Hastalık İmtihandır
Kur’an-ı Kerîm’de insan gerçeğini buluyoruz. Onu en iyi anlatan, hiç şüphesiz onu en iyi bilen yaratandır. İnsan nasıl bir varlıktır, bu dünyaya niçin gelmiştir, nelerle karşılaşacaktır, sorunlarını nasıl çözecektir, gidiş nereyedir, akıbet nedir? Daha buna benzer bir yığın sorunun cevabını felsefe, sosyoloji, tıp, psikoloji, tarih ve sair kitaplarda arayanlar, gerçeğin bütününe asla erişemeyeceklerdir. Onu Kur’an-ı Kerîm’de aramak gerekir asıl.
Kur’an-ı Kerîm’den kaynaklanan iman, insanın başına gelen belaları, sebeplerini ve kurtuluş yollarını da açıklar. Böylece acılara, musibetlere, belalara, kısacası hayatın topyekun sıkıntı ve zorluklarına dayanma, direnme, katlanma, yani sabretme ve tahammül gücü verir insana. Zira inanan insan için acı olan olaylarda bile bir rahmet vardır, bir güzel taraf barındırır, eğer iyi bakar da görebilirse.
Ancak insan için çıplak bir gerçek vardır; denenecektir. İnsan, İslam dinini bilme, öğrenme, yaşama ve yaşatma, toplumsal hayatı Allah Teala’nın iradesine göre inşa etme, sosyal ilişkileri ahlak ve erdem üstüne kurma ve temiz bir hayat yaşama açısından hiç şüphesiz denenecektir. Tıpkı bizden öncekilerin denendiği gibi, dünyaya gelen her insanın imtihan edilmesi, Allah Teâlâ’nın genel bir kanunudur:
“Müminler sadece "İman ettik" demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tabi tutulmayacaklarını mı zannettiler? Biz elbette kendilerinden önce yaşamış olanları denedik. Allah elbette şimdiki müminleri de imtihan edip iman iddiasında sadık olanlarla, samimiyetsiz olanları ortaya çıkaracaktır. Kötülükleri işleyenler hükmümüzden kaçıp kurtulacaklarını mı zannettiler? Ne fena hükmediyorlar.” (Ankebut, 2-4.)
İnsanın sınav konuları da bellidir:
“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, "Biz Allaha aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" derler. İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Hidayete erenler de ancak onlardır.”
Ayette geçen “İnna lillah ve inna ileyhi raciûn” cümlesinin manası, "Biz Allaha aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" demektir. Böyle demeye, “istirca” denir. Bu ayet, İslam ümmetine Allah’ın en büyük lütuflarındandır. Özellikle acı musibetler, sıkıntılar, eza ve cafalar karşısında "Biz Allah'a aidiz" diyerek mümin malını ve canını Allah’a teslim etmektedir. Zira bütün kâinatın ve içindeki varlıkların O'nun yaratıkları olduklarını, O'nun kendi mülkünde dilediği işi dilediği gibi yapmasının hakkı olduğunu hatırlar. Böylece mü’min, kendisini o muazzam güç ve kuvvet kaynağına bağlayarak, oradan aldığı güçle her türlü musibetin üstesinden gelir.
Yeraltından çıkarılan ham maden halindeki altının toprak ve sair cürüfattan temizlenmesi için ateşe atılması gibi, insanın da kötü huylarının, olumsuz yanlarının açığa çıkarılarak giderilmesinde bu çileli imtihanların, bu acı ve musibetlerin gerekliliği vardır.
İnanan insan için her olayın bir güzel yanı vardır dedik. Efendimizin (a.s.) ifadesinden de anlıyoruz ki, müminin başına sevindirici bir şey gelirse şükreder, bundan ecir ve sevap kazanır. Haliyle bu kendisi için hayırlı olur. Yok can yakıcı, üzücü bir bela ve musibet gelirse sabreder, bu da kendisine ecir ve sevab kazandırır, geçmişte işlediği hata isyan ve günahlara keffaret olur. Haliyle bu da kendisi için hayırlı olur. Bu gerçekten şaşılacak ve sevinilecek bir özelliktir ve dahi ancak mümin içindir.( Müslim’den naklen Rıyazu’s Salihin, I. 53. )
Ancak şunu unutmamak gerekir ki başımıza gelen bela ve musibetler, sadece ilahî bir imtihan sebebiyle değil, genellikle Yüce Allah’ın kesin emir ve yasaklarına uymadığımızdan kaynaklanmaktadır. Evreni yaratan Allah Teala, ona kendi kanunlarını da bildirmiştir. Evren o kanunlara gönüllü itaat ederek varlığını devam ettiriyor. Bu zamana kadar insanın yaşamadığı yerlerde, mesela göklerde gezegenler arasında bir kaos ve kargaşa yaşanmamıştır.
Bu konuyu biraz açalım mı?