M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Nara’nın Geyikleri

Nara’nın Geyikleri

İnternette NARA’NIN GEYİKLERİ kelimeleriyle arayınız ve lütfen en az yarım saat karşınıza çıkacak resimlere bakınız, konuyla ilgili yazılar okuyunuz.

Nara bir Japon şehri. Özelliği şu: O şehirde binlerce geyik serbestçe dolaşıyor. Parklarda, bahçelerde, yollarda, meydanlarda, çarşılarda...

Nara’da insanlarla geyikler büyük bir barış ve muhabbet içinde dostça yaşıyor.

Geyikler insanlara zarar vermiyor, insanlar onlara zarar vermiyor.

Nara bir sevgi şehridir. Bizden binlerce kilometre uzaklıktaki o şehir bize örnek olmalıdır.

Şu anda Nara’da olmak isterdim. Geyiklerin yemesinde sakınca olmayan bir şeyler alır, bir kenarda hem bendeniz yer, hem onlara ikram ederdim.  Eminim o güzel hayvanlarla haşir neşir olduğum o anlarda bütün üzüntülerimi unuturdum.

Nara, geyikle tedavi tıbbının merkezidir.

Bir hanım bir kenara oturmuş, bir geyik yanına gelmiş, başını kadının omuzuna dayamış... Bu resmi muhakkak bulun, dakikalarca seyredin, sakinleşecek, huzur bulacaksınız.

Bizde Nara gibi geyikli (veya ceylanlı) bir şehir olabilir mi? Maalesef olamaz. Gözleri para hırsıyla dönmüş birtakım alçak canavarlar, korunma altına alınmış sevgi dolu o geyikleri geceleyin yakalar, keser, dana eti diye satar.

Son yıllarda ülkemizde hayvanlara yapılan eziyetlerle ilgili haberleri okuyor ve üzüntüden kahr oluyorum.

Sokak kedi ve köpeklerini zehirleyerek öldürenleri en ağır şekilde kınıyorum.

On gün olmadı, şöyle bir haber okudum: Kanadada bir yerde, her yıl yapılageldiği üzere  gürültülü patırtılı bir festival (veya fuar) yapılacakmış. Orada bir yere bir su kuşu yuva yapmış, yavru çıkartmış. Kuşun yuvasını bozmamak için belki de bu sene festival yapılmayacakmış.

Bizde de birkaç sene önce, inşaat için getirilmiş kum yığınları içine kırlangıçlar yuva yapmıştı da, inşaatın sahibi, yavrular uçuncaya kadar inşaatı durdurmuştu. Bravo!.. Allah onun işlerini rast getirsin.

Toplum içinde öyle canavarlar var ki, zavallı kedilerin köpeklerin ayaklarını kuyruklarını kesmekten vahşi bir zevk alıyor.

Kim kabahatlidir. Hiç şüphe yok ki, öncelikle devlet, düzen, sistem, eğitim, idareciler, sorumlular kabahatlidir.

Sultan Abdülhamid zamanında İstanbul’da on binlerce sokak köpeği vardı. İdareyi Jön Türkler ele geçirince, Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil Topuzlu bu zavallı hayvanların hepsini toplattı, Marmaradaki  Hayırsız Adaya attırdı. Orada açlıktan, susuzluktan, birbirlerini parçalayarak feci şekilde öldüler.

Bu köpek kıyımından sonra Osmanlı devleti çöktü.

Resulullah efendimizin (Salat ve selam olsun ona) siyretinin en küçük hadisesi şudur. Bir gün Medine ile Mekke arasında boş bir araziden geçerken, bir kenarda küçük yavrularını emziren dişi bir köpek görmüş. Hemen birini çağırmış, ordumuz buradan geçinceye kadar bunlara göz kulak ol, başlarında bekle, bir zarar gelmesin demiş. Bu anlattığım vak’a birçok kaynakta yazılıdır. Hattâ ünlü İngiliz oryantalisti, M. Watt “Mohammad Prophet and Stateman” adlı kitabında zikr ediyor.

Müslümanlıkta köpek, pek itibarlı değildir. Peygamberin şefkati, koruması, barışı, getirdiği güven o anne köpeği ve yavrularını bile himaye etmiştir.

Bırakın hayvanları, zamanımızda insanlar bile güvende değil.

On sene oldu mu? Bursada zalim bir şoför otobüs durağına dalmış ve beş zavallı kadını biçip öldürmüştü.  Ne kadar içeride kalmıştı? On ay!.. Adam başına iki ay... İşte bizim güvenliğimiz, işte bizim adaletimiz.

Oldukça yeni bir vak’a: Van gölünde koruma altına alınmış inci kefallerini gizlice avlamışlar. Tam beş yüz kilo...

Niğde taraflarında canım bir yaban koyununu vurmuşlar, cesedinin üzerine ayaklarını koymuşlar, sırıtırak fotoğraf çektirmişler.

