Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hedef sahibi bir insan portresi: Köprülü Mehmed Paşa

Hedef sahibi bir insan portresi: Köprülü Mehmed Paşa

Hani ilkokuldan itibaren okuduğumuz tarih kitaplarında uzun ak sakallı, koca kavuklu bir adam fotoğrafı vardır…
Bu yazımda size onu anlatmaya çalışacağım. Zira o, hedefini belirlemiş, yüreğini hedefine kilitlemiş, emeğini ve çabasını yüreğinin yanına koymuş, sonunda bulaşıkçılıktan sadrazamlığa yükselip tarihe geçmiş örnek bir insandır.
Ayrıca, sadrazamlığa geldiğinde seksen yaşına girmek üzeredir ki, kırk yaşında çalışma hayatından elini-eteğini çeken “genç emekliler ordusu”yla, yaşı tembelliğe gerekçe yapanlara da belki ibret olur.
Ne zaman ilerlemiş yaşından yakınanları görsem, Koca Mimar Sinan ile Köprülü Mehmed Paşa’yı hatırlarım... Koca Sinan en muhteşem eseri Selimiye’yi sekseninden sonra inşa etti. Köprülü ise aynı yaşlarda ulaştığı sadrazamlığında tüm kurumlarıyla çözülmüş devleti âdeta yeniden inşa etti.
Sinan’ı bir münasebetle konuşuruz. Biraz geç de olsa, vefat yıldönümü münasebetiyle (31 Ekim 1661), bugün Köprülü Mehmed Paşa’yı konuşalım. Bulaşıkçılıktan sadrazamlığa uzanan serencama göz gezdirelim.
Sözün burasında hemen belirtelim ki, Osmanlı devlet sistemi bulaşıkçılıktan ya da odunculuktan (Baltacı Mehmed Paşa misali) sadrazamlığa yükselten bir anlayış içinde düzenlenmişti. Osmanlı sistematiğinde insan, Batı’da olduğu gibi, etnik kökenine, soyuna-sopuna göre değil, kabiliyetine ve çabasına göre değerlendirilir, bu değerlendirme sayesinde bir bulaşıkçı, ya da oduncu devletin “ikinci adam”lığına, yani sadrazamlığa kadar yükselebilirdi.
Bu anlayış öylesine yaygındı ki, 1575’de Arnavutluk’ta dünyaya gelen bir Boşnak çocuğu, bir gün “Osmanlı’ya sadrazam olma”yı kafasına takabiliyor, bu amaçla geldiği İstanbul’da bulaşıkçı olarak saraya giriyordu. Derler ya: Hayat sürprizlerle doludur. Osmanlı Sarayı’na bulaşıkçı olarak giren Köprülü Mehmed Paşa da kendi döneminin en büyük sürprizidir.
Saraydaki ilk işi bulaşıkçılık, ikinci işi aşçı yamaklığıdır. Çalışkanlığıyla göze girdi. Hızla yükseldi. Çorum Sancak Beyliği derken “Beylerbeyi” payesi ile Trabzon valiliğine atandı. Büyük hedefine doğru emin adımlarla ilerliyordu. Hurdasız ve dalaveresiz bir adamdı. Yükselmeyi ayak oyunlarında değil, çalışkanlıkta arıyordu. Köprülü Mehmed Paşa’nın hayatına bakınca, insan, kararlılığın, çabanın, çalışkanlığın, fedakârlığın, sabrın, gerektiğinde risk almanın ve kişisel inisiyatif kullanmanın ne anlama geldiğini anlayabiliyor. Sadrazamlığa getirildiğinde yetmişsekiz yaşındaydı. Sarayda Kösem Sultan’la Turhan Sultan arasındaki sürtüşme ayyuka çıkıyor, Yeniçeri ve Sipahi Ağaları (generaller) siyaset yapmaktan askerlik yapmaya vakit bulamıyordu…
Maliye bozulmuş, ordu siyasete girmiş, Anadolu’da Celali isyanları gemi azıya almış, her şey karman çorman olmuştu. Devlet mevkileri, para ile satın alınır durumdaydı. Bir valilik, bir kadılık hatta bir vezirlik, bir altın fazla verenin üstünde kalıyordu.
