Hayat ve Cihat
İslam dininin gerçekliğinden şüphemiz yoktur. O, Allah Teâlâ’nın biricik dini. Hz. Adem’i onunla gönderdi yeryüzüne. O ve evlatları İslam’ı uyguladılar yeryüzünde. O günün hayatı basitti. İslam da basitti haliyle.
Sonra Hz. Nuh zamanı, sonra Hz. İbrahim zamanı, derken Musa ve İsa zamanı, Allah hep İslam’ı gönderdi onlara. Toplum geliştikçe, teşkilatlandıkça, tekamül ettikçe İslam da gelişti, tekamül etti ve toplumun sorunlarını en güzel bir şekilde çözer olarak sunuldu insanlara.
Böylece özde değişmeyen İslam, belki uygulamada değişerek gelişti. Nihayet en son ve en kamil haline Hz. Resulullah (sav) Efendimiz ile kavuştu. Bu haliyle o, Allah Teâlâ’nın insanlar en büyük nimeti ve minneti idi. İnsanlar onunla kendilerini ve toplumlarını düzenledikçe, büyük bir mutluluğu yaşadılar. O topluma “asr-ı saadet” dendi.
Allah Müslümanlara bir görev daha vermişti bu dini öğrenme ve yaşamanın yanında: yaşatmak. Yani onu bilmeyenlere de ulaştırmak. Yani tebliğ ve irşat. Yani cihat.
Cihat, bu amaçlar için gayret ve çaba sarf etmenin adıdır. Kendi nefsimizde İslam’ı öğrenme ve yaşamaya “büyük cihat” diyoruz. Onu başkalarına anlatmaya, ulaştırmaya da büyük cihat diyoruz. Bütün bunlar bedenî, malî yükler getirir insanlara. Hatta engel konursa bu cihat işine, o engeli kaldırmak için savaşmak bile gerekebilir. Savaş zaten bunun için yapılır İslam’da. Yoksa savaşın amacı, başkalarının topraklarını, gizli açık servetlerini sömürmek için değildir asla.
Bütün bunlar bedenî, malî yükler getirir insanlara. Hatta yaralanmalarla acı çekme ve derken ölme bile getirebilir. Bizden “kendi yolunda” malımızla ve canımızla “cihat” etmemizi isteyen Allah Teâlâ, bu eylemlere büyük değer verir. Bunun karşılığı cennette “cemalullah” ve “rıza”dır.
Müslümanlar, bu amaçları için çaba ve gayret sarfettikleri sürece canlı ve dinamiktirler. Bu işler de kolay ve zevkli gelir kendilerine. İç ve dış dünyalarında da alabildiğine mutludurlar, huzurludurlar, rahat ve refah içerisindedirler.
Ama bu dini yaşama ve yaşatma duygularını kaybettikleri oranda mutsuz, huzursuz,rahatsız, fakirdirler. Hatta büyük bir tehlike karşısındadırlar aynı zamanda. Bu tehlike iman ve vatan gibi değerleri kaybetme tehlikesidir.