Baykal'ın çarşaf ve türban atağı
Bugünlerde medyadan, Sayın Deniz Baykal’ın çarşaflı-türbanlı hanımlara CHP rozeti taktığını öğrendik. Baykal’ı türbanla ve çarşaflılarla yan yana görmekten memnuniyet duyduğumuzu özellikle belirtmek isteriz. Kendisini bu tutumundan dolayı tebrik ediyoruz. Halkın sahip olduğu dinî değerlere karşı, eski radikal, milletin anlayışı ile ters düşen fikirlerinden vazgeçmiş olduğu anlamına geliyor bu tutumu.
Bizim hiç kimseye karşı peşin fikrimiz yoktur. İnsan olarak herkesi severiz. Fakat mesele, başkalarının yaşama hakkı, özgürlük hakkı ve din olunca o zaman bu noktada hassaslaşırız; gerektiğinde sert eleştiriler de yaparız. Doğru düşünen, doğru hareket eden, milli ve mânevi değerlerimize saygı gösteren herkesi kutlamak görevimizdir. Kimseye karşı peşin fikirli değiliz. İsteriz ki bütün insanlar güzel olsunlar, güzel işler yapsınlar, yanlış yapmasınlar, kavgayı bıraksınlar da bu muhteşem toplum bir an önce dünya çapında bilgi, düşünce ve teknoloji üreten bir toplum haline gelsin.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Bir asra yakın zamandan beri, sinsi bir plan çerçevesinde din karşıtı olarak, dinsiz olarak lanse edilmeye çalışıldı; bunun için altyapı hazırlandı, onun bilgisi dışında, özellikle de vefatından sonra yapılan bütün şahsi tasarruflar kastî olarak Atatürk’e mal edildi; maalesef Atatürk dinsizliğe alet edildi. Atatürk’e karşı bundan daha büyük saygısızlık düşünülemez. O’nun mânevi hayatı ile, inançları ile ve âhiret hayatı ile oynanmıştır. Onu bunlardan tenzih etmek bugün ki hükümetin en önemli görevleri arasında yer almaktadır.
Buna karşılık, da dinî camia, büyük çoğunluğu teşkil eden kesim de haklı olarak bu yapılanlardan hoşnut kalmadı ve bunlardan Atatürk’ü sorumlu tuttu; Atatürk’e soğuk baktı ya da ona düşman olan bir kesim oluşturulmaya çalışıldı. Oysa dinî kesimin, yapılanlar konusunda aldatıldığının farkında olması gerekirdi. Bunun için araştırmalar yapması, Atatürk’ün İslam dini hakkındaki düşüncelerini öğrenip buna göre bir kanaate sahip olması gerekirdi. Bun yapmadılar, yapamadılar. Yapamazlardı da… Çünkü devletin dizgini, arşivleri, açık ve kapalı iktidar Atatürk’ü dinsiz olarak tanıtmak ve bundan kendi inanç ve ideolojileri adına yarar sağlamak isteyenlerin elindeydi; resmisi ve özeli ile medyaya onlar hâkimdi.
Müslüman ve dindar camianın bu gerçekleri öğrenip uyanmalarına imkân vermediler. Bu imkân ancak, bu iktidar döneminde ortaya çıktı. Çünkü bütünü ile devletin imkânları tarafsız ve doğru düşünenlerin, Atatürk’ü nasılsa öyle bir bakış açısıyla inceleyip buna göre değerlendirenlerin eline geçti.
Atatürkçüler, Atatürk’ü başörtüsüne karşı ve onun devrimlerine aykırı görmektedirler. Bu son derece yanlış ve tehlikeli bir iddiadır. İddianın ispat edilmesi ve kuvvetli bir delile dayandırılması gerekir. Çünkü delilsiz iddialar batıl olup bir değer taşımazlar.
Örnek olarak; Atatürk’ün İslam dini aleyhinde, Kur’an aleyhinde, Hz. Peygamber aleyhinde tek bir kelimesi yoktur. Aksine övgü dolu sözleri ve bu değerleri savunan güzel ifadeleri vardır. Atatürk’ün örtüye ve başörtüsüne karşı olduğu hakkında da hiçbir delil yoktur. Aksine başörtüsü lehine deliller vardır. Onun nutuklarında söylediği ve resmi kurumlar tarafından yayınlanan çok güzel sözleri vardır. Başörtüsü ile devlet dairelerine girilemeyeceğine dair en küçük bir talimatı yoktur. Annesi, hanımı ve en yakınları da başörtülü idiler. Onun dönemindeki kadın milletvekilleri de başörtülü idiler.
