’İyiye yönelen kötü’ ile ’kötüye yönelen iyi’, e
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ’Hasbihal’e daha, selamla..
-Şeyma Caner yazıyor: ’Ben çoğu insanımızı meşgul eden günlük tartışmalar içinde kendime diyorum ki.. Hz. Peygamber (S)’in en büyük düşmanları bile onu genelde, ’Emîn’ güvenilir olarak niteliyorlardı.. Demek ki, aynı inancı paylaşmasalar ve hattâ ona karşı bile çıksalar bile, insanın fıtratinden gelen ve ’vicdan’ denilen bir ölçü ile hareket etmek kabiliyeti de vardır, insanların.. İnanıp inanmamak sâlim fıtrat sahiblerinin bileceği bir iştir ve Allah’u Tealâ, öylelerine hidayet eyler.. Ama, bizimle aynı inanç ölçülerine sahib olmayan, bize en uzak kimseler bile, vicdan denilen fıtrî bir ölçüyle hareket ederse, ona geçmişini hatırlatmak ve hakaret etmemek gerekir.. Çünkü, o bizim ölçülerimize aykırı ve olumsuz bir noktada olsa bile, iyiye, doğruya yöneliyor veya imreniyorsa, onu itmemek gerekir.. Bir yazınızı hatırlıyorum. ’İyiden kötüye yönelenle, kötüden iyiye yönelen bir değildir, eşit değildir..’ demiştiniz.. Dikkatimi çekmişti.. Evet, kişi bu yönelişlerini kendi özgür iradesiyle ortaya koyuyorsa, o zaman, temiz fıtratli, sâlim yaradılışlı insanların, doğruya yönelenleri kazanmaya, eğriye yönelenleri de engellemeye çalışmaları gerekir..’
*S. A. yazıyor: ’Sizden çok farklı düşüncelere sahibim, ama, insanlar bazen buluşabiliyor.’
-Nergis Çiftçi yazıyor: ’Sizin uçak kaçırdığınız yazıldı. Bunu hiç duymamıştım, doğru mu?’
*SEÇ: Benim hayatımda, değil uçak kaçırma, başka bir silahlı eylem de asla olmamıştır.. Benim sosyal faaliyetler alanında, kalbimin emrine vermeye ve o çizgide tutmaya çalıştığım kalemimden, yazı ve sözlerimden ayrı bir eylemim olmamıştır..
-N. Ekinci yazıyor: ’Dün (15 Kasım Cumartesi günü), CNN’de Taha Akyol, Çankaya Köşkünü kutsayarak anlatıyordu.. Köşk’ün Papazyan Kasrı / köşkü olarak anıldığını ve bir ermeninin malına el konularak oraya yerleşildiğini belirtmedi.. Ama bir kutsal mekan gibi öyle bir anlattı ki, tam bir kutsamaydı, yani.. Hattâ, bilardo oynadığı masa da gösterildi ve ’işte şu ıstaka ile oynamıştı..’ diye büyük keşiflerde bile bulundu.. Taha Bey, o mekanı ’Cumhuriyet’in ilân edildiği mekan olarak’ anlatırken, daha bir mistik cümleler kuruyordu.. Ancak, o arada ilginç bir şey söyledi: M. Kemal, o kararı, Kâzım Karabekir, Rauf Bey ve daha nice büyük kahraman isimlerin İstanbul’da bulundukları bir sırada almış,.. Akyol, ’bu, onların cumhuriyet karşıtı oluşlarından değildi..’ demek hassasiyetini de gösterdi, bu arada.. Pekiy de, niye öyle yapmıştı? Bunu da şöyle açıkladı: ’Onları Cumhuriyet sürecinin dışında tutmayı hedef alan siyasî deha örneği bir taktik gereği!’ (!?)
Nasıl.. Bu kadar yüceltmeye de pess doğrusu demekten kendimi alamadım..’
-Ali İlkin yazıyor: ’Ahirete inanmıyanların ölümsüzlüğünden sözetmek saçmalık değil mi?’
-Ali Göçer (haksoznet’te) yazıyor: ’Dersim'le ilgili dünkü, yazınız ilginçti.. Ancak, 'zulme uğradığına inanan bir halk, ikna edilememiş' diyorsunuz… Halbuki, Dersim/Tunceli halkı hep kemalist çizginin, laikliğin en önemli savunucuları halindeler. Bir nevi, gönüllü Kunta Kinte'lik bu.. Obama, beyazların tezgahına başkan seçilince mekanizma unutuluyor mu diye sorduğumuz bir durum bu.. Alevîleri de tarihleriyle yüzleştirmemiz ve yaşadıkları acıyı türk ve kürd ulusculuklarına bölünerek unutturma üç kağıtçılığını da ifşa etmemiz gerekiyor.’
