Demokratlık... Özgürlükçülük... Hepsi yalan!
Ben mi çok “duygusal”laştım, yoksa meslektaşlarım ve kendilerini “aydın” sınıfına sokan “entel-dantel” taifesi mi iyice “tepkisiz”leşti, bilemiyorum... Kimbilir, belki de “tehdit”lerden, “şantaj”lardan, “tazminat dâvâları”ndan korkmuşlar, pısmışlar ve o yüzden “çıt” çıkaramamışlardır... Ama bence, “Uğur Dündar’ın gafı” öyle geçiştirilecek derecede basit bir olay değildi... Can Dündar’ın “Mustafa”sı üzerine, filme gitmeden “güzelleme” veya “çamurlama” yapma yarışına girenler, hiç olmazsa, Uğur Dündar’ın “çuvallama”sı üzerine bir “iğneleme” yapsalar diye çok bekledim ama, nafile!..
Demek oluyor ki, Uğur Dündar, gözlerini fena korkutmuş!.. İyice tırsmış olmalılar ki, Uğur Dündar’ın “yalakalık” sözü üzerine tek satır yazamadılar!..
“Basın Konseyi” olmaktan çıkıp, artık “Aydın Doğan Konseyi” veya “Kartel Konseyi” olarak anılmaya başlanan “İllegal Konsey”in başkanı Oktay Ekşi’den de bir ses çıkmadı, “üyesi yok, tabelası çok meslek kuruluşları”ndan da!..
Dündar’dan herkes tırsmış olmalı!..
Evet, tırsmış-pısmış olmalılar ki;
“Hükümete yalakalık yapmayan Başbakanlık muhabirlerinin akredite kartları yenilenmedi” mealinde sözler sarfederek, halen “Başbakanlık’tan akredite olan 319 gazeteci”nin tamamının “yalakalık” yaptıklarını ima eden Uğur Dündar hakkında tek satır yazmadılar!..
Ne garip ki, o “319 gazeteci”den çıt çıkmadı!..
Ki, bunlar arasında;
Reuters, AP, AFP, EPA ile El Cezire ve AZ-TV televizyonundan 23, Hürriyet gazetesinden 7, Vatan gazetesinden 5, Star televizyonundan 3, Akşam gazetesinden 7 ve Milliyet gazetesinden 7 gazeteci vardı.
ŞİMDİ ONLAR YALAKA MI OLDU?
Hepsi bir yana da;
“Aydın Doğan medyası”ndan, “toplam 22 gazeteci”nin hemen hepsi “yalakalık” yaptıkları için mi “akredite” edilmişti acaba?..
Çünkü, onlardan da bir ses yok!..
Uğur Dündar’a sormak lâzım;
Star TV muhabiri Fatma Çözen’in, madem ki “Hükümet’e yalakalık yapmadığı” için akredite kartı iptal edilmiştir, o halde “halen görev yapan 3 Star TV muhabiri” yalakalık yaptıkları için mi görevlerine devam etmektedir?..
Aynı soruyu Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e de sormak gerekir...
Farzedelim ki;
Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi’nin, gerçekten de “Hükümet’e yalakalık yapmadıkları” için akreditasyonları iptal edilmiştir, peki onların yerine ismi bildirilen Ümit Çetin, bundan sonra “yalakalık” mı yapacaktır?..
Ya da şöyle soralım:
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin açıklamasına göre; “akredite kartları iptal edilen” gazeteciler, “yalakalık yapmadıkları için değil” de, “yalan” haber yaptıkları için “istenmeyen adam” ilân edilmişlerdir!.. Hürriyet, onların yerine “yeni isim” bildirdiğine göre; bu durumda, Turan Yılmaz ve Hasan Tüfekçi’nin haberlerinin “yalan” olduğu zımnen kabul edilmiş olmuyor mu?..
YALAN RÜZGÂRI HİÇ UNUTULMAZ!
Olayı çarpıtmanın, saptırmanın, kıvırmanın, “180 derece ters” göstermeye çalışmanın âlemi yok...
Güneri Cıvaoğlu’nun iddia ettiği gibi; Başbakanlık tarafından uygulanan “akreditasyon kriterleri”nde “keyfilik” yoktur... Bu gazeteciler, “iktidarın hiç hoşuna gitmeyecek haberler yaptıkları” için dışlanmış değillerdir... “Gizli buluşma”ları yazdılar diye de “akreditasyon giyotini”nde kelleleri uçurulmadı!..
Tek sebep, “yalan” yazmaları!..
Açık ve net konuşalım:
Çoğu gazeteci, artık “haber” yapmıyor... “Yalan” üzerine “senaryo”lar uyduruyor ve bunu da “haber” diye kakalıyor!..
Ki, bu konuda Hürriyet’in eline kimse su dökemez!.. Hürriyet, “medya okyanusu”nda yüzen bir “yalan gemisi” olarak anılmayı çoktan haketmiştir!..
Sormak lâzım Hürriyet’çilere:
¥ Bir zamanlar, “PKK kampından ilk fotoğraflar” deyip de, daha sonra; “Pardon!.. Mandepsiye bastık!.. O fotoğraflar PKK’lıların değil, köy korucularının fotoğrafıymış” diyen siz değil miydiniz?..
¥ Ulucanlar Cezaevi’nde “isyan” çıkaranların fotoğraflarını basıp, “isyandan 5 dakika önce çekildiğini” söylediğiniz fotoğrafın, Ankara’daki Ulucanlar Cezaevi’nde değil, “Afyon Cezaevi”nde, hem de “tam 5 yıl önce” çekildiği ortaya çıkmamış mıydı?..
¥ “Şemdin Sakık’tan şok itiraflar” diye manşetten yayınladığınız ve “bazı yazarlar”la birlikte “Akit ve Milli Gazete”yi de “PKK işbirlikçisi” olarak itham ettiğiniz haberin; bir “andıçlama” olduğu ve “Bir tüccar general” tarafından elinize tutuşturulduğu, daha sonra “itiraf” edilmedi mi?.. O haber, bir “derin devlet servisi” değil miydi?..
Hele o, “Yalan Rüzgârı” manşeti hiç unutulmaz!..
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın “İcraatın İçinden” programında konuştuğu ve fakat konuştuklarının hepsinin “yalan” olduğu yazılıyor “Hürriyet’in manşeti”nde!..
“İnanmayın” diyorlar;
“İnanmayın!.. Başbakan Necmettin Erbakan’ın icraat olarak söylediklerinin hepsi yalan!”
Aaa, o da ne?!?..
Erbakan Hoca o günlerde Libya’da olduğu için, meğer “İcraatın İçinden” programının çekimleri yapılmamış, dolayısıyla televizyonda hiç yayınlanmamış, iyi mi?..
Ama Hürriyet; “çekilmeyen” programda, “yapılmayan” konuşmaları olmuş gibi gösterip, patlatmıştı manşeti;
“Yalan rüzgârı!”
“RÜZGÂR”LAR “KASIRGA”YA DÖNÜŞTÜ!
Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi... Yalanlar, “rüzgâr” olmaktan çıkıp, önce “fırtına”ya, sonra “bora ve tayfun”a, en sonunda da “kasırga”ya dönüştü!..
Sizin anlayacağınız;
“Yalan”lar birbirinin kuyruğuna takılıp, “kuyruklu yalan” oldular!..
Yukarıda sıraladığım “yalan haber”lere, birkaç örnek de Şamil Tayyar’dan...
Başbakanlığı “iğneleyen”lere seslenip, “Çuvaldızı kendimize batıralım” diyen Şamil, önceki günkü yazısında “yalan” çıkan haberleri şöyle sıralıyordu:
¥ “13 Mart 2005 tarihli Hürriyet’i satın alanlar; Demre Belediye Başkanı Süleyman Topçu’nun AK Parti’de krize yol açtığını okudular... Habere göre; Başkan Topçu, Ruslar tarafından hediye edilen Noel Baba heykelini kaldırtarak yerine plastik heykel diktirmiş, bu duruma tepki gösteren AK Parti Genel Merkezi başkana çok kızmış, durumunu MKYK’da ele almayı kararlaştırmış!
Oysa Başkan Topçu, AK Partili değil, “DYP”liydi!..
¥ 17 Aralık 2006 tarihli Hürriyet’e bakanlar; ‘Tesettür Faciası’ manşetini gözlerine inanamayarak okudular. Habere göre; Çoban A.G. testislerinde şiddetli ağrı ve şişlik şikâyetiyle Konya Numune Hastanesi’ne gitti. Acilen ultrasona gönderildi. Tesettürlü radyoloji uzmanı geri çevirdi! Ertesi gün yine ultrason çektirmeye gönderildi. Görevli olan ikinci tesettürlü kadın doktor da geri çevirdi!
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 30 Ocak 2007 tarihli köşesinde bu haberin “yalan” olduğunu açıkça itiraf etmek zorunda kaldı.
¥ 2007 yılı Nisan ayında AK Parti’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunun istişare edildiği dönemde, Hürriyet’te yayınlanan bir haberde; MKYK Üyesi Egemen Bağış’ın Başbakan Erdoğan’ı aday olmaması konusunda uyardığı belirtiliyordu.
Ne var ki;
Egemen Bağış, o toplantıda yoktu. Çünkü o tarihte ABD’deydi!..
¥ Bu haberden kısa süre sonra 6 Haziran 2007 tarihli Hürriyet’te 1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıkan Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen’in liste dışında bırakıldığı haber veriliyordu.
O tarihte liste açıklanmıştı ve “Ergezen Bitlis’te 1. sıradaydı” iyi mi?!?..
¥ 4 Ağustos 2008 tarihli Hürriyet’te bir ilginç haber daha vardı... Başbakan Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Gönül, Yüksek Askeri Şura’da ihraç kararlarına ‘şerh’ koymuştu!
Aynı gün şura kararları açıklandı.
YAŞ’tan çıkan tek bir ihraç kararı yoktu.
Haliyle “şerh” de söz konusu değildi.
EEE, HANİ GENELKURMAY?!?
Bütün bunların üzerine söz söylemeye herhalde gerek yoktur!..
Hürriyet, bu “yalan”larını, bu “kusur ve kabahat”lerini bildiği için olmalı ki, Başbakanlığın “yeni muhabir” talebine sessiz-sedasız cevap vermiş ve Ümit Çetin’i görevlendirmiş!..
Aksi halde, yeri-göğü inletirler, “Hükümete demediklerini” komazlardı!..
Ancak, ne garip ki;
Aynı “akreditasyon” uygulamasını yıllardır sürdüren, dahası “kişi”lere değil, “kurum”lara akreditasyon uygulayan Genelkurmay’a hiç ses çıkarmıyorlar!..
Bırakın seslerini çıkarmayı;
“Yalakalık”larına halel gelir diye, nefes bile almıyorlar!..
Sevsinler bunların “demokrat”lığını!..
Bunların demokratlıkları da “yalan!!!..”
“Başyazı”ların perde arkası
Herhalde dikkatinizi çekmiştir... Önce Hürriyet’te, sonra Star’da birer “başyazı” yayınlandı... Bu “başyazılar üzerinden gönderilen mesaj”ların perde gerisinde şu vardı: Star’ın patronu Ethem Sancak, Hürriyet’in patronu Aydın Doğan’a demek istiyordu ki; “Adnan Akfırat’ın iddiaları üzerine, ben gidip Ergenekon kapsamında ifade verdim!.. Peki, Tuncay Güney’in iddiaları üzerine seni niye çağırmadılar, sen nasıl sıyırdın?”
Bu soruda haklılık payı vardı... Doğru ya; Ethem Sancak ifade veriyorsa, Aydın Doğan’ı niye çağırmıyorlar!..
Ben, işin orasında değilim... Bu iş, madem ki; “Tuncay Güney’in 2001’de verdiği ifadelerin bir bölümünün kaybolması” üzerine çıktı, o halde sormak lâzım:
“İfadeyi alan Adil Serdar Saçan, bunları ne yaptı?.. Acaba, ifadenin eksik bölümünde Aydın Doğan’dan da söz ediliyor muydu?.. Ergenekon operasyonunda tutuklanmadan önce, Uğur Dündar; Adil Serdar Saçan’a niye Arena ekranlarını açtı?!?”
Evet, sormak lâzım:
Düğün değil, bayram değil iken, neden?..