Nene Hatun ve kadın kimliği
Kadın, Peygamber Efendimiz’in vahye dayalı olarak gerçekleştirdiği “Yürek inkılâbı”nın hem özü ve özeti, hem de İslâmi dönüşümün hayata yansımasıdır.
Peygamber inkılâbı “kadın hakları” temeline oturmuştur. Bu sebeple önce diri diri gömülen kadın kurtarılmış, Efendimiz, sevgili kızı Hz. Fatıma’nın doğmunu bütün çevreye iftiharla duyurmuştur. Bu sadece kadının kurtuluşu değil, aynı zamanda kutsanmasıdır. Şu halde kadın-erkek münasebetleri hakkaniyet esasına oturmalı, “kul hakkı” zemininde gelişmelidir ki, “Ferminizm” gibi, Batı’lı normlarda hayat kavgaya dönüşmesin.
¥
Söze gelince yüzde 90’dan fazlamız Müslüman… Buna rağmen bu ülkede kadın, “kadın kalma hakkı”nı yeteri kadar kullanamıyor… Ya çalışma hayatına sürüklenip, erkek gücüyle mücadele zorunluluğu içinde “erkeksi”leştiriliyor, ya bir şekilde tacize uğruyor, ya da siyaset ve kıyafet dayatmasıyla yüz yüze geliyor…
Kısacası bir şekilde, “özel hayat alanı”n dışına itilip sosyal anlamda hâlâ gömülüyor!
Kadının dövüldüğü, horlandığı, aşağılandığı, tacizlerle istismar edildiği yahut “kamusal alan” gibi, asıl var olmaları gereken bazı alanlardan “kıyafet” bahanesiyle dışlandığı bir dünyaya bir kadın kahramandan söz etmek ilginç olabilir.
Bu kadın, Erzurum Savunması’nın yıldönümü (9 Kasım 1877) münasebetiyle gündeme aldığımız Nene Hatun’dur…
¥
Şimdi mümkünse hafızalarınızı geri sarın, gidin taa 1877 Kasımı’na…
Yer Erzurum… Mevki: Aziziye Tabyaları… Vakit sabaha karşı… Tarihe “93 Harbi” olarak geçen Osmanlı-Rus savaşı Doğu Cephesi’nde bütün şiddetiyle devam ediyordu… Gazi Ahmed Muhtar Paşa komutasındaki kuvvetlerimiz, bir süre önce Erzurum’a saldıran Moskof’u tepelemek üzereyken, hiç hesapta olmayan bir “arıza” çıkmıştı…
Türk ekmeğiyle yüzyıllar boyu beslenen yerli Ermeniler, çeteler kurup Erzurum’a saldırmış ve uyuyan askerlerimizi keserek tabyayı ele geçirmişlerdi. Arkadan gelen Rus askerleri kolayca tabyaya girmişti.
Haber Erzurumlulara ulaşınca kıyamet koptu. Sabah ezanından önce minareye fırlayan imam ve müezzinler haberi tüm Erzurum’a duyurdular.
Minarelerden yapılan çağrıyı Hatun Gelin de duymuştu…
Henüz 28 yaşındaydı. Üç yıl kadar önce evlenmiş, üç ay önce Nazım adını verdiği bir oğlu dünyaya getirmişti. Köyü, Aziziye Tabyası baskınından sadece onbeş gün kadar önce Ruslar tarafından işgal edildiği için, ailesiyle birlikte Erzurum’a göçmüş, iki küçük odadan ibaret kerpiç bir eve sığınmıştı. Ağabeyi birkaç gün önce ağır yaralı olarak cepheden eve dönmüş, o gece kollarında şehit olmuştu.
Hatun Gelin, o gece, iki odalı kerpiç evin bir odasında hem bebeğini sallıyor, hem de ağabeyinin ruhuna Kur’an okuyarak sabah namazını bekliyordu.
Ezan öncesi minarelerden gelen çağrıyla irkildi. Aziziye Tabyası düşman tarafından basılmış, tüm askerlerimiz şehit edilmişti…
Allahını seven yardıma çağrılıyordu…
Herkes silah namına ne varsa almalı, Aziziye Tabyası’nın imdadına koşmalıydı.
Hatun Gelin dikkat kesildi…
Sokak tarafından gürültü, Aziziye tarafından yoğun silah sesleri geliyordu. Beşikte her şeyden habersiz, masum mazlum uyuyan bebeğine baktı.
Son kez emzirdi… Sonra sabah namazını kıldı.
Bebeğini öptü, kokladı: “Nâzım’ım seni bana Allah verdi, ben de seni O’na emanet ediyorum” dedi…
Beline bir satır soktu. Eline şehit ağabeyinin tüfeğini aldı ve hızla tabyalara doğru koşmaya başladı.
Tabyalarda mevzilenmiş çeteler ve düşman askerleri, kendilerine doğru akmakta olan iman selinin karşısında fazla tutunamadılar.
Modern silahları vardı, ama hiçbir silah bu kararlı ve imanlı insan selinin karşısında etkili olamıyordu.
Dadaşlar tabyaların demir kapılarını bir kâğıt gibi ezerek düşmanın üzerine atıldılar.
Çarpışma çok kanlı oldu. Bin şehit verdik. Ama Aziziye Tabyası ve Erzurum kurtuldu.
Hatun Gelin bakındı. Ermeni çetecilerden birinin yerinden söküp yere attığı bayrağı kaptığı gibi yerine dikti. Sonra yaralılarla meşgul olmaya başladı.
Oysa kendisi de omzundan yaralıydı ve kan kaybediyordu. Doktorlardan biri bunu söyleyince, “Ben kadınım, önemi yok” dedi.
“Kadınlara nasılsa değer vermiyorsunuz” mu demek istedi, yoksa “Kadınım, dayanıklıyım” mı demeye getirdi, kimse bilmiyor.
“Ben kadınım” dedi yalnızca, “önemi yok.”
Sahi, önemi yok mu?
(“Nene Hatun” adıyla tarihe geçen bu kahraman Türk kadını, 22 Mayıs 1955’de, 98 yaşında vefat etti. Kurtarılmasına emek verdiği Aziziye Tabyası’na gömüldü. Şükranla, minnetle, rahmetle anıyoruz.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.