*Doğru.. Meclis’te temsilcileri olan bir kişi, kemalizmin belki de en yaman bekçilerinden..
-Y. S. : ‘Bir acımı sizinle paylaşmak istiyorum... Marmara Bölgesinde yaşıyorum, memurum.. Kürd bir annenin çocuğuyum.. Anne-babasını kimse kendi seçmiyor.. Hiçbir ırka, kavme karşı bir kompleksim de yok.. Ama, bir kısım müslüman insanlarımız bile, o kadar şuûrlu müslüman olarak bilindikleri halde, sanki kendi mensub oldukları kavmin bir önceliği varmış gibi, başka kavimden olanlara biraz mesafeli yaklaşmıyorlar mı?
İnanın, bunu hissedince, en müslüman insanların arasında bile insan kendisini yabancılık duygusuna kaptırıyor.. İnsan daha bir yalnızlık duygusuna kapılıyor, koca bir kentte..
Bazen, bu diyarda yaşanmaz deyip, çekip gitmek istiyorum, inancıma göre özgürce daha özgürce yaşayabileceğim bir yere.. Ne yapayım? Çekip gideyim mi, yoksa katlanayım mı?’
*SEÇ: Başka yerlere gitmek, bir çözüm olmaz, sanıyorum.. Çünkü, küçük bir mıntıkada, kendi derdinizi uyutmak yerine, daha büyük bir merkezde, müslümanca hassasiyetlerle çabalarımızı sergilemek yolu vardır.. Kaldı ki, sizi haklı olarak yaralayan ilkel ve kabileci yaklaşımlar hep vardır.. Bu zorlukları, inancımızın bize verdiği feraset ve adâlet anlayışıyla çözeceğiz, inşaallah.. Bu gibi kavmiyetçi, câhilî anlayışlardan birbirimizi güzel nasihatlerle uyarıp, uzaklaştırmaya çalışmalıyız..
Hani, J. P. Sartre’in bir güzel sözü vardır: ’Biz, Fransa’da özgürlüğü hiç bir zaman, alman işgalinde yaşadığımız yıllarda olduğu kadar derinden hissetmemiştik..’ der..
Evet, Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerin baskı ve zulüm ile engellenmek istenişinin idraki bile, ayrı bir nimettir..
-Ergün Çelik (12 Kasım tarihli yazım üzerine) yazıyor: ’Başbakan’ın, ’Beğenmiyorsan, kendine başka bir yer ara..’ sözünü, siz de (Ya sev, ya terket…) sözüyle aynı kapıya çıkar diye yorumlarsanız, diğerleri ne yapmaz? DTP’nin amacı, ülkede kaos çıkarmak.. Yoksa, kürt kökenli vatandaşlarımızın benden ne farkı var? Yazınız beni çok üzdü ve size yakışmadı.’
*SEÇ: Birbirimize her sözümüzü beğendirmek durumunda değiliz . Yine de, yazımı, sâkin bir kafayla bir daha okuyunuz.. Ben sadece şunu söylüyorum: Yanıltılmış veya kendi iradeleriyle, bir şekilde size karşı çıkan yüzbinler-milyonlar varsa, onlara, 'Beğenmezseniz kendinize başka yer arayın...' demek doğru da değildir, çözüm de değildir.. Silahlı bir mücadeleyi gözönüne almak da bir yoldur, ama, o kazanmak için değil, yoketmek için girilen bir mücadeledir.. Siz ise, anlaşılıyor ki, yüzbinlere-milyonlara, kendinize başka yer arayın denilmesini doğru buluyorsunuz.. Hayret..
Ben, gençlik yıllarından beri yakından tanıdığım Tayyîb Bey'in derûnunda olanları, aşağı yukarı tahmin edebiliyorum ve o söz onu yansıtmadığından, o hatırlatmayı yaptım; bir müslüman sorumluluğu içinde.. Çünkü, TC askerî güçleri, o insanların 8-10 biniyle bile başa çıkmakta 25 yıldır zorlanırken; yüzbinleri, milyonları karşınıza nasıl alabilirsiniz? Onlar farz-ı muhal, oraları terketseler bile, gittikleri yerden gül destesi mi hazırlayacaklardır? Kaldı ki, 30-40 yıl öncelerde 'Komünistler Moskova'ya..' denilirdi.. Sonra, 'Şeriatçiler İran'a...' denilmeye başlandı.. Sonucu ne oldu? Şimdi de, vatandaşların bir kısmı, çok yanlışta bile olsalar, 'başka yere...' dersek, bunun çıkış yolu olmadığı görülmeli değil midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.