Güneydoğu, din ve milli bütünlük
Önce geçen hafta AKP-DTP başlıklı yazısında Taha Akyol yazdı; “Güneydoğu'daki mahalli seçim yarışı, iki partinin normal yarışı değildir. Türkiye'nin topraklarında ayrı bir siyasi coğrafya yaratmak isteyen terör örgütünün partisi ile bölgeyi Türkiye'ye bağlayan tek siyasal katılma kanalı olan AKP arasında bir seçim mücadelesidir bu.” Dedikten sonra ; ”Cumhuriyet doksanıncı yaşına yürürken niye ayrılıkçı hareketin karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgedeki siyasal dayanağı AKP'dir de neden mesela CHP değildir? Bugün tek birleştirici bağ neden muhafazakâr değerlerdir de mesela resmi ideoloji niye bu kadar birleştirici olamıyor? AKP'ye "İrtica odağı" damgasını vuran resmi ideoloji Türkiye'nin siyasal katılma düzeyindeki birliğini nasıl sağlayacak?” gibi can alıcı sorular sordu.
Önceki gün benzer tespitleri Akşam gazetesinden Halit Kakınç da yaptı; Kakınç yazısında hassas bölgelerde(Güneydoğu’da) AKP’nin politikasını desteklediğini belirterek şunları yazdı:
“Doğu’da ve Güneydoğu’da, Nurculuk, etkin bir tarikattı. Çünkü fikir babası Said-i Nursi, Kürt kökenli idi. Nurcular, bir evde bir araya gelir, Said-i Nursi’nin Nur Risaleleri adı verilen kitaplarını okurlardı.
Devlet, her bölgedeki koşulları ayrı ayrı değerlendirerek buna uygun politikalar geliştireceğine, her yeri ve hepsini aynı sepete koydu. Hassas bölgelerde yaygın olan Nurculuğu bitirdi.
Tabiat, boşluk kabûl etmez diye bir yasa vardır. Aynen öyle oldu. Nurcular’ın yerini PKK aldı. Yerel halk korkutuldu, susturuldu. Ayrılıkçı tohumlar ekildi. Gencecik fidanlar devşirilerek dağa çıkarıldı. Terörist yapıldı…”
Bu tespitlere Güneydoğu’daki insan coğrafyamızın hassasiyetlerini bilen hiç kimse karşı çıkamaz..Cumhuriyetin ilanına kadar Kürt’le Türk’ün ideolojik merkezinde İslam vardı.İnsanlar din şemsiyesi altında farklılıklarını bir kenara atıp, aynı ülkü ve idealler etrafında buluşabiliyordu.Zamanla bu merkez tahrip edildi.Dini hayatı yok etmek için her çareye baş vuruldu. Sudan sebeplerle din bilginleri asıldı, dini kurumlar(tekkeler, zaviyeler) yerle bir edildi. İdeolojik merkez yok edilince aradaki bağ koptu, herkes kendi yoluna gitmeye başladı.
Taha Akyol’un yazdığı gibi Cumhuriyetin kuruluşunun üstünden 85 yıl geçmesine rağmen hala Kürt’le, Türk’ü birleştiren muhafazakâr değerlerden başka bir alternatif mevcut değil. Din hala kitleleri mobilize eden, bir arada tutan etkenlerin başında geliyor. Bölge insanı AKP’de bu değerlerin yansımalarını gördüğü için AKP’yi DTP ye tercih ediyor. Onun üzerinden siyasete katılıyor, milli bütünlüğün bir parçası oluyor.
Kakınç, Risale-i nur ekolünün bugün Fethullah Gülen çizgisinde temsil edildiğinden hareketle, bölücü siyasetlere karşı bir alternatif olabileceğini söylerken Akyol ile aynı çizgide buluşuyor.
Aslında Güneydoğu’da, dindar-muhafazakâr unsurların bütünlüğün teminatı olduğunu
Hayatını –din ve milliyet-tahripçiliğine adamış çevreler de görüyor. Bölücü terör biraz da onların gaflet ve dalaletlerinin çocuğu olarak büyüdü. Hala da aynı çevrelerin zımni desteği ile varlığını sürdürüyor.
Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini, nasıl bir Türkiye istediğimiz sorusu tayin edecek. Eğer bölünmemiş bir Türkiye istiyorsak, dinle,dindarlarla barışmak zorundayız. Yok, eğer parçalanmış bir Türkiye istiyorsak, laiklik, irtica adı altında dini değerleri vurarak kandile cephane taşımaya devam edeceğiz.