Kedi yavrularını zift kazanına atmışlar...

Ya küçük çocuklara yapılanlar...

Zalim avcıların kıyımları yüzünden ülkemizde kuş, tavşan, keklik, sülün, ceylan, dere kenarlarında kunduz kalmadı.

Eskiden Boğaziçinde fok yaşarmış...

Yeni nesiller kuş sesine hasret kaldı.

Oturduğum apartmanın bahçesinde ağaçlar var. Kargalar, saksağanlar, bazen papağanlar... Balkonuma gelip yem yiyen kumrular…

Dağ serçeleri vardı,  artık onları göremiyorum.

Sansarlar da kayboldu.

(Not: Evimi, istimlak bedeli ödemeden elimden almak istemişlerdi. Bendenizi ahir ömrümde bu felaketten kurtaran Recep Tayyip beyefendiye bir kere daha teşekkür ederken, devletin tapu sicilleri ile en meşru ve hukukî şekilde sahip olduğum malımı bir kuruş bile ödemeksizin (üstelik mahkeme masrafları bana ait olmak üzere!) elimden almak, beni âhir ömrümde sokağa atmak isteyenleri lânetliyorum.)

Tekir kedim bendenizi çok seviyor. Kucağıma çıktığı zaman derin derin kokluyor.

Ayasofya camiinin hünkar mahallindeki mescide Cuma namazı kılmaya gittiğimde, simitçiden bir açma alıp, ufalayıp serçelere veriyorum. Serçeler büyücek bir parçayı gagalarıyla kapıp güvenli bir yerde yiyorlar.  Japonyadaki serçeler belki bu kadar ürkek değildir ama bizdekiler haklı olarak insanlara güvenmiyor.

Yine internetten arayıp bulup mütalaa etmenizi istirham ediyorum: Dünyanın birçok yerinde parklarda bahçelerde kuşlar ihtiyarların ellerine avuçlarına konup tane yiyorlar.

**

Allah Japonlara rahmet ve keremiyle muamele buyurup hidayet versin. Bizi de ıslah buyursun. Islah olmazsak başımıza taş yağacağından korkuyorum.  Japonlar, bizim bugünkü halimizi görürler ve asıl İslam’ın, Müslümanlığın ne olduğunu kitaplardan öğrenmezlerse...)

(Edebiyat kültürünü ilerletmek isteyenler, İnternetten  Fuzulî’nin Leyla ve Mecnun’daki “Gördü ki bir avcı dam kurmuş / Dâmına gazeller yüz urmuş / Bir âhu esir-i dâmı olmuş / Kan yaşı kara gözüne dolmuş / Boynu burulu ayağı bağlu /Şehla gözü nemli canı dağlu...” mısraları ile  başlayan şiirini baştan sona kadar okusunlar.  Açıklamalarına da göz atsınlar. )

**

İslam merhamet dinidir.

Hadîs: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Sahih-i Müslim)

Hadîs: “Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsinler.” (Ebu Dâvud)

Merhamet nedir?.. Merhamete layık her canlıya, her şeye merhamet edip acımaktır.

Merhamete layık olmayanlar var mıdır? Maalesef vardır.

Beş yaşındaki bir çocuğun ırzına geçmiş, sonra başını taşla ezerek öldürmüş, cesedini parçalayıp torbalara koymuş, çöpe atmış. Böylesini âdil şekilde muhakeme eder ve asarsın. Onu idam etmemek, toplumu, suçsuzları idam etmek olur.

Adam seni öldürmek istiyor, silahının namlusunu sana doğru doğrultmuş, eli tetikte...  Sen ondan atik davranır ve onu öldürürsün. Bu nefs müdafaasıdır.

Kobra yılanı dikilmiş, üzerine atlayıp zehirleyip öldürecek... Sen onu vurursun.

Savaşta düşman seni öldürmeye hazırlanıyor, sen onu öldürürsün.

Yaralanıp esir düştü mü, merhamet başlar. Yaralarını tımar edersin, su ve yiyecek verirsin, bir yatağa yatırırsın.

İslamda denizlere, göllere, nehirlere, dağlara, vadilere, bitkilere, zararsız böceklere, bütün mahlukata merhamet esastır.

Bitki örtüsünü hasis menfaatleri uğrunda tahrip eden aç gözlü canavar rantçılar merhametsizdir. Er veya geç, günün birinde ilahî bir sille yiyip belalarını bulacaklardır.

O zavallı köpek yavrusunun ayaklarını ve kuyruğunu kesen acımasız canavarın bu dünyada keyf ve zevk içinde yaşayacağını sananlar yanılıyor.  Belalar, silleler, tokatlar, azaplar, musibetler, o habisi gölgesi gibi takip edecektir.

Bir Müslümanın kendisine yapabileceği büyük iyiliklerden biri merhametli olmaktır.

Merhametsizin en büyük kötülüğü kendisinedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi