Aleviler devlete teslim olacak mı?

Aleviler devlete teslim olacak mı?

Alevi açılımı gündemde. 'Alevi talepleri' üzerinde AK Parti uzun zamandır çalışıyordu. Geçen hafta MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de konuyu gündeme getirmesi 'sağ siyaset' zemininde ve yasal, hatta anayasal düzenlemeler çerçevesinde bir 'açılım'ın mümkün olacağının işareti.

Alevilerin bir kimlik grubu olarak devletçe 'tanınması' kuşkusuz önemli. Ama bu ne anlama geliyor? Cemevlerinin ve Alevi dinî liderlerin devletin kurumsal çatısı altına alınması ve malî desteğe bağlanması bu 'açılım'ın ana unsurları olarak öne çıkıyor. Bu noktada biraz dikkat gerekmiyor mu?

Açılım adı altında Aleviler üzerinde 'devlet vesayeti'nin kurulması ihtimali yüksek. Tarikat ve cemaatleri yasaklayarak Sünni İslam'ı Diyanet üzerinden 'tanımlama'ya ve 'denetleme'ye çalışan devlet, Alevilere yönelik benzer bir 'kamulaştırma' girişiminin de arefesinde bulunuyor.

Bu, zaten çarpık olan 'Türk laikliği'ni daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği gibi, dinin toplumsal alanda serbestçe örgütlenmesi imkânlarını da iyice kısıtlayacaktır. Bu nedenle Alevileri devletin kanatları altına alma projesi yerine Sünni İslam'ı da Diyanet denetiminden serbest bırakacak bir sürecin başlatılması daha isabetli olacaktır.

Devlet bir dini veya inancı finanse ediyorsa, onu devlet mekanizmasının içine entegre ediyorsa, onun içeriğini de belirlemeye kalkacaktır. Ama devlet dinden ne anlar? Veya din devletin nesine?

Devleti 'bu işlere' karıştırdığımızda, onun otoritesini de kabul etmek zorundayız. Artık devlet kimi, hangi itikadı ve grubu destekleyeceğine kendisi karar verecektir. Dinî hayata müdahil olan bir devlet, sonuçta cuma hutbesine de karışır, kurbana da, kurban derisine de. Dine meraklı olduğundan yapmaz devlet bunu, dini ve dindarları kontrol etmek için yapar.

Laik bir devletin bütün dinî inanışlara eşit mesafede olmak, onların örgütlenmesine sorun çıkarmamak ve sundukları hizmetlere engel olmamak dışında bu konuya ilişkin bir işi olamaz. İnananlar, dinlerini öğrenmek, yaymak ve yaşamak için neyin doğru olduğunu düşünüyorlarsa onu serbestçe yapabilmeliler. Bu, dinin sivil/sosyal alanda kalmak suretiyle kamu otoritelerinin müdahalelerinden kurtulmasına imkân verir.

Zaten dinî işlerini kendisi örgütleyemeyen bir toplumun 'sivil' toplum niteliği kazanması da zordur. Eğer dinî ihtiyaçların karşılanması bir gereklilikse, ve eğer toplum bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli organizasyonu yapamıyorsa diğer her konuda da devlete muhtaç olacaktır.

Toplum, dinî hizmetler sunmak ve dinî hizmetler almak için devletin aracılığına muhtaç değildir, olmamalıdır. İslam devlete muhtaç mıdır? İslamî/dinî ihtiyaçların karşılanmasında toplum devletsiz yapamaz mı? Dinî hizmet sunarak dinî ihtiyaçlara karşılık verme iddiasında olan bir devlet bu 'ihtiyaç'ın muhtevasını, sınırlarını, biçimini de belirleme hakkını kendinde görür.

Ayrıca 'sivil' toplumsal zeminde İslam'ın varlığını daha diri, daha güçlü bir şekilde gösterdiğini de tespit etmek gerek. Alevi ve Sünni İslam'ın önde gelen gruplarının 'sivil toplum' zemininde çok önemli işlevler sergilediklerini ve misyonlar gerçekleştirdiklerini unutmayalım. Dinî inançlar ve gruplar kendi dinamikleriyle, toplumun gönüllü katkılarıyla var olmayı tercih etmeli, devletin kanatları altında bir yer edinmek yerine.

Alevi ve Sünni grup, cemaat ve tarikatların önündeki engellerin kaldırılmasıyla toplum, dinî inançlarının gereği gördükleri hizmetleri kendisi üretecektir.

Devlet kimseyi karşılıksız korumaz, desteklemez. Bu ister bir şirket olsun, ister bir din veya dinî grup. Devlet bozar, hele dini mutlaka. Devlet, 'gölge etmesin' ve bence Müslümanlar da devletten başka 'ihsan' istemesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi