Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Yerel seçimlere doğru...

Yerel seçimlere doğru...

Yerel seçimler yaklaştıkça ucuz ve bildik seçim numaralarından ince hesaplara ve kirli Bizans entrikalarına kadar her türlü siyâsî oyun ve hamlelerin kokularını almaya başladık bile...
Şimdiden, önümüzdeki yerel seçimlerin hem renkli hem de siyasî ve sosyal açıdan pek çok kırılma noktasını da içinde barındırdığını söylemek mümkün.
Son dönemin ulusal ve küresel meselelerinin tesiriyle hepten muammaya dönen iç siyasetin sıcaklığı bir kez daha yerel seçimlerin genel seçim havasında yaşanmasına sebep olacak. Belediyelerde bir nebze adaylar ön plana çıkacak ama il genel meclisi oylamalarında umûmî hava da sandığa aksedecek.
Diğer bir ifadeyle, birçok konuda hükümet bir nevî güvenoyu almak için millet vicdanında yerini sorgulayacak.
Hükümetin hassas olduğu ve ‘sınanabileceği’ esas üç alan olan Güneydoğu (ve tabîi ki Kürt) meselesi, küresel malî krizin tetiklemesiyle artan ekonomik problemler ve yolsuzluklar son dönemde üç hayatî imtihan olarak AK Parti kadrolarının başında.
Kürt meselesinde ‘statüko ile uzlaşma’ tespitlerine kapı açan şahin tavırlar yerine, bölgenin mayasını ve fıtratını iyi bildiğini düşündüğümüz, ülkeye hükümet eden kadronun, en geç önümüzdeki iki ay içinde, bölge halkını kucaklayacak mesajlar ve somut adımlar atmak yerine sadece ekonomik kalkınma vaatleriyle yerel iktidarlara talip olması hüsrana uğramasına sebep olabilir. Bunun faturasını ise hep birlikte öderiz.
Siyâsî kâr-zarar dengesinde devletin kimi birimleriyle birtakım koalisyonlar yapmayı, milletin vicdanında karşılık bulacak fıtrî, bünyeye uygun adımlara tercih etmek, özellikle 2007 temmuzunda tavan yapmış olan ‘millî mutabakat’ta onulmaz yaralar açabilir.
Önemli bir strateji hatası denilebilecek sivil anayasa projesinin rafa kaldırılmış olması zaten bu kronik sorunların hiç değilse bir dönem daha ötelenmesi mânâsını taşıyor iken, vatandaş aleyhine alabildiğine devletin güçlü ve zaman zaman da acımasız olabildiği bir zeminde gönüllere neşe serpecek yerde ümitleri söndürecek adımlar atmak tek kelimeyle siyasî intihar olur. “AK Parti devletleşiyor mu?” istifhamlarına kapı açacak kadar vatandaştan soyutlanmak veya hiç değilse öyle algılanıyor olmak tez vakitte tedbir alınması gereken bir vak’a.
“Bütün gücün ve bilginin devlette olduğu bir ülkede bilgisiz hükümetin devleti eleştirme şansı çok az. O yüzden devletin içine elini sokmak zorunda. O zaman da o el her zaman temiz kalmayabilir.” yorumunu yapan (Newsweek, s.4) Etyen Mahçupyan’ın altını çizdiği, pragmatist ve fırsatçı siyaset geleneğinin bir süre sonra sahiplerini ulvî gayelerinden uzaklaştırma, dönüştürme, kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
İşte tam da bu noktada üçüncü kritik ve kirli saha olan yolsuzluklarla ‘dişe diş’ mücadele ve teyakkuz şart. Belediyeler gibi akçalı işlerin yoğun olarak döndüğü merkezlerde bu seçim fırsat bilinerek yapılacak bir ‘tasfiye ve tasaffî’ operasyonu daha önce AK Parti’yi iktidara taşıyan yerel iktidarlardaki kayıplarını en aza indirebilir.
Geçmişten gelen kötü bir âdetle ve halkın unutkanlığını ve şaşkınlığını da fırsat bilerek her dönem (hâşâ huzurdan) aynı eşekleri boyayıp yeniden pazarlama stratejilerinin yerini daha ustaca planlanmış seçim oyunlarına bıraktığı şimdilerde halkın basîreti de imtihan verecek.
CHP’nin son ‘çarşaf’ hamlesi yakın tarihimize damgasını vuran köklü bir sivil toplum kuruluşu başkanının Deniz Baykal’dan naklettiği bir hadiseyi hatırıma getirdi. Yakın çalışma arkadaşları olmadan, samîmî bir havada görüştüğü heyetin başörtüsü meselesini açması üzerine Baykal bir adaylarının başından geçen olayı anlatmış. Hadise şöyle: Bir seçim döneminde CHP’li bir milletvekili adayı bir Karadeniz köyünü ziyaret etmiş. Heyecanlı vekil adayı köyün çeşmesinden teneke ile su taşıyan yaşlı bir kadına tenekesini taşıyarak yardım etmek istemiş. Tam suyu taşırken uzaktan durumu fark eden bir başka köylü yaşlı kadına “Hayrola, sen de mi Halkçı Partili oldun yoksa?” diye takılmış. Bunu duyan yaşlı kadın vekile dönüp hiddetle “Dök o suyu çabuk, suyumu mundar ettin!” demiş. Baykal, o zamanlar, “Biz ne yaparsak yapalım, halkın bize bakışı bu!” demek için bu olayı anlatmış. Acaba şimdi, Baykal ve bu mizanseni hazırlayan ekibinin, halktan farklı bir tavır beklemelerine ne sebep oldu?
Her yönüyle, gerçekten de yeniliklere, umulmadık gelişmelere ve kırılmalara gebe bir siyasî döneme doğru gidiyoruz.
Tahlillere devam edeceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi