Geç oldu amma güç olmayacak
Yazı yazmadığım üç güne tesadüf eden önemli hadiseleri vaktinde yorumlama imkanım olmuyor..
Bunlardan birisi akredite krizi..
Her vıttırıvızzık hadiseye 'kriz' demek âdet oldu ya, ben de aynı kervana katıldım..
Mesele şu:
Başbakanlık Basın Akreditasyon Kurulu, hem Başbakan’la gezilere katılıp, hem de Başbakan aleyhinde uydurma yalanlar üreten 7 muhabirin gezilere katılma haklarını iptal eylemiş..
Ağıt, zılgıt, tehdit, gözyaşları içinde, salya/sümük günlerdir hız kesmeden devam ediyor..
Ne oldu, kıyamet mi koptu bre kartel sergerdeleri?
Adam gibi muhabirlik yapsaydınız, yalanlarla yazılarınızı beslemeseydiniz, edep mefhumunu patronlarınızın hatırı için ayak altına almasaydınız başınıza bu işler gelir miydi?
Siz ki, sizin ağababalarınız, üstadlarınız hem kel, hem fodul olmaya alışmışsınız, "Namuslu durun" dendiği zaman küplere biniyorsunuz..
Demokratlık, hukukseverlik taslayacağınıza, bir dönüp geriye baksanız, eksikliklerinizi görecektiniz.. Amma o tarakta beziniz, o tarafta yüzünüz yok..
Bu ülkenin tek kişilik muhabirlerine değil, "Dindar" oldukları tahmin edilen gazetelerine, TV kanallarına topyekün /Güvenmezlik/ damgası vurulduğunda hiç sesiniz çıktı mı?
Ulan edepsizler; şehit analarına, şehit eşlerine dahi menfi akreditasyon uygulandığından haberiniz yok mu?
Bilumum yazar-çizer, düşünür, muhabir hepsi; alnı secdeliler, başları örtülüler, sakallılar, kim varsa sizin girdiğiniz mekanların önlerine dahi yaklaştırılmazlar.. Bir gün olsun bu ayrımcılığa, bölücülüğe, antidemokratik uygulamaya sesli/yazılı itirazda bulundunuz mu?
Hayır, değil mi?
Peki, Başbakan Tayyip Erdoğan sizleri güvenilir kabul ederek her gittiği yere götürmek mecburiyetinde mi?
Vaki olanı yazmanız hakkınızdır..
Uydurmacılığa kim müsaade eder ekmek yiyenler içinde?
Söyleyin hele:
Çocuklarının yemin merasimine sokulmayan hanımları hiç gördünüz mü, görüp beş/on kelime yazı yazdınız mı, yoksa sustunuz mu?
Sizi gidi sizi hepbanacı şirretler..
Bakın, ben bunları yazıyorum, daha hiçbir yerde Başbakan Recep Tayyib ile yüz yüze gelmiş değilim.. Herhangi bir toplantısına çağırsa gitmem..
Amma sizin yaptığınız ahlakdışılığı kabullenemem.
Adamın peşi sıra gideceksiniz, gerektiğinde ağırlanacaksınız ve arkasından basacaksınız yalanı/iftirayı..
Başbakan kendi aleyhinde çalışan medya casuslarını ne diye ağırlasın ki?
Sizin patronların bir sürü TV kanalları var.. O kanallarda çağrılı konuşmacılar doğruları konuştukları vakit ya sesleri kesiliyor, ya da program kapatılıyor..
Bu gibi kepazeliklere az mı şahit olduk ki?
Eğer bana, "sağcı/dindar" diye bazı şahısları gösterecekseniz, ben onların cemaziyelevvellerini çok iyi bilirim..
Yeter ki ekrana çıksınlar..
Yemedikleri halt, kırmadıkları yumurta kalmaz..
Biraz fazla iltifat gösterseniz dine, dindarlara sataşacağı gibi, kırk yıldır milliyetçi geçinmeyi unutur, anında "ulusalcı" oluverir..
Benim indimde herhangi bir kuruma, kuruluşa akredite olmak teslim bayrağı çekmekle eş değerdedir..
Akredite, embedded, güvenilir???
Sevsinler sizleri ve ötekileri e mi?
Bush'un da embedded gazetecileri vardı.. Türkiye'den ve başka ülkelerden.. Satılığa çıkan ve göz dolduran "embeddedler".. Hatırlasanıza, pislemedik çanak bırakmışlar mıydı?
Bırakın kuyruğuna basılmış kediler gibi miyavlamayı..
Mesela ben, bazı mihraklar tarafından "güvenilmez" kabul edilsem, şeref duyarım..
Ya sizler?.. Yani sızlanan gazeteciler ve onların ağabeyleri, üstatları, şerefin ne demek olduğunu bilir misiniz?
"Onur" mu? Olur mu bre idraksizler?
Utanmadan ahkam keser her konuda
Ekşidir, kekredir, mayhoştur o adam,
Besbelli önü de berbattır sonu da
Ki her gün her saat sarhoştur o adam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.