Ehlisünnete Karşı Açılan Amansız Haçlı Seferi
TÜRKİYE’de bir müddetten beri Ehl-i Sünnet İslâmlığına sanki amansız bir Haçlı seferi açılmıştır. Kur’an’a, Sünnet’e, akla, vicdana, mantığa, sağduyuya uygun olan Sünnîlik baltalanmakta, bin türlü iftira atılıp hezeyanlar savrulmakta, yanıltıcı düşünce ve görüşlerin propagandası yapılmaktadır. Neler denmiyor ki.
* İslâm’ın tek kaynağı Kur’an’mış, başka kaynak olamazmış.
* Sünnîlik gerçek İslâm değilmiş, Emevîlerin çıkarttığı bir dinmiş.
* Ashab âdil ve güvenilir değilmiş. Başta Ebû Hüreyre radiyallahu anh efendimiz olmak üzere nice ashab (hâşâ sümme hâşâ) binlerce hadîs uydurmuş.
* Tasavvuf bâtılmış.
* Yalancı, taqiyyeci, Müslümanları aldatan, azılı farmason, aktivist, bulaşık, karanlık Afganî büyük bir din önderiymiş, “onu karalayanlar onun taharet bezi olamazlar”mış. (Büyük ulemaya ne büyük hakaret...)
* Mezheplere, fıkha, tanzim edilmiş ahkâm-ı şer’iyeye lüzum yokmuş, herkes kendi kafasına göre Kur’an’dan yahut meal, tercüme ve tefsirlerden dinini öğrenirmiş.
* Peygamber bir postacı imiş, ölmüş işi bitmiş.
* İlmihal Müslümanlığı bozuk bir Müslümanlıkmış, asıl Müslümanlık şu veya bu türedi ilahiyatçının anlattığı İslâm’mış.
Sağlam din bilgisine sahip olmayan milyonlarca Müslümanın kafası fena halde karıştırılmıştır. Dinde reform, dinde yenilik isteyen, light/ılımlı bir İslâm türetmek isteyenlerin amaçları nelerdir? Yazdıklarından anlaşılan şudur:
Geleneksel Ehl-i Sünnet İslâmlığını beğenmiyorlar. Onun yerine ABD’nin, İsrail’in/Papalığın, Protestan Evangelistlerin, Diyalogçuların, Derin Devlet’in, Ergenekoncuların, Farmasonların, Sabatay Sevi bağlılarının istediği ehlî/light bir İslâm getirmek istiyorlar.
Böyle yeni bir İslâm türetme gayretleri, Büyük Orta Doğu Projesinin (BOP) hedefleri içindedir.
Ergenekon evrakı ve belgeleri içinde, günlük namazların ikiye indirilmesi ile ilgili bilgiler de vardır.
Vaktiyle, 1930’lu yıllarda CHP diktatörlüğü de camilere sıralar koymak, mihraba (bazı kiliselerde olduğu gibi) bir müzik aleti yerleştirmek için raporlar hazırlatmıştı. (Şu anda da, camilerin arka tarafına, lüzumundan ve gerekenden fazla sandalya konulması konusunda imamlara baskılar yapılmaktadır.)
Ehl-i Sünnhet Müslümanlığının yerine bir tür İslâm Protestanlığı çıkartmak istiyorlar.
Halkı büsbütün İslâm’dan çıkartamayacaklarını anladıkları için, suya sabuna dokunmaz, kafirlere zarar veremeyecek, fıkhı ve şeriati olmayan, bir tür beşerî ideoloji ve hümanizma haline dönüşmüş hafif İslâm istiyorlar. İstedikleri Müslüman tipi şudur: Beş vakit namazı bıraksın... Cuma bile fazladır... İsterse yılda iki kez bayram namazına gidebilir (o da fazla ya)... Doğduğunda kulağına Ezan-ı Muhammedi okunmasına lüzum yoktur ama öldüğünde tabutu camideki musalla taşına konulur, kadın erkek karışık bir cemaat ile abdestsiz namazı kılınır...
Birtakım light İslâm taraftarları o kadar öfkeli, o kadar ölçüsüz, o kadar gözü dönmüştür ki, “Müslüman halk dinini muteber ve güvenilir ilmihallerden öğrensin” denildiğinde, Sünnî Müslümanlar için “Bunlar ilmihal kitabını Kur’ân’dan yüksek tutuyor...” diyecek kadar vicdansızca ve mantıksızca laflar edebiliyor.
Evet light/ılımlı İslâmcılar yeni bir din türetmek istiyor. Ehl-i Sünnet Müslümanları için “Onlar mezheplerini din haline getirdiler” iftirasını savururken, asıl kendileri yeni bir bozuk mezhep türettiklerinin farkında değiller.
Başlangıcından bu güne kadar İslâm dünyasında, Peygamberimizin (salat ve selam olsun O’na) mucizevî bir şekilde haber verdiği üzere bir sürü bozuk fırka ve grup zuhur etmiştir. Mesela “Gurabiye” fırkasının ana inancı şudur: Güya Peygamberlik Hz. Ali’ye verilecekmiş, Efendimiz ile Hz. Ali birbirlerine iki karganın (Arapçada kargaya gurab denilir) birbirine benzediği gibi benziyormuş. Vahiy getiren Cebrail aleyhisselam bu yüzden şaşırmış ve vahyi yanlışlıkla Hz. Muhammed’e vermiş!..