Atatürk, Türk kadının kıyafetinin milli olması gerektiğini meydanlarda yüksek sesle haykırmıştır. Eğer onun yaptığı devrimler içinde başörtüsü ve örtüsüzlük yer alsaydı, mutlaka bir kanun çıkarttırması ve buna göre konuyu takip etmesi gerekirdi. En azından bir vasiyetinin bulunması gerekirdi. Böyle bir şey yoktur, olmadı. Sadece kadının yüzünü gözünü kapatarak dünya hayatından âdeta mücerret olarak bir ucube gibi gezmesine karşı çıkmıştır. Bunda da haklı idi. Esasen dinimizde de kadının yüzü, elleri ve ayakları avret değildir. Belki, devlet yönetiminde heves ve heva sahibi bazı etkili kesimler, kendi heveslerini tatmin etmek için Atatürk’un düşüncelerine yanlış ve saçma yorumlar ekleyerek toplumun büyük bir kesimini rahatsız etmeye çalışmışlardır. Bugün ki başörtüsü rahatsızlığı bu heva ve heves tatmininin devamından başka bir şey değildir. Başörtüsü düşmanlığı Atatürk’ün değil, Atatürkçülerin eseridir.
Sayın Baykal’ın bugünlerde, seçim öncesi de olsa değişen tutumu gerçekten bizi sevindirmiştir, sanıyorum dindar camia içinde özellikle başörtüsü mağdurları buna sevinmiştir. Ancak, burada altını çözmek istediğimiz önemli bir husus vardır. Sayın Baykal, türbanlı ve çarşaflı hanımlara rozet takarak partisine kabul etti. Bu çok önemli bir gelişme. Kendisini tebrik ederim.
Ancak, kafamıza takılan bir hususun aydınlanması gerekir. Eğer bu davranış, dindar seçmene karşı bir takiyye değilse, ileride bu türbanlı ve çarşaflı hanımlar, partide yükselerek milletvekili de olabileceklerdir. Milletvekili olunca ne olacaktır? Esas aydınlatılması gereken nokta burasıdır. Bunun çok net bir şekilde topluma açıklanması gerekir. Aksi takdirde türbanlı ve çarşaflı kesimin istismar edilmesi de söz konusu olacaktır.
Şöyle ki, partide çalışıp belli bir hizmet derecesine ulaştıktan sonra, bunlar sorun olacak, kendilerini milletvekili adayı yapmayalım yahut onlara öne çıkan bir görev vermeyelim denilirse, bu tutum hak ve özgürlüklerde eşitlik ilkesine aykırı olur. Çünkü partide çalışan biri başı açık, diğeri başı türbanlı yahut çarşaflı iki hanımdan açık olanı her türlü göreve tereddütsüz getirilirde başı örtülünün hakkı ya da talebi örtbas edilirse, işte bu eşitlik ve adalete sığmaz. Eğer aralarında hiçbir ayırım yapılmayacak ve eşit bir şekilde, örtüden fedakârlık yapmadan partiye alınan hanım efendilere görev verilebilecekse, bunun şimdiden bilinmesi ve ilan edilmesi gerekir. Dindar insanların artık bundan sonra aldatılmaya tahammülü kalmamıştır.
Sayın Baykal eğer Atatürk’ün yolunda ise, Atatürk’ün partisinde Atatürk’ün metodunu uygulayarak toplumdaki gerilimlere son vermelidir. Tuttuğu bu yol toplumu rahatlatacak, kendilerini de bu millet önünde yükseltecek ve iç huzuruna kavuşturacak bir yoldur. Genç kızlarımızın türbanlı olarak üniversitelerde okumaları için de aynı şeyin yapılması lazımdır. Eğer Sayın Baykal bunu yapabilirse, gerçekten demokrasi kahramanı olur.
Bu millet, dinine, dinî hassasiyetlerine asla dokunulmasına izin vermez. Milletin kimseye kini yoktur, düşmanlığı da yoktur. Millet dünyevî eksikliklere tahammül eder, bununla ilgili hataları bağışlar, fakat dinindeki eksikliklere tahammül edemez, bunlarla ilgili hataları asla bağışlamaz. Sayın Baykal ve ekibi eğer bu önemli noktanın farkına varmışlarsa ve bu düşünce ve tutumlarında samimi olduklarını, ikna edici tarzda herkese anlatabilirlerse, hem kendileri kazançlı çıkar, hem de bu millet kazançlı çıkar. Ne zalim kalır ortada, ne mazlum, ne de hiç kimse bundan sonra dinin istismarından söz edebilir…
Din istismarı iddiasının asıl sebebi, toplumun büyük bir kesiminin dinî hassasiyetlerinin rencide edilmesine, sadece bir anlayışı takipçisi olan siyasi partilerin kulak vermesi, başka bir gurubun ise buna karşı çıkması ya da suskun kalmasıdır.
Sayın Baykal, eğer bu tutumunda samimi ise ve milletin bu kesiminin dileklerine kulak verirse, istismar iddiası ortadan kalkar. Toplum rahatlar; devlet rahatlar, millet rahatlar. Bundan sadece birileri rahatsız olur. O da devletin milletle el ele kavgasız, kaygısız, bir birine sarılarak, kaynaşarak Atatürk’ün istediği gibi bir kalkınma mucizesi meydana getirmesini istemeyenlerdir.
Sayın Baykal, inşallah buna vesile olursa Atatürk’ün partisinin başkanı olarak onun yolunda olduğunu, uygulamaları ile de göstermiş olacaktır. Kendisini asıl o zaman hep birlikte yürekten tebrik edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.