SALDIRGAN HAYVAN MI, YOKSA SALDIRGAN İNSAN MI DAHA VAHŞİ?
Saldırmak, aslında vahşi hayvanlara mahsus çirkin bir iştir. Çünkü hayvanlar kural tanımazlar. İnsan ile saldırma kavramının bu sebeple yan yana gelmesi düşünülemez. Saldırgan ve parçalayıcı hayvanlar vahşidir. Kural tanımaksızın, karnını doyurmak için başkalarına saldırmak ihtiyacındadır.
Tarihe göz attığımız aman, günümüze kadar, gelip geçen insanların, özellikle ilkel dönemlerde vahşi hayvanlardan korunarak hayatlarını sürdürmeye çalıştıklarını görürüz. Ancak, belli bir süre sonra, insanlar akıllarını kullanarak ve kendi güvenliklerini sağlayarak ancak rahatlamışlar; bundan sonra ki çalışmalarını hayat mücadelesine tahsis etmişlerdir.
Fakat zamanla, insanlar vahşi hayvanlardan çok, öteki insanlardan korunmak için büyük çabalar, mallar ve teknolojiler harcayarak hayatlarını sürdürmeye başlamışlar; bütün güç ve gayretlerini buna tahsis etmişlerdir. Bunun için muazzam kaleler, hatta yer altı şehirleri bile inşa etmişlerdir. Ülkemiz bu yer altı şehirlerinin âdeta merkezidir.
İnsanlar, öteki insanlardan korunmak için yaptıklarını, hayvanlardan korunmak için yapmamışlarıdır. Bunun tek sebebi canavarlaşan insandır, insana karşı kendini koruma ihtiyacıdır. Tarihte belli bir dönemden sonra vahşi hayvanın yerini vahşi insan almıştır.
Günümüze baktığımız zaman, tarihte olanlara oranla insanlar, kendilerini insanlardan korumak için daha büyük bir mücadele içinde oldukları görürüz. Bunun için harcanan paralar ve sarf edilen bunca gayretler, eminiz ki, insanları yaşatmak ve mutlu kılmak için harcanmamaktadır. İnsanları yaşatan teknik araç-gereçlere harcanan mali ve fikri gayretler ile onları öldürmeye yönelik olarak üretilen silahlar için harcanan gayretler ve dökülen paralar yan yana getirilirse, öldürmek için harcananların yaşatmak için harcanandan kat kat fazla olduğu görülür.
Devletlerin, özellikle süper güçlerin her yıl ki bütçelerinde, silah üretimi için ayırdıkları paraların astronomik olduğu gerçeği bizi bu alanda düşündürmelidir. Oysa bu paralar insanların kâmil yetişmesi için, hak ve hukuk için, mutluluk için harcansa insanlık daha başka merhaleler kat etmek için çalışacaktır.
Dünyamız, üzerindeki bütün canlıların yaşaması ve mutlu olması için yaratılmıştır. Onu, esas gayesine uygun olarak kullanmak lazımdır. Dünya hepimizin vatanıdır. O demektir ki, insanlık bilgide ve teknikte çok ileri boyutlara ulaşmasına rağmen, maalesef medeniyette, daha başka bir ifade ile, insanlıkta gerilemiştir. Âdeta insana verilen değer madde ile yer değiştirmiştir. Öyle ki, insanların, bu gün artık canavarlarla, vahşilerle bir sorunu kalmamış gibidir. Vahşi hayvanlardan gelecek tehlikeler ortadan kalkmış gibidir. Fakat bunun yerini insan canavarları almıştır.
Eskiden hayvanların yaptığı saldırıların yerini vahşi insanların saldırıları almıştır. Vahşi hayvanların saldırıları, karınlarını doyuracak kadarla sınırlıdır. Fakat insanların saldırıları böyle değildir. İnsanlar, kan akıtmaktan ve insan öldürmekten, mamur ülkeleri harap etmekten doymaz duruma gelmiştir. Bunun temelinde “onlar başka insanlardır, onlar ötekilerdir.” Düşüncesi yatar. Hayvanlar yaptıklarından sorumlu değillerdir, fakat insanlar insanlara karşı da Allah’a karşı da yaptıklarından sorumludurlar.
Günümüzde, insanlar artık ilk çağlarda olduğu gibi, canavarlardan korkmamakta, belki canavarlaşan ve canavarlardan daha tehlikeli olan bir kısım insanlardan korunmak için bütün güçlerini harcamaktadırlar. Devletler, ordular bunun için kurulmuştur. Kaleler yer altı şehirleri bunun için inşa edilmiştir. Çağımızda topyekûn imha edici muazzam silahlar bunun için icat edilmiştir. Amansız ve akılsız silahlanma yarışı bunun için yapılmaktadır. Dolayısıyla, tarihten günümüze; yaşatmaktan çok, öldürmek için astronomik paralar sarf edilmiştir, halen de sarf edilmektedir. Bu gidişle daha çok paralar ve teknolojiler harcanmaya devam edileceğe benziyor.
