Farkında Olmak
Rahmetli babamın gençliğinde ayaklarından kamyon tekeri geçerek kırmış. Ankara’da gurbet elde yalnız yatarken, karşısındaki bir ayağı kırık arkadaş gazete okuyormuş. İşi bitince babam istemiş gazeteyi, biraz vakit geçirmek için.
Adam:
- Ayağım kırık, gel al, demiş.
Babam çarşafla örtülü ayaklarını göstererek:
- Benimkinin ikisi de kırık, demiş.
Adam o zaman yatağından kalkmış ve tek ayak üstünde sekerek gazeteyi verip gitmiş yatağına. Babam diyor ki:
- Düşündüm de, tek ayağın kırık olması ne nimetmiş!
Öyleyse Hz. İbrahim (a.s)’in dilinden bizlere öğretilen şu duayı iyi anlamaya çalışalım ve gereğini yapalım:
“Allah, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, beni yediren ve içirendir. Hastalandığımda da bana şifayı verendir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihlerin arasına kat!”( Şuarâ, 26/78-83.)
Hz. Süleyman’ın dilinden bakınız buyurulmaktadır:
“Şükreden ancak kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük eden de bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O büyük kerem sahibidir”( Neml, 27/40.).
Bu âyette şükrün faydasının Allah’a değil kula yönelik olduğu ifade edilmektedir. Zira kul şükrederek Allah’a olan minnet borcunu ödemiş olur, ayrıca şükrettiği için O’ndan daha çok nimet umabilir. O yüzden aynı Peygamber Efendimiz nimetlere şükür konusunda bakınız Allah Teâlâ’dan nasıl yardım istiyor:
“Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!”( Neml, 27/19.)
Biz de herkes ve kendimiz için bu duaya “âmîn” diyoruz.