefid ilinin merkezi yapılınca Biga bu sefer kaza olur. 1877 yılında Cezayir-i Bahr-i Sefid ilinin merkezi Rodos’a taşınır, şimdiki Çanakkale ilinin Anadolu kesimindeki arazisi Biga Sancağı adıyla yeni bir idarî yapıya dönüştürülür; merkez, yine Çanakkale’dir. 1. Dünya Savaşı’nın ikinci senesinde sancak merkezi güvenlik sebebiyle Çanakkale’den Biga’ya nakledilir. Savaşın sonuna doğru Çanakkale tekrar merkez yapılır. Gelibolu, Cumhuriyet döneminin başlarında sancaklar vilayete dönüştürülünce 1923’te vilayet merkezi olmuşsa da, 1926’da vilayetliği kaldırılarak Çanakkale’ye bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Bunun sebeb-i hikmetini bilmemiz mümkün değildir!

Çanakkale muharebelerinin esas olarak Gelibolu arazisinde cereyan ettiği unutulmamalıdır. Bütün batılı kaynaklar Gelibolu/Gallipoli ismini kullanmakta ısrar ederler. Bizim Çanakkale’de karar kılmamızın Cumhuriyet’ten, bilhassa 1926’dan sonra olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çanakkale vilayet yapılmış, Biga ve Gelibolu bu vilayete ilçe olarak bağlanmıştır. (Çanakkale türküsünün de bu savaşın adlandırılmasında belli bir tesiri olduğunu düşünebiliriz.)

Mehmed Âkif’in “Çanakkale şehidlerine” olarak bilinen şiirine bu ismin sonradan verildiği tahmin edilebilir. Bu şiir parçasının yer aldığı Safahat’ın 6 kitabı Âsım’da Çanakkale ismi geçmez. Gelibolu veya başka bir yer adı da. Âkif’in kullandığı adlandırma “Boğaz harbi”dir:

Şu Boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi

Şimdi Çanakkale Boğazı dediğimiz yer, o zaman Akdeniz Boğazı’dır. İstanbul Boğazı ise Karadeniz Boğazı olarak adlandırılmıştır. “Akdeniz nere, Çanakkale neresi” denilebilir. Evet, Osmanlı adlandırmasında Akdeniz/Bahr-i Sefid vardır. Şimdi “Ege” dediğimiz deniz, Akdeniz Adalar Denizi’dir! Bu deniz Marmara’ya kadar devam eder...

Velhasıl, Gelibolu var Çanakkale’den içeri!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi