“Baykal’ın rozet taktığı çarşaflılar”dan CHP’ye
CHP’den belediye başkan adayı olacak bir zât, “hanımından” başlayarak, ailesindeki “çarşaflı” kadınları salona götürüyor...
Baykal da, “adayının salona doluşturduğu çarşaflılara” rozet takmak suretiyle, “aslında din karşıtı değiliz!” mesajını vermeye çalışıyor...
Seçim sürecinde kurulmuş olan tezgâh iyi de...
Ah şu Ankara olmasa!..
Nur Serter, Canan Arıtman, Birgen Keleş, Necla Arat gibi “radikal kemalistler”in açıklamalarını takip edebildiniz mi?..
Her ağızlarını açtıklarında, “başörtülü hanımefendilere” hakaret yağdırıyorlar!..
Onları, “ikinci sınıf vatandaş” olmaktan kurtaracaklarmış!..
Diyorlar ki; “Bunları ikna etmemiz mümkündür!..
Bunları, o kıyafetlerden ‘kurtarmak’ zorundayız!..
Bunları, değiştirmek ve dönüştürmek zorundayız!..”
Hâle bak sen; daha işin başında “başörtülü”nün “kurtarılmaya muhtaç” durumda olduğunu... “İkinci sınıf vatandaş” pozisyonunda bulunduğunu filan öne sürerek hakaret yağdırıyor, Baykal’ın Ankara’daki “kadın” vekilleri!..
Mesaj açık; “İçinde bulunduğunuz sefil durumdan kurtulmak istiyorsanız, CHP’ye gelin!..”
“CHP sizi ikna edecek!..”
“Biz, üniversitelerde ikna odaları kurmuş bir ekibiz!..”
“Biz bu işleri iyi biliriz...”
•
Acaba... Deniz Baykal’ın “rozet taktığı” çarşaflılar, başörtülüler, bu “hakaretâmiz” yaklaşımları nasıl karşılamaktalar?..
Bunu sormak için aradım kendilerini...
Sağolsunlar, iyi konuştular...
Takip edenlerim bilirler;
Hassasiyetlerimden biri de, “Yanlışa ‘imza’ atmış” olan “Dindar kadınları” öyle isim isim deşifre etmekten, durumlarını “daha da güçleştirmekten” özenle kaçınmaktır.
Bundan dolayı, uyarılarımı “isim vermeksizin” yapmaya gayret ederim.
“CHP rozeti takılan” hanımlardan bazılarıyla görüştüm...
İsim isim vermeyi, dile getirdiğim hassasiyetten dolayı uygun görmüyorum...
Söylediklerini yansıtayım yeter.
“Biz CHP’li değiliz. CHP’nin hallerini de beğenmeyiz. Ancak, en yakınımız CHP’den aday oluyor. Bu bir aile dayanışmasıdır” diyorlar, özetle.
CHP’li vekillerin, şahsiyetlerine yönelik “saygısızlıklarına” vurgu yaptığınızda ise şu mesajı veriyorlar: “O, onların sorunu. Biz kendimizi onlardan çok daha üstün görüyoruz. Zira, inancımıza göre üstünlük takvadadır!..”
Bu hanımlara yazık!..
Kendilerine hakaret eden bir partinin liderine sırf “bir yakınlarının” hatırı için “rozet taktırmış” oluyorlar!.. Ya da... “Sırf bunun için hakaretlere katlanmak mecburiyetinde kalıyorlar!..”
Evet; CHP’lilerin “örtülü hanımlara” yönelik hakaretleri, fena halde sinirlendirdi beni.
En çok kafamı bozan da, bir “dindar erkeğin” başörtülü yakınlarını Deniz Baykal tarafından “rozet takılmak üzere” salona götürmüş olması...
Muhterem kayınpederi sağolsun, bir güzel fırça çekmiş bu arkadaşa.
Ben de...
Rozet takılan hanımlardan birinin evlâdı, diğerinin beyi, ağabeyi, yeğeni, vesairesi olan bu Anadolu delikanlısına...
Hadi ismini de vereyim; o “rozet takılan” hanımları organize eden Sultangazi İlçesi’nin CHP Belediye Başkan A. Adayı Ercan Karabayır’a yakıştıramadım böyle bir vaziyeti.