İnsanın, yaratıkların en şereflisi olduğunu biz İslam’dan öğrendik. İslam, ister mümin, ister kâfir, iter müşrik, ister mecusi olsun, bir insanı yaşatmayı bütün insanları yaşatmak, bir insanı öldürmeyi bütün insanları öldürmek şeklinde bize öğretmiş, bunu bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu durum aynı zamanda can güvenliğine verilen önemi de net olarak yansıtmaktadır.
İnsan muhterem bir varlıktır; onun yaşatılması ve hayatını devam ettirmesi için kendisine yardım edilmesi gerekir. Bu sebeple, İslam’da sadaka, zekât, fitre ve kurbanlardan Müslüman olmayan komşular da yararlandırılır. Bunun anlamı, İslam’a göre; Allah’ın yarattığı tüm insanların merhamete ve saygıya layık olduğudur. İnsan, Allah’ın kulu olduğu için, beden, can ve mal dokunulmazlığına sahiptir. Bu dokunulmazlık kutsal bir haktır. İslam yüksek sesle bu öğretiyi insanlığa bildirmiştir. Konulan bütün hukuki kurallar da o dokunulmazlığı sağlamak ve insanın hayatını garanti altına almak için konulmuştur. İnsan hakları bunun için belirlenmiştir.
Fakat ne yazık ki, çağımızda, dünyaya hükmedenler Müslüman olmayanlardır; Batılılardır. Bunların politikası, uygulamada, kendi milletlerinden olmayan, kendi dinlerini benimsemeyenlere karşı amansız ve acımasız bir savaş açmak; nimet ve menfaatleri sadece kendilerine tahsis etmek için saldırmak şeklinde tecelli etmektedir. Menfaat düşüncesine dayalı bir hayat felsefesi, insanları imha etme ve son derece acımasız davranma noktasına götürmüştür. ABD’nin Irak’a saldırması bundandır, Afganistan’a saldırması bundandır, Çeçenistan’a saldırılması bundandır. İran’a saldırma senaryoları bundandır.
Bir insanın kafasında yer eden hayat felsefesi ne ise, topluma yansıması da odur. Başka millerlerle münasebetleri de odur. Esasen bunun başka türlü olması mümkün değildir. Bunların hayat felsefesinin temelinde yatan unsur, bencilliktir, menfaat düşüncesidir. Bunun özeti ise şu tekerlemedir: “Ben iyi, sen fena; ben yiyeyim, sen yema.”
İnsanın kafasında ve kalbinde bencillik düşüncesi yerleşirse, o zaman bu onun hareketlerine de yansır ve daha çok menfaat elde etmek, daha müreffeh bir hayat yaşayabilmek için, diğer insanları öldürmek, onların ellerindeki nimetleri ellerinden almak normal bir iş gibi olur. Batı’nın yaptığı şey işte budur. Bunun için insanları sinek kadar acımadan öldürüyorlar, milyonlarca insanın canını alıp kanını akıtıyorlar. Bunun anlamı şudur: İnsan bencil olunca vahşileşmek zorunda kalır. Hatta canavarlardan daha vahşi korkunç bir varlığa bürünür.
İslam, insandaki bu vahşet görüntüsünü ortadan kaldırmak ve onu kâmil kılmak için gönderilmiştir. İslam’ın hedefi insan-i kâmile ulaşmaktır. İnsan kâmil olursa, bütün dünya da kâmil hale gelir. Kamil insan, kan akıtmaz. Kamil insan, insana saldırmaz, hakka ve hukuka riayetkâr olur. Değil insanı, çevre dâhil tüm canlıları korumak onun şiarı olur. Kamil insan, bırakınız insan öldürmeyi, bir karıncayı bile ezmek istemez.
Çağdaş insanın kendini vahşilikten koruması elzem hale gelmiştir. Dünyanın gerçek medeniyete kavuşturulması gerekir. Buna en çok Batılıların, özellikle ABD yönetimlerinin ihtiyacı vardır. Kan ile medeniyet, öldürmekle insanlık, gaspla hak ve hukuk bir arada olamaz. Üzülerek ifade etmeliyiz ki, son asırlarda bu anlamda büyük vahşetler işlenmektedir. Bu insanların artık vahşetten medeniyete hicret etmesi gerekir. Çünkü insan muhteremdir, ilahi bir varlıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.