Allah Öğüt Alınabilecek Kadar Süre Tanır-II
… Dünya hayatının gerçeğinden gaflette olan insan halıdaki mayt gibidir; baktığı açıdan ne kadarı görünüyorsa dünyaya öyle bakıp sığ ve yüzeysel yaşar. Ya da akvaryumdaki balık gibidir; yaşadığı dünyanın ve insanların neden var olduğunu ve rızkını vereni akletmeden yalnızca yiyip, içip, gezer. Birçoğu ise nehirdeki sandal gibidir; akıntı ne tarafa götürürse o yöne sürüklenir. İnsanı sığlarda çırpınmaktan kurtaran, derinlerdeki gerçek güzelliklerin gözleri önüne serilmesine vesile olan sadece imanıdır.
Allah, insanların kendisine yönelmeleri için çeşitli olaylar ve ortamlar yaratır; kendisini hatırlatır. Yaşanan sıkıntı ve zorluklar da bu hatırlatmalardandır. İnsanların acizliklerini ve çaresizliklerini gösteren bu durumlar, gaflet perdelerinin aralanması için verilen yeni birer fırsattır. Çünkü Allah'tan yüz çevirerek yaşayan kişi, bu sıkıntı anlarında aczini anlar. Ardından vicdanının sesine kulak verdiğinde ise hatalarını görür ve kendisini düzeltmeye gayret eder. Zor zamanlar, gerçekleri kavrayan insan için tevbe etmeye ve Allah'a yönelmeye bir fırsattır.
İnsanın özverisi, sadakati ve vefası Allah'ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi her şeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir. Allah, işte bu konuda zaman zaman zorlu imtihan eder. Ve imtihanı her zaman, “ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler" kazanır.
Merhametlilerin en merhametlisi Allah, herkese öğüt alıp davranışlarını düzeltebileceği bir süre verir. İnkârcıların da kendilerine verilen bu süre dolana dek ahiretteki cezaları ertelenir ki cehenneme girdiklerinde öne sürebilecekleri mazeretleri bulunmasın. İnkârda kararlı olanlara, kötülüklerini ellerinden geldiği kadar sergileyebilecekleri fırsatlar verilir. Böylece ahirette kendileri için lâyık oldukları karşılığa kavuşmalarına yetecek delil toplanmış olur.
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran 3; 178)
Yaşamlarını Allah'tan ve dinden uzak geçirmiş kişiler, azaptan kurtulmak için yalvararak Allah'tan bağışlanma dilerler. Yeniden dünyaya dönmek ve yitirdiklerini kazanmak için bir fırsat daha isterler. Ama kabul edilmez. Çünkü Kur'an'da bildirildiği gibi onlara, "öğüt alacak olanın öğüt alabileceği kadar bir süre" verilmiş, sonsuz ahiret hayatı, cennet ve cehennem hatırlatılmış ancak onlar bilerek gerçeklerden kaçmışlardır. İstekleri kabul edilip dünyaya yeniden döndürülseler bile inkâra devam edecekleri, "Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir..." (Mü'minun 3; 100) ayetiyle haber verilir.
İmtihan mekânı dünyayı gerçek yurt edinen, verilen süreyi ve tanınan fırsatları değerlendirmeyen inkârcılar, ölüm anından başlayarak Allah'ın vaadinin gerçekliğine tanık olurlar. Oysa Allah, müminlere tanıdığı tüm imkân ve fırsatları onlara da vermiştir. Ancak onlar dünya hayatının bu geçici süslerini sahiplenmiş, Allah rızası için kullanmamışlardır. Gerçek yurdun ahiret olduğunu, sorumluluklarını ve kulluk etmeleri gerektiğini hiç düşünmemişlerdir. Bunu şimdi şu an düşünüyor olmak, içlerindeki pişmanlığı daha da artırır.
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orada (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır 35; 37)
İnkâr edenlerin azap dolu pişmanlıkları -Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar devam edecektir. Oysa böylesine büyük pişmanlığı yaşamamak insanın elindedir. İnsan ölümün ve ahiret hayatının gerçekliğini kavramak için, onlarla karşılaşacağı zamanı beklememeli kuşkusuz. Yalnızca Allah'ın vaadi yeterli olmalı.
O halde henüz ölümle karşılaşmadan yapılacak en akılcı davranış Allah'a sığınmak ve O'nun rahmetini dilemektir. Ölümü düşünmemek, ölümden söz etmemek, hatırlatıldığında uzak durmak devekuşu mantığı gibidir. Hiçbir şey ölümün yakınlığı gerçeğini değiştirmez. İnsana yarar sağlayacak olan, ölümü her an hatırda tutmak ve dünyada verilen süreyi kulluk bilinci içinde yaşamaktır.
Aslında ölümü sıkça hatırlamalı, sıkça da hatırlatmalı. Ancak zaman değerli; nefsinin sesine kulak kesilmiş ama vicdanını işitmemekte direnen insanla çok fazla vakit kaybetmemek lâzım, sizi de işitmez.
Eğer Allah, onlarda bir hayır görseydi muhakkak onlara işittirirdi... (Enfal 8; 23)
Süreç zorlu da olsa bir operasyonla görmeyen gözlerinin açılacağını öğrenen insan her acıyı göze alır. İnanan insan da aydınlığa kavuşacağını umut ederek yaşadığı tüm zorluk ve sıkıntılara sabır gösterir. Ve ne kadar fazla zorluk isabet ederse, Rabb’ine olan sadakatini kanıtlayacağı fırsatlar da artar. Kaldı ki Allah üst üste zorluk yaşatmaz. Kolaylıkların arasındadır zorluklar ve belirlenmiş olan zamanda son bulur.
Yaşarken, daha acısının, daha zorunun olamayacağını düşündüğümüz sıkı imtihanları, üzerinden zaman geçtikten sonra gülümseyerek bile anlattığımız olur. Allah bize özel bir film yaratmıştı; ara sıra geriye dönüp düşünmek lazım. Ama takılmadan, sadece ders çıkarmak için.
Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz ölüme aynı yakınlıktayız. İnsanların bir taraftan ölürken, diğer taraftan yenilerinin dünyaya geliyor olması bizi gaflete düşürmemeli. Hiç doğan olmasa, sürekli ölümlere tanık olsak ve çevremizdeki insanların sayısı gittikçe azalsaydı nasıl panik olurduk. Geriye dönüp baktığımızda, yaşadığımız yılların ne kadar da çabuk geçtiğini düşünürüz. Yaşayacağımız yıllar da aynı hızla geçecek unutmayalım. Ki yavaş da geçse ölüm sonunda bizi bulacak... Zaten dünyanın nesi var insanı çekebileceği? Ecir toplamaktan başka…
Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir. (İnsan 76; 29)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.