Mâturîdilik Hanefîlik
Osmanlı İslam devleti altı asır boyunca itikatta (inançta) Maturidîliği, fıkıhta Hanefîliği esas kabul etmiştir. Eş’arîliği ve diğer üç mezhebi de hak görmüştür, dışlamamıştır, onları da kabul etmiş, benimsemiştir.
Osmanlı, bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat devleti idi.
Osmanlı zamanında cahillerin, avam tabakasının, mukallitlerin dinî konuları tartışmalarına, mıncıklamalarına, ayağa düşürmelerine izin verilmez, buna iyi gözle bakılmazdı.
Sultan Abdülhamid’in devrilmesinden sonra iktidar Masonların, bir kısmı dinsiz Jön Türklerin, İslam karşıtı derin güçlerin, Gizli Yahudilerin, ajanların eline geçti ve dini içinden yıkmak için tartışmalar başlatıldı.
Son muktedir gerçek Halife Sultan Abdülhamid bundan 110 yıl önce devrilmişti. Bugünkü dinî manzaraya bakalım:
Medreseler kapatılmış olduğu için, Ümmeti uyaracak, aydınlatacak, bilgilendirecek icazetli ulema ve fukaha (Nadir istisnalar dışında) kalmamıştır.
Tekkeler kapalı olduğu için gerçek şeyhler ve mürşidler (nadir istisnalar dışında) kalmamıştır.
Dini içinden yıkmak isteyen derin güçler Ehl-i Sünneti kaldırıp, Kemalizme zarar vermeyecek içi boşaltılmış light ve ılımlı bir İslam türetmeye çalışıyor.
Arkalarında başka güçlerin bulunduğu İslam Feministleri...
Mutezile mezhebi sinsice yayılıyor.
Mezhepsizlik... Selefîlik... Onlarca bid’at fırkası ve hizbi...
Fazlurrahmancılık... Farmason Afganîcilik... Bigiyefçilik...
Sünnet ve hadis inkârcılığı ve yıkıcılığı...
İslam’ı inkâr eden Kur’an ve Resulullah düşmanı gayr-i Müslimlerin de ehl-i necat olduğu ve Cennete girecekleri bozuk inancı...
Bazı Müslüman geçinen Kriptoların Şeriat düşmanlığı...
Şer’î tesettürün mıncıklanması ve ortaya şeytanî bir tesettürün çıkartılması...
Milyonlarca bilmeyen, din hakkında ulu orta konuşuyor, tartışıyor.
Müstehcen yayın yapan dinsiz gazetelerde din magazini... Öpüşmekle oruç bozulur mu? Yılışık kahkahalar...
Evet, bugünkü ortam tam bir kaos ve anarşi ortamıdır.
Bundan kurtulmanın tek çaresi, bütün Sünnîlerin Ehl-i Sünnet İslamlığına sımsıkı sarılmaları ve dinî konuları tartışmaktan vazgeçmeleridir.
İtikatta ya Maturidî, ya Eş’arî olunacak ve tartışılmayacaktır.
Fıkıhta, ameliyatta dört mezhepten birine bağlanılacak ve tartışılmayacaktır.
İhtilaflı konularda tartışılmayacaktır.
On milyonlarca Ehl-i Sünnet Müslüman’ı için bir tek ORTAK “İslam İlmihali ve Talimatnamesi” hazırlanacak ve herkes dinini öncelikle bu temel kitaptan öğrenecektir. Bunu bitirdikten sonra bazıları hoca ile bazıları hocasız muteber, güvenilir din kitapları okunacaktır.
Cahillerin, icazetsizlerin, müfessir olmayanların, kötü niyetlilerin yaptığı Kur’an tercümeleri, mealleri, tefsirleri okunmayacak, bunlara itibar edilmeyecektir.
Bid’atçiler, reformcular, yerli oryantalistler, Kemalist ilahiyatçılar, düzenciler Sünnet ve sahih hadisler konusunda tahribat yapıyor.
Onlara kulak asılmayacak ve Sünnetin, İslam’ın ikinci ana kaynağı olduğu gerçeği kabul edilecektir.
