Japon'un “DÂHİ”si yok da... Bakınız, “NE”si var!
Haşim Kılıç;
“Anayasalardaki değiştirilemez ilkeler” konusunu, başında bulunduğu Mahkeme'nin kuruluş yıldönümünde “bilimsel olarak” ele almayı düşündüklerini...
Lakin...
“Buna cesaret edip edemeyeceklerinin belirsiz olduğunu” söylüyor.
Haklı...
Anayasa'daki bazı unsurların...
Konuyu netleştirmek gerekirse;
Laiklik denilen dalganın, “değiştirilemez”liğini,
dahası “değiştirilmesinin teklif DÂHİ edilemezliğini” tartışmaya açmak büyük cesaret ister!..
Bu memlekette, İslâm'ı tartışmaya açabilirsiniz...
Onun “değişmezlerini” alabildiğine kurcalatabilir, tartıştırabilirsiniz...
“Dogmalara karşıyım” söylemine sığınarak, istediğiniz kadar saldırabilir, Milletin inancını “çağ dışı” ilan edebilirsiniz!..
Hatta,
“Bütün bunlardan daha elim ve vahim olmak üzere...”
Konuşmalarınızda, “gerekçe”lerinizde;
“İslâm'ın emrini” yasaklayabilir;
Rejimi koruma ve kollama vaziyetlerinin gereği olarak, Müslümanın “eğitim ve çalışma hürriyetini” elinden alabilirsiniz!..
Burası serbesttir de...
Anayasa Mahkemesi'ne başkan olsanız bile...
“Rejimin” daha doğrusu “12 Eylül darbecilerinin”, “değiştirilmesi teklif dahi edilemezlerini”, yani “dogmalarını” tartışmaya, tartıştırmaya meyledemezsiniz!..
Ya da..
Haşim Kılıç'ın konuşmasından hareketle ifade etmiş olalım:
“Buna cesaret edip edemeyeceğinizi DÂHİ bilemezsiniz!..”
Peki bu böyle...
Haşim Kılıç ya da devletin tepe noktalarında bulunan diğerleri “cesaret edemiyorlar”...
veya...
“Cesaret edip edemeyeceklerini DÂHİ bilemiyorlar” diye, tartışılmayacak mı?..
“Dogmalarla mücadele” iddiasındaki köhne yapının “dogmaları” hep böyle dokunulmaz mı kalacak?..
Elbette hayır...
Ne münasebet!..
Darbe zihniyetinin ürünü olan “teklif DÂHİ edilemez” yaklaşımını tartışmaya açmak, bir “vatan vazifesi”dir!..
Beşerî sistemler için, “değiştirilemezlik”ten bir zaman için belki bahsedilebilir...
Lakin; “teklif DÂHİ edilemezlik” asla sözkonusu olamaz!..
Düşüncelere kilit vuramazsınız, hiçbir beşerî hükme, “tartışılamazlık”, “aksi ya da daha gelişmişi teklif DÂHİ edilemezlik” atfedemezsiniz!..
Cumhuriyetin kurucusu bile “Yüksel Türk, senin için yükselmenin hududu (sınırı) yoktur!..” deyivermiş.
Bu iyi bir lâf ise.,..
Sahiden de “Yükselmenin sınırı yok” ise...
“Teklif DÂHİ edilemez”in çizdiği “sınıra” ne diyeceğiz!..
Ne yani;
Atatürk'ün “üzerine çıkılmasını” tavsiye ve telkin ettiği muasır ülkeler seviyesinin altında mı kalacağız!..
Bakın, muasır ülkeler- medeniyetler filan deyince ne geldi aklıma:
Emekli Cumhuriyet Savcılarımızdan Reşat Petek, “Teklif DÂHİ edilemezliğe” karşı çıkarken, Japon Anayasası'na dikkat çekmekte...
Evet;
Adamlarda aynen şu “hüküm” var:
“Biz, Japon halkı (...) anlaşmazlık durumunda, bütün anayasa, kanunlar, kurallar ve kararnameleri reddeder ve iptal ederiz!..”
Görüyon mu Japon'u;
“Kanun, anayasa, kural dediklerin; huzurumu, mutluluğumu temin etmiyorsa reddederim, iptal ederim!..” diyor resmen!..
Adamlara bak, nasıl anayasa yapıyorlar, iyi mi!..
Ya biz ne yapıyoruz;
“Değiştirilemez” diyoruz...
Hatta;
“Değiştirilmesi teklif DÂHİ edilemez!” diyoruz!..
Elin Japonu taaa o noktalardayken, biz yerimizde mi sayacaz yani!..
Yok olmaz...
Duramayız!..
Öyle, “darbecilerin” belirlediği sınırın berisinde durup kalmamız...
Tasavvur “DÂHİ” edilemez!..