Anne-Baba kafir de olsa
Her sene Amerika’dan şöyle birkaç haber geçer ajanslarımıza: “Kırk yıllık mahkumun, suçsuz olduğu ortaya çıktı ve tahliye oldu.”
Şimdi bu haberi okuyan bir hayran: “Amerika’da hakimler var.”
Kırk yıl altmış yıl, otuz yıl yatıp suçsuzluğu anlaşılınca tahliye olanların yüzde doksan dokuzu siyahilerden olur, cinayeti işleyip suçu siyahinin üzerine atan, savcılık yapan, mahkumiyet kararını veren de çoğunlukla beyaz olur.
Başkası üzerinden ahkam kesmek kolay olur.
Kendimizi yoklayalım.
En yakınınızdan ve en sevdiklerinizden biri, isteyerek veya kaza sonucu bir suç işledi.
Suçu işleyeni yalnız siz gördünüz, sizden başka şahit yok.
Çekip gittiniz. Görevliler, suçu işleyeni aramaya devam ederlerken suçsuz biri üzerine yürürler, yan delillerden adama doğru yaklaşırlar ve karakolda baskılar sonunda suçlu durumuna girer ve mahkeme ağır bir ceza vermek üzere.
Siz, ne yaparsınız?
Veya sevdiğiniz adamla, bir başka zanlı üzerinde araştırmalar yapılırken, öbür zanlı üzerinde kanaatler ağır basmaya başladığı ve ağır bir ceza ila karşı karşıya kaldığı anda ne yaparsınız.
Bizim, Allah ve Resulünden sonra en çok sevdiğimiz ve sevdiklerimiz vardır.
Başta Kur’an ifadesiyle kendimiz, anne-babamız ve akrabalarımızdan biri bir yanlış yapsak veya yapsa Rabbimiz bizim adaletten ayrılmamamız gerektiğini emreder:
“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve akrabanız aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti yerine getirenlerden olun. İster zengin, ister fakir olsun fark etmez. Allah onlara daha yakındır. Adaletten yüz çevirerek nefsin arzusuna uymayın. Şayet dilinizi eğer veya yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa Suresi ayet 4/135)
Cağaloğlu’nda, güzel bir salonda, Kur’an-ı Kerim’i herkese açık olarak baştan sona kadar anlatırken dinleyenlerin çoğunluğu avukatlardan meydana geliyordu.
O avukatlardan biri ki, benim İstanbul’da edindiğin dostların en saygınlarından biriydi. Dersten sonra, “Hiçbir zaman haksız bir adamın davasını almadım. Kazanabileceğimi bilsem bile adamın haksızlığını anladığım anda davayı almadım.
Ancak bugünkü ayette ‘Kişi fakir de olsa, zengin de olsa adaletten ayrılmayın’ diyor.
Siz de açıklarken Türkiye’nin en zengini hakkında en fakir bir işçisi hak iddiasıyla dava açsa, siz de o konuda zenginin haklı olduğunu bilseniz, siz doğru olanı söyleyeceksiniz. Fakir haklıysa onu, zengin haklıysa zenginin tarafında olacaksınız dediniz.
Ben, kolu iş esnasında kopan bir işçinin avukatlığını yaptım. Bilirkişi raporlarına göre işverenin hiçbir kusurunun olmadığı, işçinin kendi kusuru nedeniyle elini kaybettiği ortaya çıkınca ben yeni bir bilirkişi istedim ve akla hayale gelmedik bir yoldan bilirkişi raporuyla işçiyi haklı durumuna geçirdim ve bütün haklarını aldım. Şimdi ben ne yapayım?”
“O işadamına git ve bu ayeti ve o günkü yaptığın haksızlığı anlat ve helallık dile” demiştim.
Haklı kral veya köle, patron veya işçi, general veya er, zengin veya fakir… hiç fark etmez haklı olanın yanında olunacak.
Babanız veya anneniz, birisine haksızlık yaptığında annenizin haksızlığını söyleyin ama yine annenize iyilik yapmaya devam ediniz.
Hatta babanızın yaptığı haksızlığın tazminatını gücünüz yetiyorsa siz ödeyiniz, ama haklının yanında yer alınız, babam diye haksızken haklı çıkarmaya çalışmayınız.
Müşrik, putperest anne ve babaya bile iyilik yapmayı emreden Rabbimiz, eğer putperestliğe, ateistliğe, deistliğe ve bütün pisliklerin her çeşidine en sevdiğiniz davet ederse yine de onlara iyiliğe devam edeceğiz ama inkar emrini tutmayacağız:
“Hakkında bilginin olmadığı şeyi, bana ortak koşman için, anne ve baban seni zorlarsa, sakın onlara itaat etme. Bu dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelenin yoluna uy. Sonra dönüşünüz banadır. Yaptıklarınızı size haber veririm” buyuruyor Rabbimiz. (Lokman Suresi ayet 31/15)
Sevgili Peygamberimizin eğitiminden geçen Abdullah bin Ravaha, Hayber Yahudilerinden vergi toplamaya gönderildiğinde Yahudiler ona rüşvet teklif ederler. O da şöyle cevap verir:
“…Ey Yahudi topluluğu, Allah’a yemin olsun ki siz, benim yanımda Allah’ın yarattıklarının en sevimsizisiniz. Ama bu durum, beni size haksızlık yapmaya götürmez. Bana sunduğunuz rüşvet bize haramdır. Biz haram yemeyiz’ dedi. Yahudiler: ‘Yer ve gök işte bu adalet üstünde durur’ dediler.” (Malik, Müvatta, K. Müsakat, bab 1)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.