CHP gibi bir partiden başkan adaylığını garantilemek için böyle “başörtülü akrabaları” oraya taşımak...
Biraz ayıp olmuyor mu?..
Onun gibi, “dindar” bir “Anadolu delikanlısı”na yakışıyor mu?
E... Böyle bir “dindar”ın arkasından söylenip durmak da bize yakışmaz tabiii...
Bu düşünceyle aradım kendisini... En az yarım saat konuştum...
Söyledikleriyle, “Başörtülü kadını kurtarılmaya muhtaç, ikinci sınıf vatandaş” olarak nitelendirmeye cüret eden “Ankara’daki CHP’li Kadınlara” müthiş içerlediğini ortaya koydu...
Şöyle dedi özetle:
“Ne demek, ikinci sınıf vatandaş!..
Ne demek, birilerini yola getirmek, başörtülüleri ikna etmek!..
Çarşaflı ile çarşafsız arasında fark yoktur!..
Örtülü hanımefendileri küçümseyen, karşısında en başta beni bulur!..”
Vah vah...
CHP’lilerin hakaretlerine bir “Dindar CHP’li”(!) olarak bozuluyor da...
Niye orada duruyor acaba?..
Hep deriz ya; kavanoz dipli dünya!..
“Kişisel menfaat sağlama ihtimalinin söz konusu olduğu yerde” insanlar, yaptıklarına kılıf arayışına giriyorlar.
“CHP ile her şey çok daha güzel olacak”mış!...
Bu arkadaş, “CHP’yi yola getirecek”miş!..
Sorduk bol bol:
-Nasıl olacak bu?..
-Baykal bunu ister mi?..
-İstese bile, “Avukatı olduğu” “Ergenekon” buna müsaade eder mi?..
-Deniz Baykal; “Anayasa Mahkemesi’ne başörtüsü serbestisini iptal başvurusunda” bulunmasından dolayı “pişmanlık” duyduğunu mu söyledi size?..
-Ya da böyle bir “izlenim” mi edindiniz?..
-Başörtülü akrabalarınız, CHP’ye oy verebilirler ama öğrenci olamazlar, memure olamazlar, belediye başkanı, belediye meclis üyesi olamazlar... Milletvekili hiç olamazlar!..
-Mensubu bulunduğunuz CHP’nin bu yaklaşıma ne diyorsunuz?..
-Ortaya çıkan “tahammülü güç bir hakaret tablosu” değil mi?..
Bu soruları lisân-ı münâsiple ve uygun aralıklarla yöneltince gördük ki...
“Yakınlarına CHP rozeti taktıran kıymetli kardeşimiz de zor durumda!..”
Görünen köy kılavuz istemez. Bu “dindar” arkadaşımız... “Hayatının hatasına ‘imza’ attığını” kısa süre sonra tam manasıyla kavramış olacak!..
Ve bu “hata” da... “Şer sandıklarınız hayır olabilir” ölçüsüne vurulduğunda... “Olumlu bir gelişme” olarak değerlendirmeye fevkalade müsait bir “hata” olacak!..
Biz şimdiden “geçmiş olsun” demiş olalım!..
GAZETESİNE, KİŞİLİĞİNE VE ÖRTÜSÜNE DUYDUĞUM SAYGIDAN DOLAYI!..
Bir hanım yazarımız, “üç makalemi” bir arada değerlendirmek isterken korkunç “maddi hatalara ‘imza’ atmış.”
Kendisini “uyarmak” ve “hatalarını” düzeltmesine imkân vermek için aradım... Dönüş yapmadı.
Cep telefonundan ulaşmaya çalıştım, kapalıydı...
O “maddi hatalardan” birini, cep telefonuna “sesli mesaj” bırakmak suretiyle ifade ettim.
Asistanım köşesine birkaç gün göz atacak...
“En azından o maddi hatayı” düzeltecek olursa memnun oluruz.
Yok, böyle yapmaz da... “Maddi hatalarının üzerine yatmayı” tercih ederse... Hakkında “olumsuz” bir ifade kullanmayız.
“Canı sağ olsun.”