Devletler de, tıpkı insanlar gibi, zaman zaman sıkıntılara ve krizlere düşebilirler. Önemli olan böyle durumlarda doğru tercihler yapmak ve doğru insanlara görev vermektir. Bu Osmanlı’yı 500 sene zirvede tutan sırdır.
O tarihte onbeş yaşlarında bir genç olan Sultan IV. Mehmed (Sultan I. Mustafa ile Hatice Turhan Sultan’ın oğlu Avcı Mehmed) çaresizlik içinde kıvranıyordu. Dirayetli bir sadrazam bulma ümidiyle bazen günde iki sadrazam değiştirdiği bile olmuştu. Devlete müthiş bir istikrarsızlık hâkimdi: Yedi yılda 15 sadrazam değişmesi, bu istikrarsızlığın boyutlarını gösteriyordu.
Köprülü Mehmed Paşa bu şartlar altında sadrazam oldu (1657). Ne yakındı, ne de yüksündü: Zaten zorlanacağını biliyordu. Bütün gücüyle icraata başladı… Fakat daha ilk günlerde, devleti kendi ikballeri istikametinde kullanmak isteyen bir güruhun itirazıyla karşılaştı: “Yetişmiş kadroları tırpanlıyor, yaptıkları töresizliktir, bu gidişte ısrar ederse devletin muvazenesi bozulur” dediler. Bozulan kendi muvazeneleri ve çıkarlarıydı, Köprülü bunu çok iyi biliyordu. Ne var ki, yem borusu kesilenlerin sesi Padişah’a kadar ulaştı: “Böyle zamanda devlete genç bir sadrazam lâzımdır, oysa Köprülü Paşa’mız yerinden kalkamayacak kadar ihtiyardır; yarın öbür gün emr-i hak (ölüm) beklediği için de işleri aceleye getirmekte, bu yüzden eline yüzüne bulaştırmaktadır.”
Söylentilerden etkilenen gencecik Padişah, ihtiyar Sadrazamı Köprülü Mehmed Paşa’yı huzuruna çağırdı ve ikaz etmek istedi: “Acele ediyorsun, şikâyetler ayyuka çıktı. İcraatlarınızı zamana yaymanız daha münasip olacaktır.”
Buna Köprülü’nün verdiği cevap son derece sert, ama netti: “Hükûmet idaresi başkalarının (yani padişahın) elinde olunca iş görmek mümkün değildir. Benim yaptığımı başkaları bozmak isterse, devlette fesat olur. Ruhsat verirseniz, sadrazamlıktan çekilmek isterim.”
Sadrazamlık mührünü öpüp başına koyduktan sonra, Padişah’a uzattı: “Buyurunuz Mühr-i Hümâyununuzu Hünkârım, artık benden daha elyak olana verursuz.”
Bereket versin Sultan IV. Mehmed, yaşlı sadrazamın istifasını kabul etmeme basiretini gösterdi. Bir daha işlerine karışmayacağına dair söz verdi. Güvenini tekrar belirtti ile ve hattâ yetkilerini artırdı.
Zaten Sultan IV. Mehmed’in en iyi icraatının Köprülü’yü sadrazam yapmak olduğunda tarihçiler müttefiktir.
Sonunda Köprülü, bütün olumsuzlukları bastırdı. Anadolu'yu kasıp kavuran “Celâli terörü”nü kararlı bir vuruşla bitirdi. Maliyeyi, pratik yollardan hareket ederek düzenledi ve güçlendirdi. Askerlikten çok siyasete meraklı olan generalleri ordudan ayıkladı. Bu ordu ile Çanakkale Boğazı’nı tıkayan Haçlı donanmasını perişan ederek püskürttükten sonra Erdel üzerine yürüdü. Büyük bir zafer kazanıp İstanbul’a döndü.
Bunca icraatının arasına bir sürü de hayır eseri inşa etti: Ülkeyi baştan başa camilerle, mekteplerle, hanlarla ve köprülerle donattı. Vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi