Biz Müslüman mıyız?
“Evet” diyorsak, İslam bizi bağlar. Allah Teâlâ’nın yasaları bizi bağlar.
Yasa yasadır, uymayana icbar vardır. Elinizi kolunuzu sallaya sallaya devletin yasalarına karşı gelebilir misiniz?
Hayır değil mi?
Yoksa birisi yakanıza yapışır ve cezanızı verir.
Ya Allah Teâlâ’nın yasaları?
Onları çiğnemenin cezası yok mu sanıyorsunuz?
Dedik ya, “Yasa yasadır, uymayana icbar vardır.”
* * *
Evet, bu haramların içinde bir bölümü nefse hoş ve cazip gelebilir. Bu sebepten dolayı o yasaklanırken, bir yandan ahiretteki ceza ile korkutulmuş, diğer yandan da dünyada bir ceza konularak, vazgeçilmesi sağlanmaya, caydırılmaya çalışılmıştır.
Fakat bir bölümü de var ki, insanlar ondan zaten nefret ettiğinden, dünyada bir cezaya gerek görülmemiş, sadece ahirette o haramı işleyenlerin azap çekeceği bildirilmiştir; pislik yenilmesi, zehir içilmesi gibi.
* * *
Hiç şüphesiz haram ve mekruhların yasaklanma sebebi, aslında çirkin, ayıp, zararlı olduklarındandır. Aynı zamanda başkalarının canına, malına, ırzına, şeref ve haysiyetine zarar vermesinden, insanların arasında fitne, fesat ve kavgalara sebep olmasındandır.
İşte bu zararlı durumlarından dolayı bu işleri yapanlar ayıplanır, suçlanır, kınanır, hatta gerekirse cezalandırılırlar. Dünyada cezasını çekmeyenler, ahirette hak sahibi af etmezse mutlaka hesaba çekilir, karşılığını görürler.
İslam, dini, aklı, canı, namusu, malı korumayı temel amaç olarak almıştır ve dikkat edilirse haramlar bir şekilde bu temel maslahatlara, ilkelere ters düşerek birey ve toplumlara zarar verirler.
“Din muameledir”. Öyleyse kimsenin kimseye zarar verme hakkı olamaz. Dindarlık da insanlar arasındaki her türlü muamelelerin, karşılıklı ilişki ve davranışların şeriata uygun olması demektir. Muamelesi doğru dürüst ve düzgün olmayanlar, dindar sayılamazlar.
* * *
Haramların zararları nispetinde dereceleri vardır. Eğer temel insan hakları da diyebileceğimiz dinin maslahatlarını ve menfaatlerini gözettiği temel ilkelere verdiği zarar büyükse ve insanın isteklerine, şehvetlerine, hırslarına da uygun düşüyorsa, bu haram büyüktür, (kebire - kebair), cezası da hem dünyada, hem de ahirette o derece büyük olacaktır. Mesela öldürme, yaralama, zina, şarap içme, hırsızlık gibi.
Burada suç başkalarına zarar verdiği gibi, nefsin de yerine göre keyif alıp arzu ettiği bir şeydir. İşte bu suçtan insanı alıkoymak için, hem bu dünyada, hem de ahirette bir cezası olacaktır. Bu da caydırıcılık oranında büyük olacaktır.
Değilse, yani işlenen günah nefse sevimsiz ise ve zararı kendinden başkasına gitmiyorsa, o günah da, zararı da, haliyle cezası da küçük (sağire - seğair) olacaktır. Belki de dünyada hiç cezası olmayacak, ceza tamamen ahirete bırakılacaktır. Biraz önce verdiğimiz örneğe bakalım, taş toprak yemek canın çektiği bir şey değildir ve başkalarına da zarar vermez. Öyleyse bu günaha dünyada bir ceza vermeye gerek de yoktur. Eğer başkalarına zarar söz konusu ise, işte orada “din muamelenin” kuralına göre kişinin durumu değerlendirilir.
* * *
Bazen haram, aslında helaldir ama elde ediliş bakımından haram olmuştur. Mesela çalınmış ekmek, gasbedilmiş toprak gibi. Bu yüzden harama götüren sebepler, vasıtalar, vesileler, yollar da haramdır.
Bunları bilmek ve gereğine uymak her Müslüman için gereklidir.
O yüzden “Biz Müslüman mıyız?” diye kendimize soruyoruz.
“Elbette Müslümanız amma…” demeyelim.
Malum şimdilerde hiç kimse “amma… fakat,,, ancak…” gibi kelimelerden sonra gelen cümleleri sevmiyor.
* * *
Son bir önemli konu:
Bazıları Allah Teâlâ’nın yasalarının çiğnendiğini, çok çirkin bir şekilde alenen haramın işlendiğini görüyor, bunu kınayacak yerde, tavır alacak yerde, “ben kimsenin özel hayatına karışmam” diyor.
Sen nereden aldın bu terbiye anlayışını? Kendini bir daha sorgula arkadaş!
Müslüman, iyiliği emretmeyi ve kötülükten nehyetmeyi bir görev bilir. Bir kötülük gördüğü zaman gücü nisbetinde eliyle, diliyle, olmazsa kalbinden buğzu ile onu değiştirmek ister. Bunun ötesinde iman sorunu vardır.
O kadar!