Gelelim O Sorunun Cevabına 4
Ne demiştik hatırlayalım:
“Her neyse, dinimiz İslam sadece iman, ibadet ve ahlak değildir. Aynı zamanda dünyamızı da düzenleyen bir dindir. Yani dünyada yaşarken ev ve aile hayatımıza, sosyal ve siyasi hayatımıza, ziraat, ticaret, sanayi, iktisat, ekonomi gibi iş hayatımıza, hukuk, eğitim ve terbiye hayatımıza bir yasal düzenleme getirir. Üstelik bu kendi yasalarını, kanunlarını korur ve başka kanunların reddini ister. Bunu da iman şartı kılar.
Bu ne demek?”
İşte o cevap:
Eğer dünya işlerimiz, yani evlenmemiz, boşanmamız, işimiz, memuriyetimiz, ticaretimiz, hukukumuz, mahkememiz, yönetimimiz İslam’ın emir ve yasaklarına göre, haram ve helallerine göre, ahkâm ve şeriatına göre, yani kanun ve yasalarına göre değilse, bizim Müslüman oluşumuz laftan ibarettir. Lafla peynir gemisinin yürümediği gibi, böyle bir din de yürümez. Allah Teâlâ’nın katında itibara alınmaz. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz (sav)’in “din muameledir” hadisi çok önemlidir.
Biz iman ile ilgili yazdığımız yazılarda “iman amel ilişkisini” göstermiştik. Şimdi burada uzun uzun tekrar etmeyi gereksiz görüyoruz. Şu kadarını bilelim ki, Allah Teâlâ’nın kanunlarına her Müslüman itaat etmelidir. Emirlerine ve yasaklarına, haramlarına gönüllü uymalıdır. Buna rağmen, dinin emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına uymayanlara bakılır.
Eğer bunlara iman ettiği halde sırf tembellik veya menfaatinden, zevklerinden ötürü uymuyorsa, asidir, günahkardır, fasıktır, facirdir; derhal tövbe etmeli ve isyandan itaate dönmeli, geçmişteki eksikliklerini tamamlamalıdır.
Eğer bunlara iman etmediği, kabullenmediği için uymuyorsa, veya dinin emri olduğuna iman etmesine rağmen beğenmediği, çirkin gördüğü, faydasız bulduğu için uymuyorsa, kesinlikle dinden çıkmıştır, kafirdir, mürteddir. Onun “ben Müslümanım” demesinin hiçbir kıymeti yoktur. Evet, din muameledir, laf değil, icraat ister.
Adam namaz kılıyor, elinden teşbih düşmüyor, hacca da gitmiş, sakal da bırakmış, ama ticarette, sanatta herkese kazık atıyor, haram yiyor, kaba diliyle herkesi incitiyor, hak hukuk tanımıyor. Bu adamın namazı, haccı, zikri, sakalı onu kurtaramaz. Çünkü din muameledir. Muamelesi kafir olanın kendisi nasıl Müslüman olacaktır. Ziya Paşa ne güzel demiş:
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbei aklı eserinde.
Kişinin dini de, aklı da, ahlakı da işinden belli olur. Dil kalbin tercümanı olduğu gibi yapılan işler de kişinin dinini gösterir.
Bu gerçeği bilen ve zamanımızda dinin dünya ahkâmının unutulup uygulanmadığını gören, şeriatın sanki göğe çekildiğine üzülen bazı dostlar, Müslüman imajının yara alması karşısında muzdarip olarak fakire, “Hocam, çarşı pazarda göremiyoruz. Din muameledir diye bir kitap yazsanız da alıp okusak, okutsak” dediler.
Ben de kendilerine “İslam’ın Özeti” kitabımı hatırlattım. Okumadıkları için mahcup olmakla beraber, “daha kısa ve sadece muamele olan” bir kitap yazmam ricasında ısrar ettiler.
Biz de hayra teşvik eden dostları kıramadık. Adı geçen kitabımızdan da faydalanarak bu konuda müstakil bir kitabı yazdık. Rabbim basım ve yayımını nasip etsin ve faydalı kılsın.
Ah, okunacağını bilsek, her önemli konuda özet veya orta halli kitaplar yazardık. Bizim bir belimizi kıran da dini öğreten kitaplara yapılan o kabul edilemez muameledir.
Eğer okumaz ve dinimizi öğrenmezsek, ölür gider, muhafazakarlığı dindarlık sanırız. Öldükten sonra ayıkmanın bir faydasının olmadığını bilmem ki bilmeyen var mıdır?