Bu dediklerim tek ÜMMET teşkilatı ile, onun başında râşid bir İmam bulunmasıyla gerçekleştirilebilir.
Bugünkü kopukluk, dağınıklık, parçalanmışlık, bölünmüşlük içinde bu temel hizmet yapılamaz.
Kemalist, Mutezilî, mezhepsiz, light ve ılımlı İslamcı, Fazlurrahmancı, Bigiyefçi, Afganîci, şucubucudall ve mudil İlahiyatçılar İslam’ı, Müslümanları, Ümmeti temsil edemez.
Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığı ile bozuk fırkalar bir olamaz. Terazinin bir kefesine Ehl-i Sünneti, öbür kefesine ehl-i bid’at fırkalarının tamamını koysanız Ehl-i Sünnet ağır basar.
Osmanlı devleti altı asır (Eşariliği Şafiiliği Malikiliği Hanbeliliği de hak kabul ederek) Maturidilik Hanefilik temelleri üzerinde ayakta kalmıştır.
Daha önce bid’atlara sapan Emevî ve Abbasî Hilafetleri bu konuda Osmanlı ile boy ölçüşemez.
Mutezile itikadını kabul eden bazı Abbasi halifelerinin Ehl-i Sünnet büyüklerine yaptıkları zulümleri tarih kitapları yazıyor. Kur’an kadimdir dediği, mahlûktur demediği için İmam Hanbel hazretleri hapse atılmış, kırbaçlanmıştır.
Yine Abbasîler devrinde, Bizans ile esir mübadelesi (değiş tokuşu) yapılırken, Kur’an mahlûktur demeyen Sünnî esirler alınmamış, zavallılar Bizans’ın elinde bırakılmıştır.
Resulullah Efendimizin (Salât ve selam olsun sona), “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, bunların biri dışında hepsi Cehennemliktir” mealindeki hadisi her Müslüman tarafından bilinmelidir.
Bütün müşrikler, bütün kâfirler, bütün münafıklar, bütün fitneciler fesatçılar, bütün sömürgeciler, bütün gizli şer güçleri, bütün Tağutîler, bütün insî ve cinnî şeytanlar, Müslümanları bölmek, Ümmet bütünlüğünü yıkmak, mü’minleri başsız bırakmak için çalışıyor.
Bütün mü’minler de Fırka-i Naciyede, Ümmet bütünlüğünde, râşid bir İmama biat ve itaat etmekte birleşmelidir.
İlmi, ehliyeti olmayan hiçbir Müslüman din konusunda ileri geri, kendi re’y ve hevası ile konuşmamalıdır.
Hem Kur’an, hem Sünnet, hem Şeriat, hem Cemaat Müslüman’ı olmalıyız.
Bize sadece Kur’an yeter demek, Kur’an’a aykırı bir sözdür.
Peygamber bir postacı idi, dini tebliğ etti, işi bitti demek, küfre yakın bir sözdür.
Herkes eline bir Kur’an tercümesi alsın ve dinini kendi kendine öğrensin demek çok büyük bir metod yanlışıdır.
İnsan kendi kendine tıp kitapları okuyarak, doktor, mühendislik kitapları okuyarak mühendis olabilir mi? Doktor, mühendis olabilmek için üniversiteye gidip hocalardan, üstadlardan, profesörlerden okumak gerekir.
Çok takdir ettiğim, hizmette çok kıdemi olan İlim Yayma Cemiyeti, diğer bazı Sünnî sivil toplum kuruluşları ile ortaklaşa bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat hizmeti başlatmalıdır. Kurulacak ilmî heyetin başına Emin Saraç hocaefendinin getirilmesini teklif ve temenni ederim. Bu heyete hiçbir icazetsiz, ehliyetsiz, bid’atçi, Kemalist, mezhepsiz, telfik-i mezahipçi, Fazlarrahmancı, Bigiyefçi, Afganici, light ve ılımlı İslamcı alınmayacaktır.
Müslümanların birlik halinde olmaları, tek bir Ümmet oluşturmaları, râşid bir İmam’a biat ve itaat etmeleri temellerin temelidir. Bunu yapmazlarsa izzete kavuşamazlar, zillet bataklıklarına gömülürler.