İlm-i kelam kitaplarında eski bozuk fırkaların hepsi tafsilatlı (ayrıntılı) bir şekilde anlatılır.
Bugünkü ligt, ılımlı, hafif, evcil İslâm çalışmaları da işte böyle fırkalar oluşmasına yol açacaktır.
Dört hak mezhep (fıkıh ekolü) ile onları birbirine karıştırmamak gerekir. Onlar mezhep değil, fırkadır.
Ülkemizdeki bir kısım İslâmcılar bozuk bir fırkayı resmî mezhep olarak kabul etmiş bir Arap devleti tarafından desteklenmektedir.
Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra, Kitab (Kur’an) ve Sünnet’e en uygun, en başarılı İslâm denemesi ve uygulaması Osmanlı sistemidir. Tabiî ki, devletin kuruluş ve yükselme devrindeki uygulama... Osmanlılar bu uygulama ile üç asır üç kıt’ada şanla şerefle, Allah’ın tevfikat-ı ilahiyesine nail olarak i’lâ-i kelimetullah yapmışlar, cihad etmişler, bilen ve anlayanların gözlerini kamaştıran bir Pax İslâmica kurmuşlardır. Osmanlı İslâm sisteminin esasları nelerdir:
1. İnançta ve uygulamada Ehl-i Sünnet ve cemaat.
2. Fıkha ve mezhebe bağlılık.
3. Şeriattan kıl kadar ayrılmamak şartıyla tasavvufa ve turuk-i sofiyyeye müsamaha ve destek.
4. İslâmî çeşitlilik (ve zenginlik) içinde sarsılmaz bir birlik.
5. Loncalar, ahîlik ve fütüvvet teşkilatı ile, başta iktisat ve ticaret olmak üzere bütün toplumsal ve sosyal teşkilatta dinin hakimiyeti.
6- Din ve devlet birliği. (Osmanlı metinlerinde sık sık “din ü devlet” tabiri geçer.)
7. Bütün Müslümanları tek bir millet ve ümmet olarak kabul etmek. Osmanlı devletine, başka ülkelerde yaşayan Müslümanlar pasaportsuz kabul edilirdi. Hattâ Tanzimat’tan sonra, sömürgelerinde yaşayan Müslümanlardan pasaport istenmesi konusunda emperyalist ve kolonyalist Avrupa devletleri Osmanlıya baskı yapmışlardı. Son devrin büyük din alimlerinden Mekke Şafiî Reisü’l-ulema’sı Ahmed Zeynî Dahlan hazretleri Fütuhat-i İslâmiyye adlı kitabının Osmanlı devleti kısmını şu cümle ile başlatır
“Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra, Kur’ân’a ve Sünnet’e en uygun devlet Osmanlı devletidir.” İşte bu yüzdendir ki, bir kısım reformcular ve İslâm perdesi altında yeni bir din türetmek isteyenler Osmanlıyı hiç sevmezler. Bozuk Afganî’yi ise baş tacı ederler.
Sevgili, aziz, muhterem din ve iman kardeşlerime tavsiye ediyorum:
Reformcuların, yenilikçilerin, naylon müctehidlerin, Afganîcilerin, diyalogçuların, evcil ve light İslâm taraftarlarının, mezhepsizlerin, telfik-i mezahip taraftarlarının ve benzerlerinin tuzaklarına düşmeyiniz, ahıretinizi (onlar gibi) berbat etmeyiniz, Kur’ân ve Sünnet Müslümanlığı olan, gerçek din olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan kıl kadar ayrılmayınız. Gerçek icazetli ulemaya, gerçek icazetli şeyhlere, kâmil mürşidlere bağlanınız. Bir rehbere (kılavuza, yol göstericiye muhtaç olup da böyle bir kimseye bağlanmayanın şeyhi şeytan olur). Dinî bilgileri, sağlam hocalardan ve sağlam kitaplardan öğrenmeliyiz.
Yenilikçiler işi o kadar ileriye götürdüler ki, ünlü bir ilahiyat profesörü “Kur’ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor” diyecek kadar ileri gitmiştir.
Bu konularda, içinde faydalanacağınız yazılar bulunan değerli bir internet sitesinin ismini veriyorum: www.aldananlar.org. (böyle hayli site var. Bir gün vakit bulabilirsem bunların hepsinin listesini çıkartıp bu sütunda tanıtacağım...)
(Önemli rica ve uyarma: Bozuk kimseleri tenkit ederken lütfen hakaret etmeyelim, onlara İslâmî hilm dairesinde ilmî cevaplar verelim. İlmimiz yoksa, edep ve terbiye dairesinde protesto edelim, eseflerimizi bildirelim. Bu konuda, hastalandığını duyduğu Haçlı kralı Arslan Yürekli Rişar’a, bir elçilik heyetiyle doktor gönderen büyük Sultan, büyük mücâhid, örnek Müslüman Salahaddin Eyyubî’nin yüksek ahlâkı ile ahlâklı olalım... Sabırlı, tahammüllü, terbiyeli, kibar cevaplar verelim. Onlar, “Afganî’yi karalayanlar, onun tuvalet bezi olamazlar...” diyedursunlar, biz Ehl-i Sünnet ahlâkından ve necâbetinden ayrılmayalım.)